Ana içeriğe atla

“35 YAŞIN ALTINDAKİ KADINLARA TEK EMBRİYO VERİLECEK”

Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği (TJOD) İkinci Başkanı Bülent Tıraş ile infertilite ve Sağlık Bakanlığı’nın 6 Mart 2010 tarihinde yürürlüğe giren yeni tüp bebek yönetmeliğindeki yeni düzenlemeler hakkında görüşlerini Sağlık Dergisi’ne anlattı.

Ülkemizde 6 Mart 2010 tarihinde yeni çıkan yönetmelik öncesinde, üç embriyo transfer etmek yasal iken, şu anda bu yönetmeliğin ağır yaptırımlar getirildiğini kaydeden Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği (TJOD) İkinci Başkanı Prof. Dr. Bülent Tıraş, “Bu ağır kısıtlamalardan en önemlisi, 35 yaşın altındaki kadınlara tek embriyo verilebilecek. 35 yaşından sonrası kadınlar içinde iki embriyo verilme hakkı tanınacak. Bu çok radikal, kısıtlayıcı bir karardır. Ve bunun ülkemizdeki tüp bebek başarı oranlarını ciddi şekilde etkileyeceğini ve düşüreceğini düşünüyoruz” dedi.

“Embriyo Sayısına Gelen Kısıtlama İle Ülkemizdeki Tüp Bebek Başarı Oranlarını Etkileyecek”
Sağlık Bakanlığı’nın tüp bebek merkezleriyle ilgili yeni düzenlemesi ve embriyo sayısına getirilen kısıtlama ile ilgili Prof. Dr. Tıraş şu yorumda bulundu: “Tüp bebek uygulamalarında aslında ülkemiz son derece başarılı. Türkiye’ye birçok farklı ülkeden, çok sayıda tüp bebek tedavisi için hasta geliyor. Bu durum sağlık turizmi yönünden de pozitif gelişme sağlıyor. Ancak, 6 Mart 2010 tarihinde yeni çıkan yönetmelikte ağır yaptırımlar getirilmiş bulunuyor. Bu ağır kısıtlamalardan en önemlisi, 35 yaşın altındaki kadınlara tek embriyo verilmesi, 35 yaşından sonra da iki embriyo verilmiş olması. 35 yaşından önceki kadınlara ancak daha önce iki defa başarısız uygulamaları olması halinde, iki embriyoya izin veriliyor. Şimdi kanımızca, bu çok radikal, kısıtlayıcı bir karardır. Ve bunun ülkemizdeki tüp bebek başarı oranlarını ciddi şekilde etkileyeceğini ve düşüreceğini düşünüyoruz. Tabii ki henüz daha bununla ilgili yaygın sonuçlar ortaya çıkmış durumda değil ama Sağlık Bakanlığı kendisi bu verileri topladığı zaman bu verilerin ciddi bir şekilde düştüğünü görecektir.”

“Tüp Bebek Merkezlerinin Acaba Bu Ülkeye Ne Gibi Zararları Vardır?”
Bu yöntemlerin bu kadar radikal bir şekilde yasaklanmaya çalışılmasının ya da bu kadar cezalandırıcı önlemlere gidilmesinin günümüzdeki bilimle bağdaşmadığını kaydeden Prof. Dr. Tıraş, “Örneğin; bu yönetmeliğin ekinde yayınlanan Sağlık Müdürlüğü’nün yapacağı denetimlerle merkezlere verilecek ceza kısmında 15 gün süre içerisinde veya bir hafta süre içerisinde eksiğini yerine getirmeyenler kapatılır tarzında sert tedbirler yer alıyor. Buradaki amacı anlamakta biz zorluk çekiyoruz. Yani tüp bebek merkezlerinin acaba bu ülkeye ne gibi zararları vardır? Ayrıca, bu yönetmelikte bağımsız tüp bebek merkezlerinin kapatılarak hastaneler içine geçmeleri kararı alınıyor. Çünkü, hastanelerde yenidoğan yoğun bakımlarının olmadığı gibi bir gerekçe öne sürülüyor. Halbuki hiçbir tüp bebek merkezinde doğum yaptırılmıyor. Doğum yaptırılmayan bir merkezde yeni doğan ünitesinin bulunmasının ne gibi bir faydası olacak? Halbuki gebe kalamayan çiftlere gebeliğin oluşturulmasını sağlamakla yükümlü olan bir kuruluşun sanki bütün gebelerin doğumunu da burada yaptırıyormuş gibi çoğul gebelikleri, özellikle prematür bebeklere yönelik bu tip önlemlerin alınmasını biz anlamakta güçlük çekiyoruz” diye konuştu.

