Ana içeriğe atla

HANGİ AŞILAR TAKVİME EKLENECEK?


4. Ulusal Aşı Sempozyumu’nda Türkiye'de aşılama oranlarının yüzde 97'lere ulaştığını belirten Sağlık Bakanı Recep Akdağ, “Aşı takviminde Meningokok aşısını, riskli gruplar içine ekledik. Sırada hepatit A var. Rotavirüs şu anda araştırdığımız bir konu. Su çiçeği ve HPV var. Kırım-Kongo ile ciddi bir aşı geliştirme çabamız var” dedi.

4. Ulusal Aşı Sempozyumu Ankara Sheraton Otel'de gerçekleştirildi. Toplantıda Sağlık Bakanı Recep Akdağ, “Türkiye'de aşılamanın “dünü bugünü ve yarını” başlıklı bir konuşma yaptı. Türkiye'de son 9 yıldır uygulanan Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın etik, politik ve metodolojik temelleri hakkında bilgi veren Akdağ, program dahilinde çok başarılı çalışmalara imza atıldığını söyledi. Akdağ, Türkiye'nin sağlık alanında gerçekleştirdiği değişikliklerin tüm dünyada örnek gösterildiğini dile getirdi. Akdağ, Mart ayında British Medical Journal'da yayımlanan bir makalede Türkiye'nin sağlıkta yaptığı başarılı çalışmalara yer verildiğini anlattı.

Türkiye'de aşı uygulamalarının yüzyılın başlarında uygulandığını dile getiren Akdağ, “2005 yılında difteri, tetanos, boğmaca, oral polio, BCG, kızamık ve hepatit B'den oluşan 7 antijenli aşılama yaptık. Hepatit B, 1998'de eklenmişti. 2006'da üçlü aşıya ve Hemofilus İnfluenza Tip B aşısına, 2008'de de bildiğimiz difteri, kızamık, tetanosu dünyanın en gelişmiş aşılarından biri olan aşı ile değiştirdik. Buna konjuge pnömokok (7 bileşenli) aşıyı ekledik. Daha sonra da 2011'de konjuge pnömokok (13 bileşenli) olarak uygulamaya başladık” dedi.

“Türkiye'de Yılda 1 Milyon 300 Bin Çocuk Doğuyor”
Aşıları çok ucuza mal ettiklerini de ifade eden Akdağ, şunları söyledi: “Yoksa, yüksek maliyetle baş edemezdik. Türkiye'de yılda 1 milyon 300 bin çocuk doğuyor. Sadece Şanlıurfa'da doğan çocuk sayısı, Yunanistan'da doğan çocuk sayısına yakın. Bu nedenle, aşıda çok yüksek bir pazarlık payımız vardı, bunu da değerlendirdik. Bunda, ekonomimizin iyiye gidişine ve hükümetimizin buna 'hayır' demeyeceğine güveniyorduk. Çünkü aşılamak birinci derecede insan sağlığı ile alakalı, ikinci derecede de sağlık ekonomisi ile alakalı. Aşılama yaptığımızda, hem insana hem de orta ve uzun vadede kesemize hizmet etmiş oluyoruz. Bugün 11 bileşene geldik. Yeni bileşenler de takvime eklenebilir.”

“Türkiye, Artık Aşılamada Avrupa Bölgesinin Üstünde”
Türkiye'de aşılama oranlarının yüzde 97'lere ulaştığını belirten Bakan Akdağ, “Türkiye, artık aşılamada Avrupa bölgesinin üstünde. Türkiye, orta üst gelir grubunda olmasına rağmen, aşılamada üst gelir grubunun daha üstünde bir aşılama oranına sahibiz. 80'li yıllardan sonra kızamık vakalarında azalma var. Ancak daha sonra bu sürdürülebilir olmamış. Kızamıkta 30 binlerin üzerine çıktığımız kayıtlı vakalar var geçmişte. SSP vakalarından bu sayının daha fazla olduğu anlaşılıyordu. Çünkü, bazı şehirlerde kızamık aşılama oranları yüzde 50'nin altında hatta yüzde 30'un altında olan yerlerimiz vardı. Bu şehirlerde yoğun SSP'li hastaların ailelerinden tepki alıyorduk. Yüz binde bir SSP varken, Türkiye'de yüzlerce hasta bir bölgede çıkıyordu. Geldiğimiz noktada da artık Türkiye'de kızamık yok. Son yıllarda vaka sayısını tekli rakamlara düşürmüştük. En son bu yıl İstanbul'da 75 vaka görüldü. Bu, bir salgın değil. Kızamık görülen vakaların hepsi ya bizim aşılama grubunu üstündeki yaştaydı, ya o yaşa kadar aşılanmamış çocuklardı ve virüs yurt dışı kaynaklıydı” diye konuştu.

