Ana içeriğe atla

DİSLEKTİK DAHİLER

SANATSAL SAĞLIK

Disleksi ve çizim yapmanın bir arada başarılı şekilde işlendiği “Yerdeki Yıldızlar” (Taare Zameen Par) filmi hakkında Çocuk Psikiyatrisi alanında çalışmalarını başarılı şekilde yürüten Prof. Dr. Yankı Yazgan ile hobisi olan karikatür çizmek ve disleksi hastalığının nedenlerini, ülkemizdeki görülme sıklığını ve bilinmeyen birçok yönünü konuştuk.  

Sanatın tıpla buluştuğu ve farklı sanat dallarını ele aldığımız haber çalışmamızın bu ay ki konuğu Psikiyatrist Prof. Dr. Yankı Yazgan ile disleksi denilince akla ilk gelen film olan “Yerdeki Yıldızlar” (Taare Zameen Par) ve filmde işlenen çizim yapmanın faydalarını konuştuk. Filmdeki karakterin sözcüklerin fonetik ayrımını, harflerin görsel-mekansal analizini ve ayrımlaştırmasını yapamadığından okumakta güçlük çektiğini söyleyen Yazgan, filmde işlendiği gibi resim çizmenin bakış açısını genişlettiğini dile getirdi. İnsanlarla yakın ve içeriden temas gerektiren bir iş yapmamın katkısı olduğunu söyleyen Yazgan, sol planum temporale ile işitsel dil işlevleri açısından, dislektik çocukların özellikle fonolojik kodlama stratejisi kullanırken okuma güçlüğü yaşadıklarının düşünüldüğünü söylüyor. Genel olarak dislektik çocukların resme yönlendirildiği şeklinde bir kanıya varmanın doğru olmadığını anlatan Yazgan, disleksi ile ilgili birçok araştırma hakkında detaylı bilgi verdi. 


“Yerdeki Yıldızlar” (Taare Zameen Par)
Henüz 8 yaşında olan küçük bir çocuk hem ailesi hem de okul çevresinde farklı bir biçimde tanınmaktadır. Kelimeleri söylerken zorlanan ve öğrenme güçlüğü çeken çocuk, Disleksi denilen genetik bir bozukluk yaşamaktadır. Ancak bunun derinliklerine şimdiye kadar kimse inmemiş ve küçük çocuğu problemli gözlerle izleyenlere karşı, onun resim öğretmeni olan Ram (Aamir Khan) farklı şekilde yaklaşır. İç dünyasına kadar inecek ve kimsenin anlayamadığı gerçeklere ulaşacaktır. 

Disleksi Olan Ünlüler Ne Demiş?
Disleksili ünlüler arasında Albert Einstein, Mozart, Leonardo da Vinci, John Lennon, Stephen Hawkings, Alexander Graham Bell, Thomas Edison ve Agatha Christie yer alıyor.
Disleksi olan ünlülerden sözler ise şöyle:
 • “Öğretmenim sersemin teki olduğumu söylüyor, babam da olduğumu düşünüyordu. Bense artık budalanın teki olduğuma karar vermiştim.”
 Thomas Edison /Bilim adamı
• “Öğretmenlerim aklımın yavaş çalıştığını, asosyal olduğumu ve ölene kadar rüyalarımın peşinde sersemce savrulacağımı söylüyorlardı.”
 Albert Einstein /Bilim adamı
• “Ailedeki en yavaş kişi olduğumu düşünürdüm. Korkarım oldukça haklıydım ve bu gerçeği kabul etmem gerekiyordu. Yazmak ve hecelemek benim için kabustu. Yazdığım harfler asıllarından çok farklı oluyordu. Okuma ve telaffuzum da felaket derecede kötüydü.”
 Agahta Christie/Yazar

Psikiyatrist ve karikatürist Prof. Dr. Yankı Yazgan, Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’ün sorularını yanıtladı.

