Sağlık
dergileri üzerine makale hazırlayan İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Gazetecilik Yüksek Lisans öğrencisi ve Sabah Gazetesi Sağlık Muhabiri
Didem Seymen, Sağlık Dergisi’ni makalesinde inceledi.
Sağlık dergiciliği
üzerine makale hazırlayarak, geçmişten günümüze tarihi gelişimini ve Sağlık
Dergisi’ni inceleyen İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Gazetecilik Yüksek Lisans öğrencisi ve Sabah Gazetesi Sağlık Muhabiri Didem
Seymen, hem makalesi hakkında bilgi verdi hem de neden Sağlık Dergisi’ni
seçtiğini anlattı.
Seymen konu ile ilgili
şunları söyledi: “Sağlık dergisi denilince aklıma ilk olarak en eski ve köklü
dergilerden bir tanesi olan ‘Sağlık Dergisi’ geldi. Hem derginin haberlerini yakından
takip ettiğim için hem de derginin mutfağından Yazı İşleri Müdürü Esra Öz
arkadaşımı konferanslardaki karşılaşmalarımızda nasıl titiz çalıştığını
bildiğimden bu dergiyi seçtim. Sağlık haberciliği zor bir alan. En ufak bir
kelime hatası bile birçok sorunu beraberinde getirebilir. İnsanların kafasını
karıştırabilir. Sağlık Dergisi ise yıllardır bu işi layığıyla yapan bir dergi.
Bu açıdan Sağlık Dergisi’ni incelemek istedim.”
Sağlık
Dergiciliği Makalesi
Sağlık haberciliği,
insan davranışlarının değiştirilmesi, geliştirilmesi ve bu davranışlara bağlı
çevresel faktörlerin direkt ya da en direkt olarak sağlığı etkilemesi,
kişilerin zarardan korunması şeklinde tanımlanmıştır. Sağlık iletişimi
sürecinin anahtar basamakları, ikna teorisi, izleyici araştırmaları,
sınıflandırma (segmentasyon), programın sistematik süreci ve ürün
geliştirmedir.
Sağlık haberciliği,
sağlık enformasyonunun basın ve elektronik ortamda sunulmasıdır, genellikle
haberler bölümünde, varsa sağlıkla ilgili bölümlerde, dergilerde, radyo-TV
programlarında yer alır. Amerika Birleşik Devletlerinde yayınlanan gazetelerin
ortalama 4’te biri sağlık konusuna ayrılmıştır. ABD’de yapılan araştırmalar,
insanların AIDS konusunda bilgi sahibi olmak için televizyon ve gazeteleri,
doktorlara ve bilim adamlarına tercih ettiklerini göstermektedir. (televizyon
25 kat, gazeteler 2 kat fazla bilgi kaynağı olarak kullanılmaktadır.)
Çoğu medya editörü için
bir sağlık hikayesinin “tembel” bir tanımı vardır. Bu tanımın içinde; hastalar
ya da laboratuvar fareleri olmalıdır, doktorlar ve araştırmacılar olmalıdır, bir prosedür
ya da ilaç olmalıdır, yiyecek bir şeyler ve egzersiz olmalıdır. Yazılan haberlerin pek
çoğu geniş sağlık konseptlerine gözlerini kapatmıştır. Pek azı sağlık konularını aile/komşuluk
ilişkilerini, sosyal aktiviteleri, hukuku ve politikayı konuya dahil ederek işlemektedir.
Örneğin kuş gribi salgını haberlerinde gazetelerde hangi bölgede kaç hastanın
olduğu, hastalığa yakalananların ve yakınlarının acılarına yer verildiği, korunmak
ya da önlem almak için nelere dikkat edilmesi gerektiği konusunda yeterli
bilginin verilmediğini içeren haberler mevcuttur. Okuyucuyu derin üzüntü ve
korkuya sürükleyen, umutlarını azaltan bu haberlerin konuyla ilişkili tam
anlamıyla yol gösterici olma durumundan uzak olduğuna zaman zaman tanık
olunmaktadır.
