Ana içeriğe atla

SAĞLIK MUHABİRİ TIP DÜNYASI İLE OKUYUCU ARASINDA SAĞLAM BİR KÖPRÜ OLMALI

SAĞLIK HABERCİLİĞİNE YÖN VERENLER

Medya dünyasında sağlık haberlerinin herkes tarafından kolayca yazılabileceği gibi yanlış bir kanı olduğunu belirten Star Gazetesi Sağlık Editörü Özlem Yurtçu Karabulut, “Çünkü, algı sadece estetik, güzellik ve diyet haberleri ekseninde dönüyor. Oysa bizim iş ciddi bir bilgi birikimi ve tıp terminolojisine hakimiyeti gerektiriyor. Çünkü bizler bir nevi çevirmenleriz; tıp dilini halka ‘en doğru şekilde’ tercüme etmek zorundayız. Aksi taktirde geri dönüşümü çok zor, fatal hatalara sebep olabiliriz” diye konuştu. 

Sağlık muhabirleri tıp dilinin karmaşık dünyasındaki bilgileri, kendi birikimlerinin süzgecinden geçirerek okuyucunun anlayacağı şekle sokuyorlar. Bu alanda yanlışlıkların olmaması için de sağlık muhabirlerinin işine ve alanına dair teknik bilgilere hakim olması gerekiyor. “İnsan sağlığı ve hayatına” birinci derecede etkisi olan bu bilgilerin doğru bir şekilde aktarılmasının şart olduğunu vurgulayan Star Gazetesi Sağlık Editörü Özlem Yurtçu Karabulut konu ile ilgili şunları söyledi: “Sağlık haberciliğinin çok uzun geçmişine hakim değilim. Ancak son 10-15 senelik seyrine bakarsak en çok suistimal edilen alanlardan birisi olduğunu düşünüyorum. Gerek firmalar, gerek özel hastaneciliğin dinamikleri, gerekse iyice agresifleşen ve ‘her yol mübah’ mottosuyla hareket eden bazı PR firmaları ve onların politikaları buna çanak tutuyor. Ayrıca flaş haber peşindeki yazı işleri ve editoryal masa da bunu tetikliyor. Etik değerlerin en çok gözetilmesi gereken alanlardan biri olmalı sağlık haberciliği. Lakin maalesef ki özellikle son 3-5 yıldır ‘müşteri’ odaklı haberciliğe doğru evrilmiş durumda sektör.” 

Bilimsellik İçermeyen Hiçbir Haber Kaynağı Sağlık Haberleri İçinde Kendine Yer Bulmamalı
Sağlık haberciliği ile birebir ya da dolaylı olarak uğraşanların; muhabir, editör, PR uzmanı-elemanı, hatta hangi haberin ne şekilde yayınlanacağına karar veren yazı işleri de dahil kesinlikle asgari müşterekte de olsa bilimsel nosyona haiz olması gerekiyor. Çünkü, sağlık haberlerinin bence büyük bir yüzdesini tıp bilimi oluşturuyor. “Popüler sağlık haberleri” arasında, diğer konular ise (sağlık uygulama sistemleri, işletmeler açısından yapılan haberler, ekonomik unsurlar vs vs) daha az yer kaplıyor. Haber kaynak ağı da çok geniş bu anlamda. Ama işin bilimsel boyutundan bahsediyorsak bence, en önemli haber kaynağı ulusal veya uluslararası platformda bilimsel kabul edilmiş yayınlar, kişiler veya kurumlar olmalı. Kalanı benim nazarımda şaklabanlık sınıfına giriyor. Şifacılar, herbalistler ne olduğu belirsiz sağlıklı yaşam pazarlayıcıları… gibi. Bir de kozmetikle alakalı haberler de sıklıkla sağlık haberleri içinde zikredilir ki ben buna da bir ölçüde karşıyım. Çünkü kozmetikte daha çok sağlık haberciliğinin ya da sağlığın magazinel tarafı yer alıyor. Mesela, bana göre bir kırışıklık kreminin ya da kellik losyonunun haber değil, reklam değeri var. Ama işte yönetimsel baskılarla bu tip haberler de maalesef ki sağlık haberlerinin yapıldığı sayfalarda kendine önemli bir yer ediniyor.  