http://www.taarezameenpar.com/
Disleksi ile ilgili “Yerdeki Yıldızlar” (Taare Zameen Par) filmi gerçeği yansıtıyor mu?
Evet, disleksi’yi konu alan bu filmin gerçeği yansıttığını söyleyebiliriz. Literatürde disleksi (okuma bozukluğu); bireyin kronolojik yaşı, ölçülen zeka düzeyi ve yaşına uygun olarak aldığı eğitim göz önünde bulundurulduğunda okuma başarısının beklenenin önemli ölçüde altında olması durumu olarak tanımlanır (APA 2000). Bu çocuklarda okuma becerilerinin gelişimi sırasında sadece düşük zeka yaşı, görme kusurları veya uygun olmayan öğretimle açıklanamayan belirgin ve özel bir yetersizlik dikkati çeker. Okumadaki bu zorluk, çocuğun okul başarısını ya da günlük yaşam etkinliklerini önemli ölçüde etkiler.

Filmdeki karakter sözcüklerin fonetik ayrımını, harflerin görsel-mekansal analizini ve ayrımlaştırmasını yapamadığından okumakta güçlük çekmektedir. Bu nedenle, kendi sınıf düzeyindeki bir okuma metnini okuyamaz ve dolayısıyla; okuma metnini anlayamaz. Ayrıca, bu çocuklarda okumadaki yetersizliğin yanı sıra görsel algı sorunları (şekil pozisyon algılama-harfleri ters ya da dönmüş olarak algılama- ve şekil zemin algılama) ve işitsel algı sorunları da görülebilir. Yazı hataları-yazıları genellikle bozuktur ses ve şekil olarak birbirine benzeyen harfleri yazmakta zorluk, ters yazma, dikkat sorunları, motor koordinasyonda zayıflık, uzaklık-derinlik-boyut algısı, oryantasyon sorunları (mekanda yönelme, pozisyon algılamada güçlük), yönelim becerisi, organize olma becerisi, çalışma alışkanlığı, kendini ifade etmekte yetersizlik ve sosyal-duygusal davranışlar açısından da görülebilecek farklı sorun alanları söz konusudur. Sayılan bu alanlar filmdeki karakterde detaylıca işlenmiştir.

Bu filmde söz konusu olan dislektik kişiliklerin algılanmasında anlatılanlar gerçekle uyuşuyor mu?
Evet. DSM-IV (Diagnostik Statistical Manual) tanı sınıflandırmasına göre, disleksi (okuma bozukluğu): “Bireysel olarak uygulanan standart doğru okuma ya da kavrama testleri ile ölçüldüğü üzere, kişinin kronolojik yaşı, ölçülen zeka düzeyi ve yaşına uygun olarak aldığı eğitim göz önünde bulundurulduğunda okuma başarısı beklenenin önemli ölçüde altındadır ve tanı ölçütlerindeki bozukluk okul başarısını ya da okuma becerileri gerektiren günlük yaşam etkinliklerini önemli ölçüde bozmaktadır” şeklinde tanımlanır. Filmdeki karakterin yaşadıkları gerçek ile örtüşmektedir. Tipik disleksi (okuma bozukluğu) dışındaki farklı alanlarda da zorluk yaşadığı görülmektedir.

Filmde dislektik dahilerden söz ediliyor, beyinlerinin işleyişinde ne gibi farklılıklar var?
Öğrenme bozukluklarının literatürdeki beyin işleyişindeki yapısal ve işlevsel farklılıklarının araştırıldığı çalışmalar; yapısal görüntüleme çalışmaları (otopsi çalışmaları, BBT ve MRI), işlevsel görüntüleme çalışmaları (SPECT, PET, işlevsel MRI) ve elektrofizyolojik çalışmalardır. Yapısal bozuklukları belirlemeye yönelik ilk çalışmalar otopsi çalışmaları olmuştur. Çeşitli nedenlerle ölen dislektik bireylerde yapılan incelemelerde, makroskobik düzeyde tüm olguların temporal loblarında planum temporale simetrisi ya da ters asimetri olduğu saptanmıştır (Galaburda ve ark. 1989). Literatürde, yapısal olarak en fazla incelenen ve farklılığı konusunda en fazla fikir birliği olan bölge, temporal lob ve bu lobun bir parçası olan planum temporale alanıdır. Ortalama olarak sol planum temporale sağdakinden 1/3 oranında daha büyüktür.

