Ana içeriğe atla

OVER REZERVİ AZALMASIYLA İLGİLİ YENİLİKLER

Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği (TJOD) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Sedat Kadanalı, Over Rezervi ile ilgili Sağlık Dergisi’ne bilgi verdi.

Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği (TJOD) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Sedat Kadanalı, Over Rezervi ile ilgili bilgi verdi. Rasyonel bir tedavide olması gerekenin sebebe yönelik yaklaşım olduğunu ve bunun önem taşıdığını vurgulayan Prof. Dr. Kadanalı, over rezervinin azalması nedenlerinin iki ana gruba ayrılabileceğini kaydetti. Prof. Dr. Kadanalı, over rezervi azalmış hastalara yönelik tedaviye ilişkin şu bilgileri verdi: “Over rezervi azalmasını nedenlerini kabaca iki grupta toplayabiliriz. Birincisi, doğal olarak yaşlanma ile ikinici neden ise, Premature over yetmezliğidir. Bu konuda son yıllarda ortaya çıkan 2 gelişmeden bahsedersek, biri daha önceleri germ hücresi sayısının azalma hızının 35 yaş üzerinde arttığına inanılırken, aslında sabit hızda olduğunun ortaya konulması. Diğeri ise “prime reproductive dönem teorisi.” Bu teoriye göre üreme çağının yüksek olduğu 2. ve 3. dekadda germ hücrelerinin kök hücrelerden sürekli yenilendiği teorisidir. Bu dönem dışında germ hücrelerin yenilenmesi olmadığı için over rezervinin azaldığı iddia edilmektedir.”

FMR Gen Mutasyonu
Over rezervi ile ilgili son bir yenilik ise FMR (fragile X) geni mutasyonları ile over rezervi arasında ilişki kurulması olduğunu belirten Prof. Dr. Kadanalı, “Tiple CGG premutasyon ve mutasyon tekrar sayısı arttıkça over yetmezliğine gidişin de arttığı iddia edilmektedir. Normal populasyonda 29-30 civarında olan CGG tekrarı 45’lere ulaştığında over yetmezliği başlamaktadır. Homozigot tiplerde bu tekrar sayısı daha fazla olmakta ve erken menopoz görülmektedir. İşin ilginci FMR geninde CGG triple tekrar sayısındaki artışlar bu günlerde revaçta olan ve gerçek over rezervini gösterdiği kabul edilen AMH seviyeleri ile korelasyon göstermektedir. Yani çok yakında FMR gen mutasyon tekrar sayısına bakarak bir kadına ne zaman over yetmezliğine gireceğini, fertilite tedavilerinde acele edip etmemesi gerektiği konusunda bir şeyler söyleyebileceğiz. Premature over yetmezliği ise genelde kadınların yüzde 1’inde olup etyolojisinde gonadal disgenezis, tek gen mutasyonları (BMP-15, FMR-1 ve 2), FSH, LH reseptör mutasyonları, galaktozemi, BEPS, APECED gibi sendromlar ve son olarak radyasyon, kemoterapi gibi durumlar bulunmaktadır” dedi.

Son 10 Yılın Yaklaşımı
Tanı konulan hastalara hangi protokolün uygulanması gerektiği ile ilgili olarak Prof. Dr. Kadanalı şunları söyledi: “Son 10 yılın yaklaşımını toparlarsak;
1. Gonadotropin dozunu artırmak fayda etmemektedir
2. Antagonist-agonist rejimleri manuplasyonları- Cochrane Kütüphanesi’nde Ocak 2010’da güncellenen metanalizde 295 çalışma incelenerek RCT şartlarını oluşturan ancak 10 değerli (2 çalışma ülkemizden Küçük T. ve Tazegül K.) çalışma metanaliz için değerlendirilmek için yeterli bulunmuştur. Klinik gebelik açısından GnRh-a flare up, mikrodoz, long, modifiye long ve GnRh-antagonist rejimleri arasında maalasef bir fark bulunamamıştır.
3. Androjen eklenmesi- Gerek testesteron, gerek DHEA ve gerekse Letrozole kullanımları istatistiki olarak klinik gebelik oranlarını etkilememekle beraber kullanılan gonadotropin dozunu azaltmış, alınan oosit sayısını artırmış ve iyi kaliteli embriyo oluşunu artırmıştır. Bu konuda belirtmek isterim ki DHEA kullanımını populerize etmeye çalışan grup Gleicher ve Barad Amerika’da over yetmezliğinde kullanılmak üzere DHEA içeren bir preparat için patent almışlardır. Acaba bu zorlamada bu patentin etkisi var mıdır, ne dersiniz? Zira DHEAyı ilk olarak 2000 yılında Casson kullandı ancak bu günlerde yeniden gündeme gelmesi ilginçtir.
4. LH ve hCG eklenmesinin klinik gebelik oranları üzerine olumlu bir etkileri görülememiştir.
5. Growth hormon eklenmesi ile ilgili Cochrane Kütüphanesi’nde bulunan metaanalizde poor responderlarda fayda görülmüştür. Ancak poor responderlık tanısının daha önce başarısız denemeler ile konulduğu subgrupta bu etki kaybolmuştur.”

“Azalmış Over Rezervinde Başarı Oranı Artmamaktadır”
Amerika’da IVF başarı oranlarına bakıldığında azalmış over rezervinde klinik gebelik oranı yüzde 15 ile tüm endikasyonlar arasında en düşük oran olduğunu kaydeden Prof. Dr. Kadanalı, “Bu oran 2005 SART verisinde yüzde 14, en son yayınlanan 2007 verisinde ise pek değişmeden yine yüzde 15’tir. Yani birçok deneme ve atraksiyona rağmen, azalmış over rezervinde başarı oranı artmamaktadır. Yani over rezervinin azalmasına yol açan doğal yaşlanma ve genetik faktörler dikkate alındığında bunların önerilen tedavi yöntemleri ile değiştirilemeyeceği anlaşılabilmektedir. Ama biz hekimliğimizin vazgeçilmez güdüsü, bizden çare ve umut bekleyen hastalarımıza duyduğumuz empati ile sürekli over rezervini tedavi etmenin peşinde olacağız” diye konuştu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

TIBBIN DUAYENLERİ: HASAN BİRİ

Yüz üzerinde yayını bulunan kısa bir süre önce Koru Hastanesi’ni açan ve devamında uluslararası alanda başarılara imza atacak üniversite kurmayı hedefleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, iletişimle birlikte sosyal sorumluluk projeleri düzenlemesinin yaşam felsefesi haline gelişini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. “İyi hekim iyi empati yapan hekimdir” sözüyle hekimlik mesleğinin doğru iletişimden geçtiğini kaydeden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, Akademik ve etik kurallarla çalışan Koru Hastanesi’nin ileride uluslararası başarılara imza atacak üniversite olacağını belirtti. Prof. Dr. Biri, tıptaki her türlü gelişmeyi takip ederek, sağlık sektörünün ihtiyaçlarını gören ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekçi politikalarla büyümeyi hedefleyen bir sağlık kuruluşu olmayı hedeflediklerini söyledi. Kendi ağzından hayatını ve çalışmalarını dile ge