Medya Dünyasındaki “Sağlık Haberini Herkes Yazabilir” İmajı Değişmeli 
Sağlık haberlerinde bilimselliğe dikkat edilmeli.  Nüfusun büyük çoğunluğunun hatta medya dünyasının bile kafasındaki sağlık haberi imajı “beslenme, diyet ve güzellik” ekseninde dönüyor. Oysa bir sağlık muhabiri yeri geliyor dünyayı sarsan bilimsel bir keşfin haberini yazıyor, bazen komplike bir ameliyata girip minimal düzeyde de olsa anatomi bilgisi edinmek zorunda kalabiliyor ki haberini doğru yazabilsin. Sağlık habercisi literatürüne ciddi derecede hakim olabilmeli ki örneğin bir doktorla yaptığı röportajda, doktor ile sıradan vatandaş arasında tercüman olma görevini en doğru şekilde yerine getirebilmeli. Nasıl ki sıradan okuyucu aşırı tıbbi terimlerle donanmış bir yazıyı anlayamazsa, bir doktor da hiçbir zaman tam olarak halkın dilinden konuşamayabilir. Bizler bir anlamda elçileriz bu ikisi arasında. Konumuza hakim değilsek, insanlara zarar verecek yazılar veya başlıklarla yaptığımız işi farkında olmadan zarar verici bir silah haline getirebiliriz. Sağlık haberlerinin herkes tarafından kolayca yazılabileceği kanısının değişmesi gerektiğine inanıyorum. Ben biliyorum ki bir röportajı kaleme alırken “anlamsal ya da terimsel bir hata yapmamak için” onlarca bilimsel makaleden, web sitesinden ve kaynaktan yararlanıyoruz. Tıbbi terimler sözlüğünden istatistik veri tabanlarının araştırılmasına kadar kendimi bir derya bilginin içinde kaybettiğim zamanlar oluyor. Bu işe yıllarını veren meslektaşlarımın da aynı hassasiyet ve titizlikle çalıştıklarını düşünüyorum. Kaleme alınan haberlerden de bu ciddiyet kendini belli ediyor çok kolay bir şekilde.   

“Kalp Nakli Yapan Doktora ‘Uzmanlık Alanını’ Soran Bir Sağlık Muhabiri Olamaz!”
Bu işte branşlaşmamış kişilerin sağlık haberi yazmasına ya da bu röportajlara gönderilmesine ciddi bir şekilde karşıyım. Bu nedenle de sağlık alanında haber yapmak isteyen genç muhabir arkadaşların tecrübeli meslektaşlar tarafından bir pişme evresinden geçirilmesi gerektiğine inanıyorum. Çünkü bazen işi hiç bilmeyen bir muhabirin attığı bir taşı biz haftalarca çıkaramıyoruz o kuyulardan. Geçtiğimiz aylarda Rize Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’nde farmakoloji alanındaki bir akademisyenle ilgili “kanserin çaresini yüzde yüz bulduğuna ilişkin” çıkan haberler bunun en güzel örneği. Özellikle yerel muhabirlerden gelen böylesine bomba (!) işlerin, sonradan fos çıksa da pisliği kolay temizlenmiyor. O haber günlerce her mecrada yer aldı. Yazılı ve görsel basında kanser hastası binlerce kişi umutla telefonlara sarıldı. O haberi servis eden yazı işleri dahil bir kişi demedi ki,  bir akademisyen kolay kolay “yüzde yüz” tabirini kullanmaz, muhabirin abartması mı acaba? Bir soruşturalım da öyle koyalım haberi. Peki sonra ne oldu?  Kurum açıklama yaptı, “Böyle bir ilaç henüz söz konusu değil, çalışmalar daha faz 1 aşamasında.” Peki bu ikinci düzeltme haberine kim, nerede, ne kadar yer verdi? Hiç kimse. Belki bir yerel muhabirin bir kuyuya attığı o taş, binlerce kanser hastası için travmatik bir tecrübeye yol açtı. Ben inanmıyorum ki o çalışmayı yürüten akademisyen de haberde yazan bilimsellikten onca uzak o iddialı cümleleri sarf etsin. Çünkü anladığım ve araştırabildiğim kadarıyla özgeçmişi oldukça iyi olan bir isim. Bu örnekler çoğaltılabilir. Sağlık haberi yapmak için röportaja gelmiş bir muhabir, örneğin kalp nakli yapmış bir hocanın titrini öğrenmeye çalışırken “Uzmanlık alanınız neydi?” sorusunu soruyorsa ya da “Eğitim araştırma hastanesi ile devlet hastanesi aynı şeydi değil mi?” diyorsa -ki bu sahneye gerçekten şahit oldum- o işte bir yanlışlık var demektir. Okuyucu, o işi kalp cerrahının yaptığını bilemeyebilir ama o haberi yapmak için röportaja giden muhabir bunu bilmek zorundandır! Aksi taktirde yazdığı o haberin doğruluk değerine güvenmem ben, bu branşta emek vermiş biri olarak. 