Temporal lobun üst kısmında ve yüzeyinde, Heschl girusunun posteriorunda bulunan planum temporale bölgesi işitsel assosiasyon alanıdır ve işitsel uyarımların kavranmasından sorumludur. Burada işitsel fonemlerin, görsel grafemler olarak haritalandığı düşünülmektedir (Leonard ve ark. 1993). Sol planum temporale ile işitsel dil işlevleri açısından, dislektik çocukların özellikle fonolojik kodlama stratejisi kullanırken okuma güçlüğü yaşadıkları düşünülmektedir.

Manyetik rezonans görüntüleme çalışmalarında (MRI), dislektik çocuklarda sağlıklı kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde sağda daha geniş planum temporale, yani planum temporale simetrisi ya da ters asimetri olduğu gösterilmiştir (Kushch ve ark. 1993, Leonard ve ark. 1993).

Okuma güçlüğü olan erişkinler ve çocuklarda yapılan işlevsel görüntüleme (fMRI, PET) çalışmalarında fonolojik işlemler sırasında (heceleme, anlamı olmayan kelimeleri okuma gibi) sol hemisferde temporopariyetal kortekste aktivasyonun az olduğu ya da hiç olmadığı bildirilmektedir (Rumsey ve ark. 1997, Simons ve ark. 2000, Temple ve ark. 2002).
Bu gibi çalışmalar dislektik çocukların, beyin yapısı ve işleyişinde farklılıklar olduğunu göstermektedir.

Dislektiklerin resime yönlendirilmesindeki neden nedir?
Filmdeki başrol karakterindeki çocuk, resme yönlendirilmemiştir. Sadece çocuğun resme yönelik yatkınlığını, resim çizmeyi çok sevdiğini çeşitli sahnelerden anlıyoruz. Genel olarak dislektik çocukların resme yönlendirildiği şeklinde bir kanıya varmak doğru değildir.

Disleksi bir hastalık mıdır? En önemli etken nedir?
Disleksi, çocuğun zeka düzeyi normal ve normalin üzerinde olup; özellikle akademik olarak okuma becerisi (okumayı sökme, akıcı ve hatasız okuma, okuduğunu anlama ve yorum yapma) alanında yaş düzeyinin altında bir performans sergilediği biyolojik temele dayanan işlevsel bir bozukluktur. Genel olarak öğrenme bozukluklarının, özelde disleksinin etyolojisi gözden geçirildiğinde; tek bir etken ile mevcut olguların açıklanamadığı görülmektedir. Genetik faktörler (kalıtımsal bir durum, beyindeki yapısal farklılıklar, kromozomal farklılıklar), doğum öncesi-sırası-sonrasındaki nedenler, çevresel faktörler ve sigara-alkol-ilaç bağımlılığı gibi nedenler belirleyici olabilmektedir.

Literatürde öğrenme bozukluğunda genetik çalışmaların büyük bir bölümünün disleksi (okuma bozukluğu) olan çocuklar ve aileleriyle yapılmış olduğu görülmektedir. Çalışmalarda disleksi için ailesel geçişin önemi vurgulanmaktadır. Aile çalışmalarında dislektik anne ya da babanın varlığı, çocukta okuma bozukluğu için önemli bir risk etmeni olduğu yönündedir. Bunun yanı sıra, okuma bozukluğunun geçişinde, özgül bir genin etkili olduğunu ve bu genin 6. kromozom üzerinden olduğunu bildiren çalışmalar da vardır (Smith ve ark. 1990, Pennigton ve ark. 1991, Cordon ve ark. 1994). Altıncı kromozom üzerindeki bu genin fonolojik çözümleme becerisini etkilediği bildirilmektedir (Francks ve ark. 2002).


Ülkemizde görülme sıklığı nedir? Kadın ve erkek farkı var mı? Neden?
Yapılan çalışmalar genel olarak öğrenme bozukluklarının prevalansının yüzde 5-10 arasında olduğunu rapor etmektedir. Düşük sosyo-ekonomik düzeyden gelmek de bir risk faktörüdür. Erkeklerde daha fazla görüldüğü ve oranın ¼ olduğu kabul edilmiştir.