Pek çok haber editörünün
düşüncelerinin aksine bazı araştırmaların sonuçları “sağlık politikaları” ile
ilgili haberlerin, “haftanın sağlık konusu” ve benzeri başlıklar taşıyan habere
göre daha fazla ilgi çektiğini göstermektedir. İyi sağlık haberlerinin
satmayacağı kanısına kapılmak hatalı olur. Bu konu tek başına habercinin ya da
tek başına editörün halledebileceği bir durum değildir. Kalite için kişilerin
ve bölümlerin uyum ve anlayış içinde organize olmaları gerekir. Okuyucunun bir
şekilde dikkati çekilmeli, konu anlaşılır ve yalın bir dille anlatılmalıdır.
Sağlık haberciliği,
“insanların sağlıklı olma hakları”nın gözetilmesini birinci sıraya koymalıdır. Yapılacak
bir araştırmanın “yönlendirilmemiş” olması ve “eksik” olmaması çok önemlidir. Karmaşık
sağlık yapısı içinde kasıtlı, dolaylı hatta kendiliğinden oluşan durumlar, araştırmacıyı
hedeflenen noktadan kolayca saptırabilir.
Sağlık
Dergiciliğine Tarihsel Perspektiften Bakış
Sağlık dergileri,
kapsadığı alanda yapılan araştırmaları, kıstasları belirli olan bilimsel
değerlendirmelerden geçtikten sonra, bu araştırmaların sonuçlarını kamuoyu ve
kamuoyu yararına kullanacak olan hekimlere ulaştırmakta bir araçtır. Bunun
yanında ilgili hekim kitlesinin sürekli eğitimine yönelik yazılar da yine
sağlık dergilerinin içerdiği konulardandır.
Üzerinde yaşadığımız
köklü bir geçmişe sahip bu topraklarda bilimsel olarak tanımlayabileceğimiz ilk
sağlık çalışmalar İstanbul’un fethedilmesinden sonra Fatih’in Hocası Molla
Hüsrev tarafından Ayasofya yakınındaki papaz odalarında başlatılmıştır. Ancak Osmanlı
İmparatorluğu’nda tıp eğitiminin sistematik hale gelmesi ancak 19. yüzyılda
askeri tıp okulunun açılmasından sonra gerçekleşmiştir.
Bununla
birlikte hekimlerin mesleklerini icra ettiği hastaneler dışında her hekimin
kendi başına çalıştığı özel işyerini açma hakkı da vardı ve bu
muayenehanelere “dükkan” ismi
verilmişti. Bu dükkanlar daha çok çarşı ve halk sergilerinin bulunduğu yerlerde
açılmaktaydı. Dükkanların açılma tarihi yaklaşık olarak 1570’ler civarındadır.
1700’lü
yıllara gelindiğinde İstanbul’daki doktorlar hekimbaşı tarafından imtihan
edilmeye başlanmış ve sınavı geçenlere serbest çalışabileceklerine dair izin
belgesi verilmiştir. O zamanlarda İstanbul’da 27’si cerrah olmak üzere toplam
53 dükkan bulunmaktaydı.
19.
yüzyılın ikinci yarısıyla birlikte Osmanlı Devleti batıdaki koruyucu
hekimlikten haberdar oldu. Pasteur’un buluşlarından etkilenen II. Abdülhamit,
ülkenin içinde bulunduğu şartları iyileştirmek için bu gelişmelerden
faydalanmak isteyerek Pasteur menşeli Bakteriyolojihane adı altında Osmanlı’ya
özgü bir model kurdurmuştur. Jenner’in 1798’de çiçek aşısını bulmasından sonra
Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi bu bilgileri 1801’de İtalyanca’dan dilimize
“Telkihi Bakari” adıyla çevirmiştir. İngiliz elçisinin evinde uygulanan aşı ise
ülke geneline yayılamamıştır. Ancak 1845’te Galatasaray’daki Mektebi Tıbbiye’de
parasız olarak halka uygulanmaya başlanmış hatta talebin çok olması üzerine
seyyar sıhhiye memurları da temin edilmiştir.
