Ana içeriğe atla

EMBRİYONUN NÖRAL YOLCULUĞU

Dişi ve erkek embriyonun oluşumu sırasında yaşanan nörolojik farklılıklar hakkında Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e bilgi veren Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Murat Sönmezer, “Santral Sinir Sistemi Embriyolojisi, Cinsiyet Gelişimi ve İntrauterin Estrojenin Etkisi” üzerine çalışmalarını sürdürüyor.

Üreme sistemi erkekte ve dişide gonadlar, iç genital sistem ve dış genital organlardan oluşur. Embriyonun cinsiyeti döllenme sırasında XX ya da XY kromozomlarının varlığı ile belirlenir. İlk erkeklerde testis ya da dişilerde overi oluşturacak olan ilk gonad gelişimi gebeliğin 5. haftasında başlar. Gonad taslağı, mezonefrozun (ilkel böbrek) orta kenarı boyunca mezotelyumda bir kalınlaşmadan oluşur. Erkek ve dişide morfolojik farklılaşma 7. haftaya kadar başlamaz ve bu dönemde “farklılaşmamış devre” diye adlandırılır. Gonadlar kromozomal yapıya bağlı olarak her iki yönde de, yani hem dişi hem de erkek yönünde farklılaşabilir. Y kromozomu ve üzerindeki SRY geni ve bu genin ürünü TDF (testis belirleyici faktör ) varlığında 7. haftada testis gelişimi başlar. TDF yoksa, yani erkek testisi yok ise 12. haftaya kadar gonadda kortikal bir gelişme görülmez. 12. haftada gonad mezenşimi gelişimini over yönünde gelişerek tamamlar. Y kromozomu yok ise artık gelişim dişi yönünde olacaktır.

Santral Sinir Sistemi Embriyolojisi
“Santral Sinir Sistemi Embriyolojisi, Cinsiyet Gelişimi ve İntrauterin Estrojenin Etkisi” üzerine çalışma yapan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Murat Sönmezer ve Dr. Egemen Tolunay konu hakkında Sağlık Dergisi’ne bilgi verdi.

Prof. Dr. Sönmezer, erkek iç genital sistemini geliştirecek olan “duktal sistem”, mezonefrik kanaldan gelişirken, dişi duktal sisteminin de “paramezonefrik” kanaldan geliştiğini belirterek şunları söyledi: “Gonadlarin testise farklılaşması ile oluşan sertoli hücreleri antimullerian hormonu salgılar, bu hormon kadın iç genital yapılarını oluşturan paramezonefrik yani mullerian kanalların gerilemesine neden olur. Testiste yer alan diğer bir hücre grubu olan Leydig hücrelerinden salgılanan testosteron, sertoli hücrelerinden salgılanan seks hormon bağlayıcı protein nedeniyle lokal olarak androjen konsantrasyonunun ileri derecede artması her iki tarafta erkek iç genital sistemi oluşturan mezonefrik yani “wolf” kanalların gelişimini sağlar. Erkek tipinde farklılaşma için sadece Y kromozomu yetmez. SRY geni ve TDF reseptörlerinin olması, androjen sentezinde eksiklik olmaması, 5-alfa-redüktaz enziminin, dihidrotestosteron (DHT) sentezinin olması ve androjen reseptörlerinin varlığı gereklidir. Anne karnında yanlışlıkla yüksek oranda androjenlere yani erkek hormonlarına maruz kalan dişi fetuslarda dış genital sistem erkek yönünde farklılaşabilir, ancak iç genital sistem üzerinde bunun hiçbir etkisi olmaz.

“Wolf Kanalından İse Epididims, Cas Deferens, Duktus Ejakulatoryus Ve Seminal Veziküller Gelişir”
Testisin dolayısı ile Antimülleryen hormonun yokluğunda mezonefrik kanallar dejenere olur ve mülleryen kanallar gelişir. Müllerian kanallar iki taraflı olarak gelişir. Her iki mülleryen kanal kısmi birleşime uğrayarak uterusu, vajinanin üst 1/3 kısmını ve tüpleri oluşturur. Erkek iç genital sistemi geliştirecek olan Wolf kanalından ise epididims, cas deferens, duktus ejakulatoryus ve seminal veziküller gelişir. DHT etkisi ile dış genitaller erkek yönünde farklılaşırken, androjen etkisi yoksa dişi yönünde farklılaşma olur.

“Santral Sinir Sistemi İntrauterin Androjen Seviyesinin Maskulanizasyonundan Sorumlu”
“Santral sinir siteminin gelişimi intrauterin (anne rahmi) hayattan başlayarak fetustan salgılanan hormonlardan ciddi bir biçimde etkilenmektedir. Her ne kadar dişi yönünde gelişim pasif, erkek yönünde gelişim aktif bir devamlılık süreci gibi görünse de intrauterin feminizasyonun, yani kadın tipinde dış görünümün ve daha sonra dişi davranış modelinin oluşmasının östrojen bağımlı olduğu öne sürülmektedir. Tıpkı intrauterin androjen seviyesinin santral sinir sistemi maskulanizasyonundan sorumlu oluşu gibi estrojen de nöral farklılaşma ve büyümeden sorumludur. İntrauterin dönemde overden gelen östrojene ilaveten, nöronlarda androjenin aromatizasyonuyla oluşan östrojen de dişi yönde gelişime katkıda bulunur. Bu intrauterin etki daha sonra kişinin cinsiyet gelişimi üzerinde çok önemli bir etkiye sahip olmaktadır.