Literatürde erkeklerde görülme oranının fazlalığı, “anormal serebral lateralizasyon” problemiyle açıklanmaya çalışılmıştır (Arnold, 1990; Bryden ve Saxby; 1986, Duane, 1991; Echenne ve Cheminal; 1987; Geschwind ve Galaburda, 1985; Masland, 1988; Rosen ve ark. 1986). Geschwind ve Galaburda (1985), erkek çocuklarda neden daha çok disleksi görüldüğünü, bunlarda neden sol hemisfer becerilerinin (dil becerilerinin) daha az, sağ hemisfer becerilerinin (görsel-algısal / visio-spasyal becerilerin) ise daha çok gelişmiş olduğunu açıklayan, “Geschwind hipotezi” ya da “Testosteron hipotezi” adı verilen bir hipotez ileri sürerler. Buna göre normalde, kortekste ve serebrumun başka yerlerinde asimetrik bir gelişme paterni görülür; normalde sol silvien fissür çevresindeki doku, sağdakine kıyasla daha geniş olur. Fetusta kortikal gelişmeyi geciktirici etkenler, sağ (görsel-algısal beceriler) ve sol hemisferleri (dil becerileri), zamanlama açısından farklı etkiler. Sağ hemisfer daha önce geliştiği için, gelişmeyi yavaşlatıcı etkenlere daha az maruzdur. Fetusta kortikal gelişmeyi geciktirici etkenlerden biri, erkeklik hormonu testosterondur. Sağ hemisfer daha önce gelişmesini tamamladığı için, testosteron hormonu, özellikle sol hemisfer üzerinde geciktirici bir etki yapar. Bu durum, yani sol hemisferin gelişmesindeki gecikme, onun yerine sağ hemisferin daha çok gelişmesine yol açar. O halde, testosteron düzeyindeki bir artış, daha çok gelişen bölge olan sol hemisfer temporal dil bölgesinin gelişimini yavaşlatacak, geciktirecektir. Bu durumda fetus beyninde, normalde oluşması gereken asimetri bozulacak, o bireyin dil becerileri geri planda kalacak, sağ hemisferi ve görsel-algısal becerileri daha baskın olacaktır.

Sol hemisferin gelişmesini geciktirici bir etkisi olduğu gösterilen testosteron hormonuna karşı erkek fetuslar daha hassastır; bu nedenle erkeklerde normal asimetrinin bozulmasına, sağ ve sol temporal bölgelerin simetrik oluşuna daha sık rastlanır. Bu nedenle, erkeklerde dil fonksiyonlarında sağ hemisfer kadınlardan daha çok işe karışır; bu yüzden erkekler arasında disleksiler kadınlara kıyasla daha sık görülür.

Disleksi, öğrenme güçlüğü mü yoksa dahilik mi?
Disleksi; öğrenme fırsatının yokluğuna, zeka geriliğine, beyin hastalığına bağlı olmadan, normal ve yeterli bir eğitime, normal bir zeka düzeyine, uygun sosyokültürel çevreye rağmen ortaya çıkan bir öğrenme güçlüğüdür (WHO, 1991; Debray-Ritzen, 1987; Masland, 1988; Maughan ve Yule, 1994; Weintraub, 1989). Okuma becerisi bileşenlerindeki (okumayı sökme, akıcı ve hatasız okuma, okuduğunu anlama ve yorum yapma) hatalar bütün çocuklarda görülebilir ancak dislektik çocuklar bu hataları daha çok ve sık yaparlar.

Filmde Albert Einstein, Mozart, Leonardo da Vinci, John Lennon, Stephen Hawkings, Alexander Graham Bell, Thomas Edison ve Agatha Christie gibi disleksili ünlülerden söz edilmektedir. Ancak bu ünlü örnekleri disleksinin bir öğrenme güçlüğü olduğu gerçeğini değiştirmez. Bu ünlülerin, yaşadıkları sorun ile birlikte hayata farklı bir pencereden baktıkları söylenilebilir.