Pasteur’un
kuduz aşısını bulması Osmanlı Devleti’ni de etkilemiş, 19 Mart 1886 tarihinde
Cemiyet-i Tıbbiye Pasteur’u derneğe şeref üyesi yapmıştır. Ayrıca Paris’te
kurulacak Pasteur Enstitüsüne 10.000 frank bağış yapılmasına ve gelişmeleri
öğrenmesi amacıyla bir heyet gönderilmesine karar verilmiştir.
Osmanlı’da
anatomiye ait bilgiler İbn-i Sina’nın eserlerinin izlenmesi şeklinde
ilerlemekteydi. Bu anlayış 19. yüzyılın ilk yarısına kadar da güncelliğini
korumuştur. Cerrahi bilgilerin önemine işaret eden ilk anatomi kitabı ise
1630’larda İtaki tarafından yazılmış ancak Osmanlı Devleti’nde Dr. Ambrois
Bernard’ın girişimleri sonucu 1839 yılında kadavra üzerinde çalışılmasına izin
verilmiştir. Yalnızca müslüman olmayanların cesetlerinden kadavra olarak
yararlanılabilmesi izni kısa bir süre sonra kadavra bulunmasında sorunlara
neden olmuştur. Tersane zindanında ölen yabancı mahkumların cesetleri
yetmeyince, kimsesizlerin cesetlerini kadavra olarak tıp okuluna getirmeyi
planlanmıştır. Hatta mezarlık imamının ikna edilmesi için kendisine bir miktar
para teklif edilir ancak imamın tereddütleri padişaha kadar uzanınca girişim
iptal edilir.
19.yy’ın
başına kadar Osmanlı Ordusu’nda hasta bakımı ihtiyacını karşılayacak hastaneler
bulunmamaktaydı. Yeniçeri ocağında hastalananlar, ordudaki doktor &
cerrahlar tarafından kışlalarda tedavi edilmekteydi. Padişah II. Mahmut 1826’da
yazdığı Hattı Humayun ile Anadolu ve Rumeli taraflarında kurulacak kışlaların
yanına birer de askeri hastane yapılması emrini vermiştir. İlk askeri hastane
“Gülhane Seririyat Hastanesi”dir. Osmanlı Hükümeti tıp eğitiminde bir ıslahat
yapmaya karar vermiş ve bunu takiben Almanya’dan Dr. Rieder ve Dr. Dayke
getirilmiştir. Bu hekimlerle Askeri Tıp Okulu’nun müfettişi – dahili ve cerrahi
hekimleri olarak 3er yıllık sözleşme imzalanmıştır. Dr. Rieder’e hastane kurması
için Topkapı Sarayı içindeki Gülhane Rüşdiyesi binası gösterilir. Gülhane
Seririyat Hastanesi uygulamalı tıp eğitimi açısından ülkemiz tarihinde önemli
bir yere sahiptir. Burası askeri hekimlikten ziyade tıp sonrası bir
ihtisaslaşma kurumu şeklindedir.
İlk
eczane 1757 yılında İstanbul Bahçalap’da açılan “İki Kapılı Eczane”dir.
1880’lerde doğuda Erzurum, Van ve Trabzon’da da eczaneler bulunmakta ancak
bunlar diplomasız kişiler tarafından işletilmektedir. 18. yy’da dükkan açan
hekimler ilaçların içine konduğu hokka adlı kapları da bulunduruyordu. Bu
şekilde muayenehane açmış olan hekim aynı zamanda eczane de açmış oluyordu.
14 Mart
1919 yılında, tıp öğrencilerinin işgalci güçlere karşı bir reaksiyonu olarak 14
Mart 1827’de kurulan ilk tıp okulunun kuruluşuna ithafen bu tarih Tıp Bayramı
olarak kabul edilmiştir. Üstelik bu kutlamaya işgal ordusu başhekimi de
katılmıştır. 1929 yılına kadar her yıl 14 Mart tarihinde kutlanan Tıp Bayramı,
tıp tarihçisi Dr. Şevki Uludağ’ın tavsiyesi üzerine Bursa Yıldırım Beyazıt
Darüşşifasının hizmete başlama tarihi olan 12 Mayıs’a alınmış ve 1937’ye kadar
bu tarihte kutlanmıştır. Ancak 1937 yılından sonra yine 14 Mart tarihine
dönülmüştür.