“Dernekler, Hasta ve Çeşitli Kuruluşlar Danıştay’a Dava Açtı”
Yeni yönetmelik ile ilgili olarak derneklerin, hasta ve çeşitli kuruluşların da Danıştay’da dava açtıklarını bildiklerini belirten Prof. Dr. Tıraş, bu konudaki hukuki girişimler sürdüğünü kaydetti. Sağlık Bakanlığı tarafından, bu yönetmeliği çıkarmadan önce derneklerle yapılan toplantılardaki prensip kararlarının göz önüne alınarak çıkartılmasını istediklerini dile getiren Prof. Dr. Tıraş, “Çünkü derneklerle yapılan toplantıda bütün bu konudaki görüşlerini bakanlık yetkililerine ilettiler. Ancak Bakanlıktaki bilim kurulunun da onayı alınmaksızın bu yönetmelik bu haliyle çıkarıldı. Sonuç olarak, Sağlık Bakanlığı yetkililerinin bu tutumunu anlamakta çok güçlük çekiyoruz. Bu kuruluşlar, bu ülkenin kuruluşlarıdır ve bu ülkenin hastalarına hizmet ediyorlar. Özel tüp bebek merkezleri olsun, devlete ait tüp bebek merkezleri olsun, hastanelerle ya da müstakil çalışan tüp bebek merkezlerinin hepsi sonuçta bu ülke lehine çalışan kurumlardır” şeklinde konuştu.

“33 Yaşındaki Hasta Mahkemeye Başvurup, Yaşını Büyütüyor”
Dolayısıyla bu kararın yanlış olduğunun zaman içerisinde görüleceğini bildiren Prof. Dr. Tıraş şunları söyledi: “Bu karar sonucunda çok üzücü bazı olaylara şahit oluyoruz. Örneğin; hastalar iki embriyo alabilmek için 33 yaşındaki hasta mahkemeye başvurup, yaşını büyütüyor, 35 yaptırmak istiyor. Neden, bir embriyo fazla alabilmek için. Buradaki temel sorulardan biri de şudur, devlet örneğin, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun imkanları ile tüp bebek yöntemini iki ile sınırlamışken, iki denemeden daha fazla tüp bebeğe para ödemezken, parasını ödemediği bir yöntemde niçin embriyo sayılarına bu kadar karışma hakkını kendinde görmektedir? Hastalarımızda ciddi bir tepki olduğunu görüyoruz. Bunları Sağlık Bakanlığımıza ve ilgili diğer kuruluşlara iletiyorlar. Burada tabii Sağlık Bakanlığı’nın rolünün daha ziyade teşvik edici ve sistemi denetleyici olması gerekir. Böyle radikal katı tedbirlerle bunların herhangi bir şekilde yürütülemeyeceğini düşünüyoruz. Umarız bu hatalar görülür ve bu hatalardan dönülür.”

“Ülkemizde İnfertilitenin Hangi Sıklıkta Görüldüğüne Dair Bir Çalışma Yok”
İnfertilitenin, dünya genelinde yüzde 15 civarında gözlenen bir problem olduğunu ileten Prof. Dr. Tıraş şu bilgileri verdi: “Bu duruma yüzde 10 veya yüzde 15 civarında görülüyor diyebiliriz. Ülkemizde infertilitenin hangi sıklıkta görüldüğüne dair ne yazık ki yapılmış bir çalışma yok. Bu konuda Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği ile Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği (TSRM) bir epidemiyolojik çalışma başlatmak istiyor. Ancak tabii ki bu epidemiyolojik çalışmalar oldukça ciddi hazırlanması gereken ve oldukça maliyetli çalışmalar. Bu konuda Avrupa Birliği’nin fonlarına da bir müracaatımız oldu. Bu gelişmelerin sonuçlanmasını bekliyoruz. Onay alındıktan sonra ülkemizde de topluma dayalı bir çalışma yapılarak infertilitenin sıklığını belirlemiş olacağız.”