“Temel Sağlık Bütçesi Bugün 6.42 Milyar TL”
Türkiye'de aşılamaya çok ciddi bir bütçe ayırdıklarını belirten Akdağ, şöyle devam etti: “Temel sağlık bütçesi bugün 6.42 milyar TL'dir. Aşıya harcanan bütçe 2002'de yaklaşık 9 milyon iken 2010'da 438 milyon oldu. Artık soğuk zincir tüm aşamalarda mükemmel uygulanıyor. Birçok komşu ülkeye aşı konusunda eğitim veriyoruz. Bir anlamda sistem, ihraç ediyoruz. Türkiye'de yılda 1.5 milyar kutudan daha çok ilaç kullanılıyor. Türkiye'de kullanılan her kutunun bir parmak izi var. Piyasaya arz edildiği andan itibaren bu parmak izi, Sağlık Bakanlığının veri tabanında kayıtlı. Böyle olunca biz ilacın nereye gittiğini biliyoruz. Aşı, için de bu böyle. Bu sistem büyük bir güvenlik oluşturdu. Aşıyı piyasadan çekmek istesek anında yapabiliriz. Stok kontrolü sağladı.”

Türkiye'de Aşı Üretimi
Türkiye aşı üretimiyle ilgili olarak Bakan Akdağ şu bilgileri verdi: “2011 yılı Ocak ayında 5'li aşı için Türkiye'de enjektöre dolumu ve paketlenmesine başlandı. 2011 sonunda da konjuge pnömokok aşısının Türkiye'de formülasyon, dolum ve paketlenmesine geçilecek. Diğer aşıların Türkiye'de üretimine ilişkin çalışmalar sürüyor. Son kanun değişikliği ile 3 yıla kadar olan aşı alım sözleşmesi yapma imkanı 7 yıla çıkarıldı.

Meningokok, Rotavirüs, Su çiçeği ve HPV Aşıları
Aşı takvimine eklenebilecek aşılar, Meningokok aşısını, riskli gruplar içine ekledik. Rutin değil, riskli gruplar için. Sırada hepatit A var. Rotavirüs şu anda araştırdığımız bir konu. Su çiçeği ve HPV var. Aşılamayı sürdürülebilir kılmak gerekiyor.

Kırım-Kongo İle Ciddi Bir Aşı Geliştirme Çabamız Var
Biz, kendimiz de bazı aşıları geliştirebiliriz. Şimdi Kırım-Kongo ile ciddi bir aşı geliştirme çabamız var. Çünkü, bu bizim ülkemizin ve bozkır bir coğrafyaya sahip bölgelerin sorunu. O halde, bu sorunu biz çözeceğiz. Bu konuda çalışmaları, Hıfzıssıhha Başkanlığımız üniversitelerle birlikte yürütüyor.”

Rota Virüsün Aşısının Takvime Alımı
Konuşmasının ardından çıkışta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Akdağ, bir gazetecinin “Son yıllarda görülme sıklığı artan rota virüs ile ilgili olarak söz konusu aşının Bakanlığın aşı listesine alınıp alınmayacağı'' sorusu üzerine rota virüsün çocuklarda ishallere yol açabildiğini söyledi.Akdağ, “Rota virüsü aşısının, takvime eklenip eklenmemesi konusunda öncelikle bilim insanlarından tavsiye kararı alınacak. Bu konuda çok iyi çalışan bir kurul bulunuyor. İşin fiyatıyla ilgili de çalışacağız. Şu an öncelikle bilim insanlarımızın kararını bekliyoruz. Bunun için bazı çalışmalar yapılması gerekiyor. Ülkede yapılmış bazı çalışmalar var. Bu arada Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitümüzde de geniş bir araştırma yapılıyor. Aşıda da benzer diğer uygulamalarda olduğu gibi fayda ve maliyet analizini iyi yapmak lazım. Bu analizler yapılacak ve ona göre karar verilecek. Takvime alınıp alınmama ihtimali tüm bu çalışmalardan sonra belli olacak” diye konuştu.

“10 Binde 650 Hekim İçin Önemli Bir Problemmiş Gibi Kamuoyuna Sunmak Haksızlık”
Bakan Akdağ, 4. Ulusal Aşı Sempozyumu'ndan ayrılırken gazetecilerin sorularını yanıtladı. Akdağ, bir gazetecinin, ''Tam gün uygulaması sonrasında özellikle üniversitelerde doktor sayısının azaldığına ve buna bağlı olarak ameliyatların yarı yarıya düştüğüne ilişkin basında haberler yer alıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusu üzerine Akdağ, “Sağlık Bakanlığının elinde böyle bir veri yok. Türkiye'de üniversitelerde çalışan 10 bin civarında uzman hekimin görev yapıyor. Bu uzmanlar belirli seviyelerde öğretim üyesi aynı zamanda. Yardımcı doçent, doktor ya da profesör. Bu unvanları olmayan uzman sayısı da az olmakla beraber mevcut. 10 bin kişiden bahsediyoruz burada, bu 10 bin kişiden hem üniversite hastanesinde hocalık yapan, öğretim üyeliği yapan, aynı zamanda da dışarıda çalışacağım muayenehanem olacak ya da özel hastane ile irtibatım olacak diyenlerin sayısı da 650 civarında. Bu kişilerin vereceği karar da henüz netleşmiş değil. Bu 650'nin muhtemelen bir kısmı da sadece üniversitelerde çalışmayı kabul edecektir. Bu durumda mevcut olan 650 sayısı daha da azalacak. 10 bin değerli öğretim üyesinin olduğu bir yerde yüzde 5'lerden bahsediyoruz. Bunu önemli bir problemmiş gibi kamuoyuna sunmak vatandaşlarımıza, hastalarımıza ve hasta yakınlarına en büyük haksızlıktır.”