Bununla birlikte Osmanlılar
kitap ve gazete basımında olduğu gibi, dergi yayını alanında da Avrupa’yı
oldukça geriden takip etmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ilk dergi, 1849
yılında yayımlanmaya başlayan Vakayi-i Tıbbiye’dir. Tıbbi konuları bünyesinde
barındıran bu derginin çıkarılması için, o dönemde Hekimbaşı olan Abdülhak Molla,
bir gerekçe ile Babıali’ye müracaat etmiştir. “Memleketteki önemli işlerin
yoluna girdiği sırada, tıbba ilişkin konularında düzenli bir şekilde
ilerlemesinin Tıbbiye’deki hocaların eğitim ve öğretim yönlerine bağlı
olduğunu” belirttikten sonra, özellikle
Paris ve Londra’da bilimsel alanlarda ortaya çıkan yeniliklerin tıp bilimine
önemli katkılarda bulunduğunu ifade etmiştir. 600 civarında abonesi olan dergi,
yayın hayatını üç yıl
sürdürebilmiştir.
1862’de ikinci dergi olan
Mecmua-i Fünun yayınlanmaya başlamıştır. Dergi “Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye”
tarafından çıkarılmıştır. Ahmet Vefik Paşa, Edhem Pertev Paşa, Mehmet Cemil
Paşa, Kadri Paşa, Halil Bey, Rıfat Bey, İngiliz Sait Paşa, Hekimbaşı Salih
Efendi, Aleksandr Karatodori Efendi, Sakızlı Ohannes Efendi, Tarihçi Hayrullah
Efendi gibi devrin önemli simaları bu derginin yazar kadrosunda yer
almışlardır. İlk iki yıl düzenli çıkan dergi, üçüncü yılında İstanbul’daki
kolera salgını yüzünden önce aralıklarla yayınlanır, daha sonra ise yayını tamamen
durdurulur. 15 yıl geçtikten sonra 1883’te tekrar Münif Paşa tarafından
yayınlanmaya başlayan Mecmua-i Fünun ilk sayısındaki “Bir Yıldız Böceği İle Bir
Yolcu” başlıklı makaleyi yayımlamıştır. “Yıldız” kelimesi Abdülhamid’le
özdeşleştiğinden ötürü, o dönemde yasaklı kelimeler listesinde yer almaktaydı.
Bu konu yüzünden sorguya çekilen Münif Paşa “Bunda kasıt aramak alıklıktır” der
ve kalkar. Türk kültür tarihinde önemli bir yeri olan derginin kapatılma sebebi
de budur.
1849-1871 yılları arasında çıkan
dergiler genellikle seçkinler tarafından yayınlanmış ve yine aynı kesime hitap
etmiştir. 1872 yılında ise Ahmet Mithat Efendi’nin yayınlanmaya başladığı
“Dağarcık” ile bu durum değişerek alışılagelen yapı bir nebze de olsa
kırılmıştır. “Dağarcık” kolay okunan yazıları, vakit geçirtmeye olanak tanıyan
konuları ile kısa zamanda geniş bir kitlenin beğenisini kazanmış, aranan bir
dergi haline gelmiştir. “Duvardan Bir Seda” adlı bir makale yayınlayan Ahmet
Mithat, Basiret’te çıkan imzasız bir yazıda İslam aleyhinde yayın yapmakla
suçlandı. Ahmet Mithat Basiret’e gönderdiği cevabi yazıda bunu reddettiyse de
Bab-ı Meşihat tarafından suçlu bulunarak Rodos’a sürüldü.
İnceleme:
Sağlık Dergisi
“Sağlık” dergisi 16 Ocak
1991 tarihinde kurulmuş ve sağlık sektöründe kurumsal hedef kitleler
belirleyerek; medikal firmalara, sektör temsilcilerine, hastanelere yönelik
yayın politikaları izlemeketedir. İmtiyaz sahibi Mustafa Daşçı olup, reklam ve
halkla ilişkileri ile ise Can Tanrıyar ilgilenmektedir.
Sektör yayınları arasında,
aylık Sağlık Yayıncılık ile birlikte haftalık Sağlık İhale Dergisi’de
bulunmaktadır. Ayrıca elektronik ortamda Medikal-Tıbbi İhale Takip Internet
Sistemi güncellenerek devam etmektedir.