Genetik geçişli mi?
Evet. Genetik faktörler (kalıtımsal geçiş, beyindeki yapısal farklılıklar ve kromozomal farklılıklar) disleksinin nedenleri arasında sayılabilir. Yapılan aile çalışmaları ve ikiz çalışmaları disleksinin genetik geçişli bir bozukluk olduğunu göstermektedir. Dislekside özellikle ailesel geçişin önemi vurgulanmaktadır. Kalıtım önemli rol oynamakla birlikte, çevresel etkenlerin de özellikle fenotip üzerine sınırlı ama önemli bir etkisi olduğu düşünülmektedir.

Disleksi tanı ve tedavisinde son durum nedir?
Bu çocuklar sıklıkla kliniklere, okula başladıktan sonra akademik başarısızlık (okuma-yazmada güçlük) nedeniyle başvururlar. Ya da sekonder (ikincil) belirtiler-davranış problemleri, sosyal uyum, okul korkusu, somatik yakınmalar, enürezis, enkoprezis, tırnak yeme v.s ile başvurdukları da görülmektedir.
Disleksi tanısının konulması ve izlenmesi oldukça ayrıntılı bir sağaltım sürecini içerir. Bu süreçte, uzun süren değerlendirmeler ve multidisipliner bir yaklaşım esas alınmalıdır. Öncelikle çocuk bir genel muayeden (göz ve kulak) geçirilmelidir. Göz ve kulakta herhangi bir işlev kaybı olmadığından emin olunmalıdır. Ardından disleksinin tanı ve değerlendirmesinde kullanılan klinik gözlem, aileden alınan anamnez ve öğretmenin çocuğa ait verdiği bilgilere ilave olarak psikometrik testlerden yararlanılır. Psikometrik testlerden özellikle WISC-R testi, Bender Gestalt / Frostig görsel-motor algı testleri ve çocuğun sınıf düzeyindeki bir okuma metni ile okuma değerlendirmesi (okumanın hızı-ritmi, akıcılığı, harf, kelime, hece atlama-ekleme, belli ses gruplarında bir problem var mı?) yapılır. Bu ayrıntılı değerlendirmelerden sonra çocuğun güçlü yanlarının pekiştirilmesi, güçlüklerin desteklenmesi, ailenin ve çevrenin bilgilendirilmesi, yaşamsal değişikliklerin en aza indirilmesi, okulda bireyselleştirilmiş eğitim programı (BEP) uygulanması, özel eğitim, psikopedagojik terapi, özellikle çoklu duyuya dayalı akademik terapi ve medikal tedavi gibi kapsamlı bir tedavi programı ve ekip çalışması ile tedavi süreci planlanır. Duruma eşlik eden başka bozukluklar söz konusu ise, çok boyutlu tedavi gerekmektedir.

Dislektide tıbbın yapacakları nelerdir?
Disleksi’nin değerlendirilmesinde psikiyatrik, medikal ve psikopedagojik durumun kapsamlı olarak incelenmesi gereklidir. Bu nedenle, tanı koyma ekip çalışmasını gerektirir. Ekip olarak ele alınacak noktalar:
▪ Psikiyatrik değerlendirme: Herhangi bir psikopatoloji olup olmadığını aydınlatır. Psikiyatrik muayenede öğrenme, okul ve / veya uyum sorunlarının hangisinin primer (birincil), hangisinin sekonder (ikincil) olduğunu ayırt etmek, planlanacak tedavinin yönünü belirlemeye ışık tutar.
▪ Tıbbi değerlendirme: Bireyin sağlık durumunda öğrenme yeteneğini etkileyen bir etkenin olup olmadığını belirler.
▪ Psikopedagojik değerlendirme (öğrenme, dikkat, algı, problem çözme, iletişim, sosyal ilişkiler, self-kontrol v.s becerilerinin geliştirilmesi): Bireyin bilişsel, akademik ve nöropsikolojik işlevleri incelenir. Değerlendirmede anne-baba, çocuk ve okul öğretmeni ile görüşülür. Hangi alanlarda zorluk yaşandığını belirlemek amacıyla, çeşitli test tekniklerinden yararlanılır. Psikopedagojik değerlendirme sonuçları ele alınan bireyin hem yetersiz, hem de güçlü olduğu alanları ortaya çıkarır ve böylece, bireye özgü bir tedavi programı hazırlanmasına olanak sağlar.
▪ Ailenin değerlendirilmesi: Anne-babanın tutumlarının, beklentilerinin, eş problemlerinin, aile içi etkileşimin akademik becerileri etkileyip etkilemediğinin belirlenmesini içerir (Silver, 1997).
Bu noktalar ele alınarak, tedavi programı yürütülür.

