Bakteriyel enfeksiyonlara karşı en önemli silahımız olan
antibiyotiklere direnç gelişimini önlemek için antibiyotikleri doğru kullanma
çok önemli bir sorumluluk. Antibiyotik direnci tüm dünyada önemli bir sağlık
sorunu haline geldi. Antibiyotik direnci nedeniyle yakın gelecekte basit
enfeksiyonlar ve küçük yaralanmalar bile ölümle sonuçlanabilecek.
Hekimlerin reçetelerinin izlenmesine, değerlendirilmesine ve
kendi reçeteleri ile ilgili bilgilendirmenin yapılabilmesine imkân sağlayan
Reçete Bilgi Sistemi (RBS) aracılığıyla elde edilen 2015 yılına ait verilere
göre; Türkiye’deki aile hekimlerinin düzenlediği reçetelerde “antibiyotik
bulunan reçete yüzdesi” değeri yüzde 31,71 iken; uzman hekimlerin düzenlediği
reçetelerde bu değer yüzde 36,06’dır. Aile hekimlerinin aynı parametreye göre
2011 ve 2015 yıllarındaki karşılaştırılması yapıldığında; aile hekimlerinin
reçetelerinin 2011 yılında yüzde 34,94’unda antibiyotik bulunurken, 2015
yılında yüzde 31,07’inde antibiyotik yer aldığı tespit edildi. Aile
hekimlerimizin 2015 yılında 2011 yılına kıyasla antibiyotik reçeteleme
tercihinde yüzde 11,08’lik bir azalma olduğu görülüyor.
Sadece bakteriyel enfeksiyonlara karşı etkili olan
antibiyotiklerin yaygın olarak yanlış kullanımı gözleniyor. Soğuk algınlığı
veya grip gibi virüslerin neden olduğu enfeksiyonlar için çözüm olmamakla
birlikte virüsün diğer insanlara bulaşmasını önlemiyor. Bakteriler için
antibiyotik direnci, bakterilerin herhangi bir antibiyotiğin varlığına rağmen
üreyebilmesi ve enfeksiyon yapabilmesidir. Bunun sonucunda ise, daha sonra
antibiyotiğe ihtiyaç duyulduğunda işe yaramazlar. Bu yalnızca antibiyotiği
uygun olmayan biçimde kullanan kişi açısından değil, sonradan dirençli
bakteriyle enfekte olma riski olan herkes için tehlike oluşturuyor.
Tüm antibiyotik reçetelerinin çoğunlukla solunum yolu
enfeksiyonları
Yapılan çalışmalarda birinci basamak tedavi hizmetlerinde
tüm antibiyotik reçetelerinin çoğunlukla solunum yolu enfeksiyonları için
düzenlendiği gösterilmiş. Birçok solunum yolu enfeksiyonu vakasında
antibiyotiklerin gerekli olmadığına ve hastanın bağışıklık sisteminin basit
enfeksiyonlarla mücadele edebilecek yeterlilikte olduğuna ilişkin kanıtlar
mevcut.
En yüksek antibiyotik tüketim değeri Akdeniz Bölgesi
Türkiye genelinde ayaktan tedavi olan hastaların
antibakteriyel ilaç kullanımı, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) önerdiği, ulusal
ve uluslararası platformlarda veriler arası kıyaslamanın yapılabileceği bir
yöntem olan ATC/DDD (“Anatomik, Terapötik ve Kimyasal sınıflandırma sistemi /
Günlük Tanımlanmış Doz) metodolojisi kullanılarak hesaplanabiliyor. Türkiye’nin
2014 yılı sistemik olarak kullanılan antibakteriyel ilaç tüketim değeri 39,82
birim olarak hesaplandı. Aynı yıl verilerine bölgesel düzeyde bakıldığında ise;
Akdeniz Bölgesi 44,81 birim ile en yüksek tüketim değerine sahipken, Doğu
Anadolu Bölgesi 30,05 birim ile en düşük tüketime sahip bölge. Yine 2014 yılı
verilerine göre Hatay 49,12 birimle en yüksek tüketime sahip il iken
Hakkari’nin 19,49 birim ile en düşük tüketime sahip il olduğu tespit edildi.
Sağlık okuryazarlığı nedir?
Akılcı ilaç kullanımı sürecine katkı sağlayan diğer bir konu
da sağlık okuryazarlığı. Dünya Sağlık Örgütü sağlık okuryazarlığını; bireylerin
iyi sağlık halinin sürdürülmesi ve geliştirilmesi amacıyla sağlıkla ilgili
bilgiye ulaşması, anlaması ve kullanması için gerekli olan bilişsel ve sosyal
beceri kapasitesi olarak tanımlanıyor.