“Merkezi Sinir Sistemi Beyin Ve Medulla Spinalisten Oluşur”
Gonadlarin mezodermden gelişimine karşılık sinir sistemi ektoderm kaynaklıdır. Sinir sisteminin merkezi ve periferik olmak üzere iki bölümü vardır. Merkezi sinir sistemi beyin ve medulla spinalisten oluşur. Embriyolojik dönemde nöral tübün kaudal (uzak) parçasından medulla spinalis, rostral (yakın) parçasından ise önden arkaya doğru prosencephalon (ön beyin), mesencephalon (orta beyin) ve rhombencephalon (arka beyin) gelişir. Duyular söz konusu olduğunda koku duyusu 1. kranial sinirin, görme duyusu ise 2. kranial sinirin, tat duyusu 9. kranial sinirin, işitme duyusu 8. kranial sinirin, dokunma ise serbest sinir uçlarının kontrolü altındadır. İntrauterin yaşamda en erken gelişen duyu dokunmadır. 8. gebelik haftasında ilk olarak ağız çevresin de ve yanaklarda ortaya çıkar. 10. haftada genital bölgede, 11. haftada avuç içlerinde, 12. haftada ayak tabanlarında dokunma hissi ortaya çıkmıştır. Tat almadan sorumlu reseptörler ise intrauterin hayatın 13-15. haftalarında oluşur. Fetusun bu haftalardan itibaren değişik tatları ayırt edebildiği kabul edilir. Burun gelişimi 11-15. haftalar arasında tamamlanır. Amniyon sıvısı fetusun tüm ağız, burun, farinks, larinks ve akciğer yapısı içinde dolaşarak gelişime katkıda bulunur. Kulak ise 8. haftada oluşmaya başlar. Duyma yeteneğinden sorumlu olan kemikler ve ses iletisini beyne taşıyan sinirler (8. kranial sinir) büyük ölçüde gelişimini tamamlar, ancak fetus annesini ancak 25. haftada duyabilir. Yirmi yedinci haftada ise annesinin sesi dışındaki sesleri duyup tepki verebilir. İntrauterin yaşamda en son gelişen duyu sistemi görmedir. Fetusun göz kapakları 26. haftaya kadar kapalı olmakla birlikte annenin karnı üzerine uygulanan güçlü bir ışık kaynağına yanıt verir. Yirmi altıncı hafta civarında fetus gözlerini açmaya başlar ve göz kırpabilir. Otuz üçüncü haftadan itibaren göz bebekleri ışığa tepki vererek büyüyebilir ya da küçülebilir. Tek yumurta ikizleri 26-27. haftadan itibaren intrauterin hayatta birbirlerini görebilir, birbirlerine dokunabilirler.

“Embriyolojik Dönemden İtibaren Kişi Salgılanan Hormonların Etkisi Altında”
Sonuç olarak embriyolojik dönemden itibaren kişi salgılanan hormonların etkisi altında kalmaktadır. Bu etki kişinin gelecek yaşamında, davranış modelinde ve cinsiyet gelişimi üzerinde çok önemli bir etkiye sahip olmaktadır.”

Yorumlar

nilgün dedi ki…
homoseksüel likle embriyonun maruz kaldığı hormonlar arasında bir ilişki var mı ?
Unknown dedi ki…
Kesinlikle vardir. Embriyo anne karninda maruz kaldigi cinsiyet hormonlarindan ozellikle beyin ve sinir sistemi acisindan etkikenir
Unknown dedi ki…
Embriyonun santral sinir sistemi gelisimi anne karninda maruz kaldigi cinsiyet hormonlarindan belirgin bir sekilde etkilenir. Bir baska deyimle sorunun yaniti olarak iliski vardir.

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

TIBBIN DUAYENLERİ: HASAN BİRİ

Yüz üzerinde yayını bulunan kısa bir süre önce Koru Hastanesi’ni açan ve devamında uluslararası alanda başarılara imza atacak üniversite kurmayı hedefleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, iletişimle birlikte sosyal sorumluluk projeleri düzenlemesinin yaşam felsefesi haline gelişini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. “İyi hekim iyi empati yapan hekimdir” sözüyle hekimlik mesleğinin doğru iletişimden geçtiğini kaydeden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, Akademik ve etik kurallarla çalışan Koru Hastanesi’nin ileride uluslararası başarılara imza atacak üniversite olacağını belirtti. Prof. Dr. Biri, tıptaki her türlü gelişmeyi takip ederek, sağlık sektörünün ihtiyaçlarını gören ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekçi politikalarla büyümeyi hedefleyen bir sağlık kuruluşu olmayı hedeflediklerini söyledi. Kendi ağzından hayatını ve çalışmalarını dile ge