Tek Kaygısı Sansasyonel ya da Flaş Haber Yapmak Olan Muhabirler Bu Alanı Seçmemeli
Sağlık muhabirinin kesinlikle “çıkar” ilişkisi olmamalı. Etik açıdan uygun olmayan hiçbir alışveriş söz konusu olmamalı. Yaptığınız iş “insan sağlığına” direkt etkisi olan bir iş. Sansasyonel ya da flaş haber peşinde koşan muhabirler, sağlık haberciliği yapmamalı. Bu kadar keskinim çünkü bu kaygı bizim branşımızda maalesef haberin güvenirliğini sarsıyor ve toplum sağlığını olumsuz etkileyecek davranış modellerine sebep oluyor. 

Flaş Haber Yapacağız Diye İşin Tabiri Caizse “Ölü Seviciliğe” Kadar Varması Çok Acı
Sağlık haberciliğinde görsellik de önemli elbette. Ama özellikle hasta hikayeleri söz konusu olduğunda mahremiyete saygı gösterilmemesi; sırf sansasyonel olsun diye işin tabiri caizse “ölü seviciliğe” kadar vardırılması çok içler acısı bir durum. Ajitasyon dozunun abartılması hoş değil. Bunun için en iyi iki örnek; 6-7 yıl önce hamileyken beyin ölümü gerçekleşen ve yoğun bakımda yaşatılıp bebeği kurtarılan o annenin ventilatöre bağlı yoğun bakım odası fotoğrafının çarşaf çarşaf yayınlanması. Yine birkaç yıl önce doğum sırasında doktor hatası sebebiyle ağzı parçalandığı ve öldüğü iddia edilen bir bebeğin fotoğrafının basında önce açık sonra mozaikli olarak yer bulması. Okuyucu bu görüntülerle ne öğrendi? Hiçbir şey. İkisi de sadece sansasyona hizmet etti. Oysa o annenin bebeği 15 yaşına gelip de haber fotoğraflarına baktığında belki de travma geçirecek . O bebeğin annesi ya da yakını birkaç yıl sonra o görüntülere rastladığında ne hissedecek? İşimizi yaparken teknik ve bilimsel donelerin yanı sıra işin insani boyutlarını da gözetmek zorundayız. Ayrıca bazen aktüel fotoğraflar değil mizansen imajlar (temsili resimler) kullanılabiliyor. Bunda da konuyu yansıtsın diye teknik açıdan hatalı bir görsel seçilmemesine dikkat edilmeli. Bunun için de sağlık muhabiri görsellerini ya kendisi bulmalı ya da sayfayı yapan editörünü doğru bir şekilde yönlendirmeli. 


“Onlar Anlamaz” Tavrını Çok Abartmamak Lazım
Kullanılacak dil açısından bakarsak, sağlık haberlerinde belli bir seviyenin hakim olması gerektiğine inanıyorum. Çünkü bence basının görevi halka sadece “istediğini vermek” olmamalı. Halkı belli bir bilinç düzeyine de ulaştırmak hedeflenmeli. Bu nedenle bazen bazı tıbbi terimlerin zoraki Türkçe karşılıklarının kullanılması inadı beni gerçekten irite ediyor. Halk da o kadar aptal değil zaten, “onlar anlamaz” tavrını çok abartmamak lazım. Tabii ki medikal yayınlar değilseniz; ortalama nüfusa hitap eden bir basın kurumuysanız, haberlerinizde akademik bir dil kullanamazsınız. Lakin dili hafifleteceğim diye de kafadan atma yalan yanlış terimlerle haber yapamazsınız. Dezenformasyon sağlık alanında çok tehlikeli bir durum. 

Sağlık Programları Şov Kaygısından Sıyrılarak Bu İşi Yapmalı 
Görsel medyadaki sağlık yayınları şov mantığıyla yapıldığı sürece vatandaş için zararları da beraberinde getirecek. Kadın programlarında özellikle bu çok yapılıyor. Ekran karşısındaki herkesin bilinç düzeyi yüksek değil; her söyleneni kendisine reçete gibi algılayan milyonlardan bahsediyoruz. Toplumsal sorumluluk olmadan yapılan bu türden programlar sonrası gelsin 3. sayfa haberleri… Ama işte finansal kaygılar maalesef çok ön planda; buna reyting ve reklam, çıkarılacak konuklar için kanalların fahiş ücretler alması gibi etkenler eklenince manzara tatsızlaşıyor. Özellikle bu konuk-ücret kısmı beni gerçekten çok rahatsız ediyor. Mesela, nice kamu ya da üniversite hastanesinde iyi işler yapan pek çok bilim insanı hekim bir ilaç firması veya PR çalışmasıyla ilintili değilse ve kanala çıkmak için bütçesi yoksa belki çok faydalı bilgiler sunacakken göz ardı ediliyor. Bu örnek çoğaltılabilir. 