Dislektiklerde nelere dikkat edilmelidir?
Öğrenme bozuklukları içinde, disleksili çocukların normal ya da normal üstü zekaya sahip oldukları unutulmamalıdır. Akademik alandaki okuma becerisindeki yetersizlikleri zekalarından bağımsız olarak, yapısal ve işlevsel bir sorundan kaynaklanmaktadır. Öğrenme bozuklukları, sıklıkla DEHB (Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu) ile birlikte görülmektedir. Türkiye’de yapılan çalışmalarda Alkaş (1996), özel öğrenme güçlüğü olgularının yüzde 49’unun, Erman (1997) ise yüzde 28,57’sinin aynı zamanda DEHB tanı ölçütlerini de karşıladığını belirtmiştir. Disleksi (okuma bozukluğu) olan çocukların yüzde 20-25’inde DEHB olduğu saptanmıştır.

Öğrenme bozukluğu gösteren çocuklar dikkat dağınıklığı, motor beceri sorunları, ifade edici dil sorunları, okuma, yazılı anlatım ve matematik becerilerinde güçlükler ve sosyal uyum sorunları yaşarlar. Bu sorunların çoğu filmde de görülmektedir.

Beynin sağ ve sol bölümlerindeki aktivitelerinde disleksilerde farklılıklar var mı?
Evet. Bu alanda yapılan çalışmaların önemli bir bölümü, bu bozukluğa sahip olan bireylerin beyinlerindeki yapısal ve işlevsel farklılıkları belirlemeye yöneliktir (Flowers, 1993).

İşlevsel MRI (fMRI), PET, SPECT ve MR Spektroskopi çalışmalarında; disleksili bireylerde okuma sırasında, dil ile ilgili alanlar ve görsel assosiasyon alanlarında solda daha belirgin olmak üzere normallerden daha az aktivasyon, okuma sırasında temporal lob kanlanması normallerden daha az ve temporoparyetal lob ve serebellumda biyokimyasal asimetri görülmüştür.

Elektrofizyolojik çalışmalarda (beyin elektriksel aktivitesi, konvansiyonel EEG ve diğer elektrofizyolojik yöntemler) ise; zemin aktivitesinde yavaşlama, nonspesifik paroksismal aktiviteler, yavaş dalga paroksizmleri ve hemisferler arasında asimetri gibi çeşitli bulgular elde edilmiştir. Sessiz ve sesli okumalar sırasında teta gücünde oluşan değişiklik miktarı dislektiklerin normallerden ayrılabileceğini de düşündürmektedir.



Beyin Kelimeleri Nasıl Okur?
Serebral korteksin bir ürünü olan okuma-yazma becerisi sadece insana özgüdür. Okuma, çocuğun sembol sistemini kullanabilmesi ile ilişkili iki aşamalı karmaşık bir işlemdir. Çocuk önce etrafındaki objeleri ismini öğrenir, sonra bu isimlerin yazıldığı sembolleri (harfleri) öğrenir. Görsel olarak sembolleri ayırt etmesi yetmez; aynı zamanda harfler ile sesler arasındaki bağlantıyı kurabilmelidir (Frostig 1972, Gang 1983).