Sağlık okuryazarlığı bireylerin; kendi hastalıklarını
tanıyabilmelerini, bulgularını belirleyebilmeleri ve kendileri için iyi
olduğunu düşündükleri kararları alabilmeleri olarak tanımlanıyor. Sağlık
hizmetlerinin etkinliği, etkililiği ve kalitesi de, sağlık hizmetini alan
bireylerin kendi sağlıkları konusunda verdikleri bu kararlara bağlı.
Sağlık okuryazarlığının faydaları
• Sağlıklı yaşam yılını ve kalitesini artırır.
• Sağlık eşitsizliklerini giderir.
• Sağlık profesyonelleri için mesleki tatmin, doğru iletişim
ve klinik becerileri kullanabilmeyi sağlar.
• Sağlık hizmeti alanlar için anlaşılır olabilmeyi, karara
katılımda daha fazla aktif rol almayı ve daha kaliteli sağlık hizmeti
alabilmeyi sağlar.
Sağlık okuryazarlığı bilinci ne durumda?
Amerika’da yetişkin bireylerin yüzde 50’sinin temel sağlık
okuryazarlığına sahip olmadığı belirtiliyor.
UNESCO 2009 raporuna göre; Dünya’da 776 milyon yetişkin temel sağlık okuryazarı
değil. Almanya, Avusturya, Bulgaristan, Hollanda, İspanya, İrlanda, Polonya ve
Yunanistan olmak üzere 8 Avrupa ülkesinde
yapılan bir çalışmada; ülkeler toplam olarak değerlendirildiğinde,
çalışmaya katılanların yüzde 12’sinin bu konuda yetersiz, yüzde 35’inin ise
problemli düzeyde bilgi ve yeteneğe sahip olduğu ortaya çıktı. Türkiye’de
2009-2012 yılları arasında, 12 bölge 23 farklı ilde yapılan bir çalışmaya göre,
Türkiye’nin genel sağlık okuryazarlık indeksi 30,4 olarak bulundu.
Değerlendirme sonucunda, toplumun yüzde 24’ünün yetersiz, yüzde 40,1’inin
sınırlı sağlık okuryazarlık düzeyine sahip olduğu görüldü.
Sağlık okuryazarlığının üç ayrı boyutu
Fonksiyonel sağlık okuryazarlığı, sağlık bilgilerini anlama
ve kullanmaya yönelik okuma ve yazma becerilerine sahip olmak. İletişimsel
sağlık okuryazarlığı, sağlık sunucuları ile iletişim kurabilme konusunda
bilişsel becerilere sahip olmak. Eleştirel sağlık okuryazarlığı ise, ileri
düzeyde bilişsel, sosyal becerilere ve eleştirel düşünebilme kabiliyetine sahip
olmayı ele alıyor.
Yetersiz sağlık okuryazarlığı sağlık ekonomisine etkisi
büyük
Kronik hastalıklarla ilgili bilgi eksikliği, verilen
eğitimleri anlamada güçlük, sağlıklı kalma ve koruyucu sağlık hizmetleri ile
ilgili bilgi eksikliği ve bu hizmetleri kullanmada sorunlar yaşanıyor. Verilen
tedaviye uymada güçlük, ilaç uygulama hatalarında ve hastaneye yatış hızında
artmaya neden olurken, bunların sonucunda sağlık harcamalarında artış
gözleniyor.
Sağlık okuryazarlığı yetersiz olan kişilerin acil servisleri
kullanımlarının daha fazla olduğu bildiriliyor. Sağlık okuryazarlığının düşük
olması durumunda, bireylerin sağlık durumları kötüleşirken, hastalar koruyucu
sağlık hizmetlerini daha az, tıbbi hizmetleri daha fazla kullanıyor. Ayrıca bu
kişiler tedavilerini daha az anlıyor ve tedaviye uyumları daha düşük düzeyde
oluyor.
Sağlık yöneticileri ve politika yapıcılar açısından da,
maliyetleri ve sağlık hizmeti kullanımını arttırdığından dolayı, sağlık
hizmetlerinin yeniden organize edilebilmesi ve yapılandırılmasında bu kavram
büyük önem taşıyor. Sağlıklı yaşam bilinci, sağlık okuryazarlığı ile
artırılabilir. Bunun içinde medya başta olmak üzere, bu konuda eğitimler verilmeli ve çalışmalar
yapılmalı.
Yorumlar