İnternette Büyük Bir Bilgi Kirliliği Olduğunu Düşünüyorum
Açıkçası bloglar çok takip ettiğim bir alan değil. İnternette de alanımla alakalı bazı önemli yayınların takibi dışında, popüler sitelerine çok zaman ayıramıyorum. Özellikle internet sitelerindeki kadın, sağlık ve güzellik sayfaları hiç ilgimi çekmiyor. Copy paste yazılar çoğu.  Çok geniş bir fikir beyanında bulunamayacağım bu konuda ama internette sağlık alanında da büyük bir bilgi kirliliği olduğunu düşünüyorum. Bir süzgeç yok, denetim yok, tabiri caizse “ağzı olan konuşuyor” durumu hakim.

Bir Haber Aşırı Sansasyonelse Şüphe Etmek Gerekli
Halk, sağlık haberlerinde tavsiyelerden görev edinip tedavi şekilleri çıkarmamalı. Ne olursa olsun işin uzmanına danışmalı. Aksi taktirde kendi canını riske atar. “Aşırı sansasyonel” haberlere asla itibar etmemeli, araştırıp soruşturmalı. Her “sağlık” kelimesi içeren habere, yazıya da aldanmamalı. Özellikle “çaresi bulundu” minvalinden sansasyonel başlıklara asla itibar etmemeli. 


Sağlık Haberciliği En Çok Suistimal Edilen Branş
Sağlık konulu yayınlara ilişkin bir denetim asla yok. Ne sağlık muhabirleri ile alakalı sivil toplum oluşumlarımızda ne Sağlık Bakanlığı cenahında ne de kurumların yazı işleri kadrosunda. Yukarında örneğini verdiğim birkaç haberdeki gibi, yanlış bir iş yapıldığında yapanın yanına kalıyor. Hadi parasal ceza  zor belki ama kınama ve deşifre etme fonksiyonları kullanılabilir. O nedenledir ki sağlık haberciliği en çok suistimal edilen branş haline geldi. 

Kaynak Olmazsa O İş “Haber” Değil “Yorum” Olur
Haberde, tabii ki “bibliyografya” gibi haber kaynağı listesi yazamazsınız format olarak. Ancak bilgilerinizi dayandırdığınız kişi, kurum ya da kaynak ile ilgili doneleri belirtmek zorundasınız. Aksi taktirde o yaptığınız şey haber değil “yorum” olur. Bu nedenle haberde yer alan bilgiyi nereye dayandırdığınızın ipucu mutlaka yazı içinde yer almalı.” 

Özlem Yurtçu Karabulut kimdir?
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Bilim Tarihi Bölümü’nden 2000 yılında mezun olduktan sonra Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik’te yüksek lisansa başladı. Aynı yıl Sabah Gazetesi Haber Merkezi’nde bilim ve sağlık haberleri üzerine özel haber çalışmaları ile sektöre girdi. Ardından sırasıyla Posta, Sabah ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. 2006 yılında Star Gazetesi’nde sağlık muhabiri-editörü pozisyonu ile başladığı görevine halen devam ediyor.  


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

TIBBIN DUAYENLERİ: HASAN BİRİ

Yüz üzerinde yayını bulunan kısa bir süre önce Koru Hastanesi’ni açan ve devamında uluslararası alanda başarılara imza atacak üniversite kurmayı hedefleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, iletişimle birlikte sosyal sorumluluk projeleri düzenlemesinin yaşam felsefesi haline gelişini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. “İyi hekim iyi empati yapan hekimdir” sözüyle hekimlik mesleğinin doğru iletişimden geçtiğini kaydeden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, Akademik ve etik kurallarla çalışan Koru Hastanesi’nin ileride uluslararası başarılara imza atacak üniversite olacağını belirtti. Prof. Dr. Biri, tıptaki her türlü gelişmeyi takip ederek, sağlık sektörünün ihtiyaçlarını gören ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekçi politikalarla büyümeyi hedefleyen bir sağlık kuruluşu olmayı hedeflediklerini söyledi. Kendi ağzından hayatını ve çalışmalarını dile ge