İnfertilitenin Kadından ve Erkekten Kaynaklanma Oranları
İnfertilitenin kadından ve erkekten kaynaklanma oranlarının, hemen hemen yarı yarıya olduğunu kaydeden Prof. Dr. Tıraş, “Bu oranı üçe bölmek daha doğru sonuç verir. Çünkü kadından kaynaklanma oranı yüzde 35-40 civarındadır. Erkekten kaynaklanma oranı yüzde 30 civarında iken bu oran yüzde 20-25 civarında çiftlerin her ikisinden de kaynaklanabilir. Demek ki yaklaşık üçte birinde kadından, üçte birinde erkekten, üçte birinde de her ikisinden diye ayırabiliriz. Erkeğin yaşı, sperm kalitesinde ve infertilite oluşmasında erkeğin yaşının çok yakın zamanlara kadar çok önemli olmadığı üzerinde duruluyordu. Ancak son gelen veriler bunun böyle olmadığını gösteriyor. Erkeğin yaşının da özellikle spermin kalitesini bozduğu ve sperm sayısını azalttığını gösteriyor. Ancak, yine de erkeklerdeki yaş ile beraber infertilite oluşma oranları ya da sperm sayısındaki bozukluklar kadınlardaki kadar keskin sınırlarla ilerlemiyor” diye konuştu.

37 ve 43 Kadınlar İçin Çok Önemli İki Yaş
Erkeklerde ortalama 50 yaşından sonra sperm kalitesinin bozulduğunu belirten Prof. Dr. Tıraş, “Kadınlarda tabii buna çok daha keskin sınırlar veriyoruz. 37 ve 43 kadınlar için çok önemli iki yaş. 37 yaşından itibaren gebelik oranlarında ciddi düşme oluyor. 43 yaşından sonra ise, pratikte artık bir kadının gebe kalabilme olasılığı yüzde 10’ların, canlı çocuk doğurabilme olasılığı yüzde 5’lerin altına düşüyor. Dolayısıyla kadınlarda oranlar çok daha keskin ama erkeklerde bunu 50 olarak kabul etmemiz söz konusu olabilir. Ama 50 yaşın üstünde de erkeklerde kesinlikle sizin çocuğunuz olmaz tarzında bir şey dememiz pratikte çok fazla mümkün değil” şeklinde konuştu.

Yardımla Üreme Teknikleri
Toplumda çocuk olmadığı zaman genelde bunun kadından kaynaklandığı düşünülüp, hep kadının suçlandığını dile getiren Prof. Dr. Tıraş, günümüzde bu konuda çok ciddi gelişmeler yaşandığını vurguladı.
İnfertil çiftlerin tedavisinde çeşitli yardım ve üreme teknikleri uyguladıklarını kaydeden Prof. Dr. Tıraş, “Genellikle ovulasyon indüksiyonu ve İntra Uterin İnseminasyon tarzında tedaviler uygulanabilir. Daha sonrasında da tüp bebek yani IVF tedavisi ve ICSI tedavileri uygulanabilir. Dolayısıyla bu tedaviler ‘Yardımla Üreme Teknikleri’ olarak adlandırılırlar. Yardımla üreme tekniklerinin en büyük önemi, daha önceden kesinlikle çocuk sahibi olma şansı olmayan çiftlere günümüzde çocuk sahibi olma imkanları sağlamıştır” dedi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

TIBBIN DUAYENLERİ: HASAN BİRİ

Yüz üzerinde yayını bulunan kısa bir süre önce Koru Hastanesi’ni açan ve devamında uluslararası alanda başarılara imza atacak üniversite kurmayı hedefleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, iletişimle birlikte sosyal sorumluluk projeleri düzenlemesinin yaşam felsefesi haline gelişini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. “İyi hekim iyi empati yapan hekimdir” sözüyle hekimlik mesleğinin doğru iletişimden geçtiğini kaydeden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, Akademik ve etik kurallarla çalışan Koru Hastanesi’nin ileride uluslararası başarılara imza atacak üniversite olacağını belirtti. Prof. Dr. Biri, tıptaki her türlü gelişmeyi takip ederek, sağlık sektörünün ihtiyaçlarını gören ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekçi politikalarla büyümeyi hedefleyen bir sağlık kuruluşu olmayı hedeflediklerini söyledi. Kendi ağzından hayatını ve çalışmalarını dile ge