Okuma öğrenimi “çağrışımlar yapabilme” becerisine bağlıdır. Sesli okurken seslendirme ile eşleşen bir çağrışım daha gereklidir. Okuduğunu anlarken görsel ve işitsel imajlar ve bunların anlamları arasında çağrışımlar yapılır (Frostig, 1972). Bütün bu işlemlerin yapılabilmesi, çocuğun uygun gelişim aşamasında olmasını gerektirir. Dili anlama ve kullanma becerisi kazanılmadan okumaya geçilmesi olanaksızdır (Gang, 1983).

Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Istanbul’da çocuk psikiyatrisi uzmanı olarak çalışıyorum. Akademik olarak Marmara Üniversitesi emekli profesör ve Yale Child Study Center'da öğretim görevlisiyim.
Serbest uzman hekim: Çocuk-genç ve aile psikiyatrisi alanında.
Bilim yazarı ve Konuşmacı: psikoloji ve beyin bilimlerinin gündelik hayat, yönetim, ve aile hayatına uygulamaları alanında.
Uluslarası bilimsel yayınlar, beyin gelişimi, çevre ve genler arasındaki etkileşim; duygu/iletişim sistemlerinin gelişimi ve bozulması sonucunda ortaya çıkan ruhsal sorunların tanısı ve tedavisi konularında.
 Bornova Anadolu Lisesi (1974) ve Ankara Fen Lisesi (1977) mezunu. Ege Üniv Tıp Fak (1983), Marmara Üniv Tıp Fak (1991) ve Yale New Haven Hospital’da (1995) tıp, uzmanlık, üst-uzmanlık eğitimleri… www.yankiyazgan.com

Mesleğinizle karikatürün etkisi nasıl oluyor?
Insanlarla yakın ve içeriden temas gerektiren bir iş yapmamın katkısı mutlaka oluyordur.

Neden bu hobiyi seçtiniz?
Bunun bir seçim olduğunu düşünmüyorum. Çok küçük yaştan beri öyle eğilmiş, öyle gider.

Yaptığınız hobi size ne hissettiriyor?
 Keyif.

KAYNAKÇA
  • Aysev, A. (2005) “Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu ve Özgül Öğrenme Güçlüğü”, ss. 37-57, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara.
  • Aysev, A., Taner Yasemen, “Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları”, ss. 307-327, Janssen-Cılag a division of Johnson-Johnson.
  • Ekşi, A. (1999), “Ben Hasta Değilim”, ss. 285-310, Nobel Tıp Kitabevi, İstanbul.
  • Polvan, Ö.(2001) “Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Ders Kitabı”, ss. 69-73, Nobel Tıp Kitabevi, İstanbul.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

JAPONYA’DA TUS SINAVINI GEÇEN OFTALMOLOJI ALANINDA İLK TÜRK OLARAK HASTA MUAYENE EDEN VE OPERASYON YAPAN DR. MURAT DOĞRU

Japon TUS’unu geçen ilk  yabancı doçent ve oftalmolojideki ilk Türk olmayı başaran Keio Üniversitesi ve Tokyo Dental College’de öğretim üyesi Doç. Dr. Murat Doğru, araştırmaları ve eğitimdeki yaşadıkları ile ilgili meslektaşlarına rehber olacak bilgiler verdi. Keio üniversitesi ve Tokyo Dental College’de öğretim üyesi olan Doç. Dr. Murat Doğru, Japonya' da oturma izni hakkı almasının yanında iki aşamalı Japon Tıpta Uzmanlık Sınavını geçerek bir ilke imza attı. Göz kuruluğu üzerine çalışmalarını sürdüren Doğru, Japonya’daki yaşam şartları, çalışma koşulları ve tıp eğitimi hakkındaki görüşlerini Med-Index’e anlattı. Ne üzerine çalışıyorsunuz? Kornea ve ön segmenti üzerine çalışıyorum. Kuru göz ve alerji üzerine uzmanlık yaptım. Yeni tanı teknikleri geliştirilmesi yani gözyaşı miktarı ve gözyaşı kalitesinin tanımlanması ile ilgili diyagnostik tetkikler üzerine araştırmalarımı yürütüyorum. Gözyaşı bezi ile ilgili temel çalışmalarım var. Yeni göz damlalarının geliştirilmesi