“Üniversitelerin Ticarethane Olmasını Kabul Etmiyoruz”
Üniversitelerin ticarethane olmasını kabul etmediklerini vurgulayan Akdağ, “Üniversiteler ticarethane değildir. Üniversiteler rant kapısı olamaz. Üniversitelerin bu tıp fakültelerinin uygulama araştırma merkezlerinde bu ticarethane anlayışı eğitimi, öğretimi ve araştırmayı geçtiğimiz yıllarda ileri derecede arızalandırdı” diye konuştu.

“İhtiyaç Olursa Hastalarımızı Uçak Ambulansla, Avrupa'ya Götürüp Orada Tedavi Ettireceğiz”
Öğretim üyelerinin bir kısmının bağlı oldukları üniversitelerden ayrıldıklarını da anımsatan Akdağ, şunları söyledi: “Türkiye'de 60 üniversite olmasına rağmen bu gürültü en fazla 3-5 üniversitede koparılıyor. Ayrılan bazı hocalarımızın oluşturduğu hizmet boşluğunu ne yapacağız? Sağlık Bakanlığı olarak YÖK'e yaklaşık 1 hafta-10 gün önce acele ve günlü olarak bir yazı yazdık. Bugün bir yazı daha yazacağız. Şunu söyledik; eğer bu yeni durumdan dolayı bazı hocalarımızın 'dışarıda çalışmayı tercih ediyorum' demesinden dolayı bir hizmet açığı oluşuyorsa 'lütfen Sağlık Bakanlığımıza acilen bildirilsin' dedik. Hatta üniversitelerimize de bilgi için aynı yazıyı yazdık. Biz bu hizmet açığını mutlaka kapatacağız. Nasıl kapatacağız? Ya o üniversitemize aynı alanda ilgili mahareti olan bir doktor görevlendirmesi yapacağız. YÖK ile de konuştuk. Gerekirse yeni öğretim üyesi kadroları da ihdas edeceğiz. Acil olarak görevlendirme, peşinden öğretim üyesi kadroları. Bunun mümkün olmadığı nadir durumlar olursa da biz ilgili hastalarımıza sahip çıkacağız. Onları kamuya ait diğer eğitim ve araştırma hastanelerinde ya da Türkiye'deki özel hastanelerde tedavi ettireceğiz, tedavilerini sonuna kadar takip edeceğiz. Olmaz ya, ihtiyaç olursa bu hastalarımızı uçak ambulansa koyacağız, Avrupa'ya götürüp orada tedavi ettireceğiz. Çünkü biz bu ilişkinin bu rant, ticaret, para ilişkisinin üniversiteden çıkmasına karar verdik. Çıkması için hükümet olarak kararlıyız. Başbakanımızın bana verdiği talimat da budur. Üniversitelerimizden de bu hususta yakın bir işbirliği bekliyoruz. Kimseyi de genel anlamda suçlamıyorum. Ama bu meseleyi hastalarını kullanarak provoke etmek isteyenlere de müsaade etmeyeceğiz. Biz hastalarımızın da yanındayız. Çalışanlarımızın, değerli öğretim üyelerimizin de yanındayız."

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

JAPONYA’DA TUS SINAVINI GEÇEN OFTALMOLOJI ALANINDA İLK TÜRK OLARAK HASTA MUAYENE EDEN VE OPERASYON YAPAN DR. MURAT DOĞRU

Japon TUS’unu geçen ilk  yabancı doçent ve oftalmolojideki ilk Türk olmayı başaran Keio Üniversitesi ve Tokyo Dental College’de öğretim üyesi Doç. Dr. Murat Doğru, araştırmaları ve eğitimdeki yaşadıkları ile ilgili meslektaşlarına rehber olacak bilgiler verdi. Keio üniversitesi ve Tokyo Dental College’de öğretim üyesi olan Doç. Dr. Murat Doğru, Japonya' da oturma izni hakkı almasının yanında iki aşamalı Japon Tıpta Uzmanlık Sınavını geçerek bir ilke imza attı. Göz kuruluğu üzerine çalışmalarını sürdüren Doğru, Japonya’daki yaşam şartları, çalışma koşulları ve tıp eğitimi hakkındaki görüşlerini Med-Index’e anlattı. Ne üzerine çalışıyorsunuz? Kornea ve ön segmenti üzerine çalışıyorum. Kuru göz ve alerji üzerine uzmanlık yaptım. Yeni tanı teknikleri geliştirilmesi yani gözyaşı miktarı ve gözyaşı kalitesinin tanımlanması ile ilgili diyagnostik tetkikler üzerine araştırmalarımı yürütüyorum. Gözyaşı bezi ile ilgili temel çalışmalarım var. Yeni göz damlalarının geliştirilmesi