Ana içeriğe atla

HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞUNUN TEŞHİSİNDE DİKKATLİ OLUN!


Hiperaktivite bozukluğu dünya genelinde yaklaşık 10 erkek çocuğun birinde, genel toplumda da ergen ve çocuklarda yüzde 5-10 arasında görülüyor. İlaç tedavisiyle yüzde 70-90 oranında başarı sağlandığını söyleyen Gazi Üniversitesi (GÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatri Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yasemen Işık Taner, hastalığın teşhisinin önemli olduğunu aksi taktirde tedavi almadığı için erişkinlikte de sıkıntı yaşayan vakalara rastladıklarını belirtti.

Uzmanlar çocuklarda beyinde dikkatten sorumlu merkezlerin yeterince çalışmadığı ve kontrol mekanizmasının yeterli olmadığı durumlarda dikkat eksikliği-hiperaktivite bozukluğunun meydana geldiği dile getiriliyor. İlaç tedavisi edildiğinde ise beynin sağlıklı çalışmasının sağlanırken, tedavi edilmeyen vakalarda ilerleyen dönemde sigara, alkol ve diğer maddelere bağımlı olma riskinin, diğer çocuklara oranla yüksek olduğu konusunda uyarıyorlar.
Gazi Üniversitesi (GÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatri Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yasemen Işık Taner, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun sık görülen yıkıcı bir davranış bozukluğu olduğunu ve daha çok erkek çocuklarında karşılaştıklarını belirtti. Doç. Dr. Taner, “Hastalık, dünya genelinde yaklaşık 10 erkek çocuğun birinde, genel toplumda da ergen ve çocuklarda yüzde 5-10 arasında görülüyor. Hastalığın, 7 yaşından önce başladığı ve bu kişilerin yarısında bozukluğun erişkinlik döneminde de devam ediyor. Her 100 erişkinden 4'ünde dikkat eksikliği ve hiperaktivite ile karşılaşılıyor” dedi.

“Hiperaktivite’de Kullanılan İlaçlar Dikkat Artırmanın ve Uyandırmanın Yanı Sıra Beyin İşlevlerini de Artırıyor”
Yapılan çalışmalarda, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuklarda tedavi edilmediğinde alkol, sigara ya da diğer madde kullanımına eğilimin diğerlerine oranla yüksek olduğuna dikkati çeken Doç. Dr. Taner, şunları kaydetti: “Tedavi almamış hiperaktivite bozukluğu olan çocukların, madde bağımlığına eğilimleri çok yüksek. Tedavi edilmeyen hiperaktivite bozukluğu hastalığının komplikasyonları, ders başarısızlığı, iş başarısızlığı, sosyal ilişkilerde problemler, öfke kontrolünde sorun, yalan söyleme, evden kaçma, hırsızlık yapma şeklinde kendini gösterebiliyor. Özellikle erişkinlik döneminde kaza ve travmalara karşı yatkınlık, özel ilişkilerinde mutsuzluk, sık iş değiştirme, sık kavgalara karışma, olumsuz arkadaş gruplarının ya da çetelerin içinde yer alma ve ciddi oranda madde bağımlılığı görülüyor. Hiperaktivite olan ve tedavi edilmemiş çocukların erişkin olduklarında yüzde 50-60'ında sigara alkol ve diğer maddelerle ilgili sorunlara rastlanıyor. Yurt dışında yapılan çalışmalara göre, en sık sigara ve alkol alışkanlığı dikkat çekiyor. Bu kişilerde, sigaranın dikkat arttırıcı bir etkisi olduğu belirtiliyor. Bizim yürüttüğümüz bir çalışmada da alkolikler arasında hiperaktivite bozukluğu olan çok sayıda kişi saptandı.”
Bu nedenle, hiperaktivite bozukluğu tanısı konulan kişilere verilen ilaçların “uyuşturmak” amaçlı olmadığını vurgulayan Doç. Dr. Taner, “Tam tersi dikkati artıran ilaçlar. Bu ilaçlar, dikkat artırmanın ve uyandırmanın yanı sıra beyin işlevlerini de artırıyor” diye konuştu.

“Hiperaktivite Bozukluğu Madde Bağımlılığını Arttırıyor”
Hiperaktivite bozukluğu tanısı konulan çocukların, kendilerini kontrol etmekte zorlandıklarını da belirten Doç. Dr.Taner, “Aşırı hareketlilik, aklına geleni yapmaya çalışma, yerinde duramama, söz kesme, sorular tamamlanmadan cevap verme, öfkeye hakim olamama, merak duygusu öne çıkan belirtiler. Bu nedenle, bu çocuklarda özellikle “merak duygusunun” tehlikelidir. Merak duygusu, madde kullanımında 'deneyeyim bir kere ne olacak?' sorusundan yola çıkarak madde ile tanışmasını sağlıyor. Kendi kontrol mekanizması da kuvvetli olmadığı için bağımlı hale geliyor” uyarısında bulundu.

