Ana içeriğe atla

HABERLERDEKİ GÖRSEL ALGI YÖNETİMİNE DİKKAT EDİYOR MUSUNUZ?

Her gün haberlerde çok farklı görüntülerle karşılaşıyoruz. Bu haberlerin veriliş diline göre tepki gösteriyoruz. Yani duygularımızı haberi yapan gazetecinin ellerine güvenle teslim ediyoruz. Peki, gördüklerimiz ya da okuduklarımız ne kadar doğru? 

Gazeteciler haberlerini kurgularken akıllarındaki ilk mesaj işledikleri konunun haber değeri taşımasıdır. Bunda da insanların tepkilerini harekete geçirmeyi hedeflerler. Acı, korku ya da umut dolu bir haber olmalıdır ki, öncelikle haber müdürünün onayını alıp, yayınlanabilmesini sağlayabilsin. Ardından da okunma ya da izlenme rekorları kırıp, sosyal medyada gündemi değiştirebilsin. 

Bunlar medyanın arka bahçesi olduğu için herkes bilmeyebilir, ancak olayları ele alırken algılarımızla oynanmasına engel olmak adına bu işin arkasındaki mantığı iyi anlamakta fayda var. “Gözümle gördüm, daha ne olsun” diyenlere, bilimin vereceği cevaplar bizleri çok şaşırtabilir. 

Gördüklerimize inanmalı mıyız?
Henri-Louis Bergson’un dediği gibi; “Gözler, sadece zihnin kavramaya hazır olduğu şeyleri görür.” Beynimiz bize ne gördüğümüzü söylüyorsa onu görürüz. Üç boyutlu dünyayı iki boyutlu hale indirgenmek gözde başlar. Nesnelerden yansıyan ışık göz bebeğinden içeri girer. 

Görmenin ilk adımı olan gözler, dünyanın ters yüz edilmiş baş aşağı görüntüsünü algılar. Betty Edwards’ın “Beynin Sağ Tarafıyla Çizim” isimli kitabında anlattığı gibi, “Bir nesneyi baş aşağı çizmek hatlarını doğru yakalamanın çok iyi bir yoludur. Çünkü bu şekilde bildiğinizi değil, gördüğünüzü çizmiş olursunuz” der. 

Bu nedenle görsel algı bizleri yanıltıyor olabilir. Bu konuyla ilgili de psikologlar ikiye ayrılmış durumda. Duyu organlarından gönderilen bilginin, algının temelini nasıl oluşturduğunu anlamaya çalışıyorlar. Algının uyarıcılarla elde edilen bilgiye ne kadar bağlı olduğu tartışılıyor. Bilginin işlenmesi ile ilgili iki kuram var

Yukarıdan Aşağı İşlem
Psikolog Richard Gregory, algının yapıcı olduğunu ve kişi bir şeye baktığında onun hakkında önceki bilgilerini kullanarak algıya dayalı bir varsayımda bulunduğunu ve bu varsayımların çoğunlukla hep doğru olduğunu iddia etti. 

Gregory, göze ulaşan bilginin yaklaşık yüzde 90’ınının beyne ulaşamadan kaybolduğunu hesapladı. Beynin bundan sonrasında bir gerçeklik algısı oluşturmak için geçmiş deneyimleri kullandığını söylüyor. Duyular vasıtasıyla çevreden gelen bilgilerin geçmiş deneyimlerle birleştirilerek algı oluşturuluyor. 



Necker Küpü
Yukarıdan Aşağı İşlem varsayımını doğrulamak ve desteklemek için, Necker küpü kullanılır. Buna göre, yanlış varsayımların görsel illüzyonlar gibi algıda hata oluşturacağını gösterir. 
Yani bu kuramı savunanlar, iki ayrı algının oluşmasının sebebinin beynin duyusal bilgiden ve geçmiş deneyimlerden oluştuğunu savunuyor. 

Tabandan Yukarı İşlem
Psikolog James Gibson ise, algının doğrudan olduğunu iddia ediyor. Gibson, çevremizde yeterli bilgi bulunması sebebiyle dünyanın çok dolaysız bir yoldan algılanabileceğini söylüyor ve bilginin yeterince detaylı olduğunu savunuyor. 

Trenin Arkasından Görüntüleme
Bu görüşünü şu örnekle açıklıyor, hızlı hareket eden trende oturuyorsunuz ve size daha yakın olan nesneler uzak olanlardan daha hızlı geçiyor. Uzaktaki nesnelerin uzaklıkları göreli hızlarından yola çıkarak anlaşılabilir. 

Her iki kuram algı olayına farklı şekilde yaklaşsa da tamamen açıklayamıyor. 

Her şeyin farkında mıyız?
Daniel Simons ve Daniel Levin ise, dünyayı ne kadar doğru olarak algıladığımızla ilgili çok farklı çalışmalar yapıyor. İşte çalışmalarından bir tanesi şöyle; İçinde tek bir oyuncunun yer aldığı bir kısa film izlediğinizi düşünün. Adam omlet yapıyor. O pişirmeyi sürdürürken kamera aniden başka bir açıdan çekmeye başlıyor. 

Yeni sahnede oyuncu farklı biri olsaydı, fark eder miydiniz? 
Gözlemcilerin üçte ikisi fark etmiyor. İşte buna “Değişim Körlüğü” deniyor. 
Dikkatli bakmamız olayları nasıl yorumladığımızla alakalı. David Eagleman’ın dediği gibi “Görmek, bakmaktan fazlasını gerektirir.” Bakabiliriz, ancak olayları net şekilde görmeyebiliriz. 

İşte bu nedenle haberleri daha farklı bir düşünce ile incelemek gerekiyor. Size sunulan kadarını öğrendiğiniz olayların arkasında aslında olanlar, anlatıldığı gibi mi? 

Yorumlar

Unknown dedi ki…
Merhaba benimde sağlık haberleri üzerine bir blogum var ziyaret etmenizi tavsiye ederim.
daimasaglik.blogspot.com.tr

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

TIBBIN DUAYENLERİ: HASAN BİRİ

Yüz üzerinde yayını bulunan kısa bir süre önce Koru Hastanesi’ni açan ve devamında uluslararası alanda başarılara imza atacak üniversite kurmayı hedefleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, iletişimle birlikte sosyal sorumluluk projeleri düzenlemesinin yaşam felsefesi haline gelişini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. “İyi hekim iyi empati yapan hekimdir” sözüyle hekimlik mesleğinin doğru iletişimden geçtiğini kaydeden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, Akademik ve etik kurallarla çalışan Koru Hastanesi’nin ileride uluslararası başarılara imza atacak üniversite olacağını belirtti. Prof. Dr. Biri, tıptaki her türlü gelişmeyi takip ederek, sağlık sektörünün ihtiyaçlarını gören ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekçi politikalarla büyümeyi hedefleyen bir sağlık kuruluşu olmayı hedeflediklerini söyledi. Kendi ağzından hayatını ve çalışmalarını dile ge