“Hiperaktivite Tanısı, Çocuk Psikiyatrisinde Yeni Bir Bilim Dalı”
Tedavi yöntemleri arasında “hipnoz”, “biofeedback”, “NLP” gibi metotların önerildiğini söyleyen Doç. Dr. Taner, bu tip metotların “gerçek bir tedavi olmadığını”, dikkat eksikliği ve hiperaktivite tanısının, çocuk psikiyatrisinde yeni bir bilim dalı olduğunu ifade etti. Hastaneye ulaşılabilirliğin artması, ailelerin eğitim seviyelerinin yükselmesi ve bu konuda farkındalık kazanılmasına paralel olarak tanı sayısının çoğaldığını vurgulayan Doç. Dr. Taner, “Eskiden 'bu çocuk çok zeki, ondan ders çalışmıyor' ya da 'bu çocuk çok zeki, bu nedenle aklını derse veremiyor' gibi çıkarımlar yapılırdı. Oysa bu çocukların çoğunda dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu mevcut” diye konuştu.

“İlaçların Kırmızı Reçete ile Verilmesi En Doğrusu”
Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan çocukların beyinlerinde dikkati toplamaktan ve davranış kontrolünden sorumlu merkezlerin yeterince çalışmadığını, bunun da psikolojik değil biyolojik bir sorun olduğunu ifade eden Doç. Dr. Taner, “Bu çocukların beyinleri normalden daha fazla değil, daha az çalışıyor. Yani bu çocukların diğer arkadaşlardan daha zeki oldukları gibi bir varsayım doğru değil. İlaç tedavisi de biyolojik olan bu sorunu gidermek için kullandığımız bir yöntem” dedi.

“Hiperaktivite Bozukluğunda İlaç Tedavisi Yüzde 70-90 Oranında Başarılı”
Tedavide kullanılan ilaçlarının bir kısmının kırmızı reçeteli olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Taner, “İlaçların kırmızı reçete ile satılmasının nedeni kontrollü ilaç kullanımı sağlayabilmek. Tedavide kullanılan ilaçların “bağımlılık yaptığı” eleştirileri doğru değil ve bu ilaçların birçok çocukta bağımlılık gelişme ihtimalini ortadan kalkıyor” şeklinde konuştu.
Doç. Dr. Taner, hiperaktivite bozukluğunda ilaç tedavi ile yüzde 70-90 oranında başarı elde etiklerini belirtti.


Tedavi alan çocukların genellikle üçte birinin ergenlik döneminde tamamen düzeldiğini söyleyen Doç. Dr. Taner, diğer üçte birinin ergenlik döneminde daha hafif belirtiler gösterdiğini, diğer üçte birlik kısmın fark edilmediği ve tedavi almadığı için erişkinlikte de sıkıntı yaşadığını kaydetti.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he...

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay...

JAPONYA’DA TUS SINAVINI GEÇEN OFTALMOLOJI ALANINDA İLK TÜRK OLARAK HASTA MUAYENE EDEN VE OPERASYON YAPAN DR. MURAT DOĞRU

Japon TUS’unu geçen ilk  yabancı doçent ve oftalmolojideki ilk Türk olmayı başaran Keio Üniversitesi ve Tokyo Dental College’de öğretim üyesi Doç. Dr. Murat Doğru, araştırmaları ve eğitimdeki yaşadıkları ile ilgili meslektaşlarına rehber olacak bilgiler verdi. Keio üniversitesi ve Tokyo Dental College’de öğretim üyesi olan Doç. Dr. Murat Doğru, Japonya' da oturma izni hakkı almasının yanında iki aşamalı Japon Tıpta Uzmanlık Sınavını geçerek bir ilke imza attı. Göz kuruluğu üzerine çalışmalarını sürdüren Doğru, Japonya’daki yaşam şartları, çalışma koşulları ve tıp eğitimi hakkındaki görüşlerini Med-Index’e anlattı. Ne üzerine çalışıyorsunuz? Kornea ve ön segmenti üzerine çalışıyorum. Kuru göz ve alerji üzerine uzmanlık yaptım. Yeni tanı teknikleri geliştirilmesi yani gözyaşı miktarı ve gözyaşı kalitesinin tanımlanması ile ilgili diyagnostik tetkikler üzerine araştırmalarımı yürütüyorum. Gözyaşı bezi ile ilgili temel çalışmalarım var. Yeni göz damlalarının geliştirilmesi...