Sağlık dergisi; Türkiye
genelinde tüm hastanelere (Sağlık Bakanlığı, Üniversite, Belediye ve Asker
Hastaneleri), Sosyal Güvenlik Kurum ve Kuruluşlarına (merkez ve taşra
teşkilatları dahil), sağlık sektöründe yer alan ilgili kuruluşlara, kişilere ve
üyelerine gönderilmektedir. Ortalama 150 sayfadan dergi, sağlık sektörüne
ilişkin hastane ve medikal firma haberleri ile, güncel sağlık haberleri,
mevzuat bilgileri ve makalelerden oluşmaktadır. Dergide bir diğer dikkat çeken
nokta ise medikal reklamların derginin yaklaşık yarısında yer almasıdır.
Dergi, ihale mevzuat takibi
ve danışmanlığının yanı sıra, sektörün ve abonelerinin sorunlarıyla ilgilenir
gözükmekte, sağlık sektörü içinde yer alan kurum ve kuruluşların katıldığı
bilimsel toplantılara, güncel sorunların çözümüne ilişkin seminerlere ev
sahipliği yapmakta, dolayısıyla sektöre katkı sağlama gayreti içinde olan bir
yayın kuruluşudur.
Dergi, medikal firmalar
ile sağlık kurum ve kuruluşları arasında iletişimsel köprü kurarak, ihalelerde
şeffaflığı ve rekabeti sağlamak, sağlıkla ilgili organizasyonlarda aktif rol alarak
sektörün gelişmesine öncülük etmek, medikal firmalar ve sağlık kurum ve
kuruluşlarına ait kataloglar düzenleyerek sektörel iletişimi kolaylaştırmak,
canlandırmak, sektörün sorunlarını, ilgili arenalara taşıyarak idari, mali,
ekonomik çözümler üretilmesinde öncülük etmek, gibi temel ilkeleri ile yayın
hayatına devam etmektedir.
Sağlık
Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz ile Sağlık Dergiciliği Hakkında Söyleşi:
DS:
Siz öncelikle bir biyologsunuz, aslında eğitiminizi biyoloji üzerine
tamamladınız daha sonra gazeteciğe merak sardınız. Bir şekilde hem sağlık
sektöre hem tıp hem basın yayın ve bir yandan spikerlik eğitimi derken iki
alanı aslında çok güzel bir biçimde harmanlamayı başarıyorsunuz.
EÖ: Biraz
ilgi meselesi sanırım. Çünkü biyolojide de eğitim alma sebebim buydu sağlığa
olan ilgimdi sonrasında yazma olan tutkum daha ağır bastı. Sonrasında
gazeteciğe geçtim.
DS:
Sağlık haberciliği denince ilk akla gelen gazetelerdeki şunu yiyin, bunu
yemeyin, sağlıklı yaşamanın 100 yolu gibi magazinsel haberler oluyor. Bir de
hükümetin sağlık politikalarıyla ilgili haberler, yeni gelişmeler, yasalar ve
bununla ilgili rutin olarak paylaştığı sağlık haberleri var. Ama sizinki daha
profesyonel bir boyutta değil mi?
EÖ:
Hekimleri ilgilendiren her şey, yasalar, yönetmelikler, yapılan değişiklikler
hepsi bizi ilgilendiriyor. Mesela performans sistemi geldi. Hekimler direk bizi
arayıp soruyorlar. Bu sistemde neler olacak, memnunuz ya da memnun değiliz gibi
görüşlerini bize iletiyorlar. Bu anlamda bu halkı ilgilendirmiyor performans
sitemi. Yalnızca aldıkları hizmetin kaliteli olmasına bakıyor halk. Ama biz
hekimlerinde çalışma koşullarını ele alıyoruz.
DS:
Sağlık Dergisini ve Neler Yaptığınızı Biraz Anlatır mısınız?
EÖ: Kar
amacı gütmeyen Sağlık adlı bir dergimiz var. Tüm tıp sektörüne hizmet eden bir
dergi aslında ve tüm Türkiye’de dağıtımı gerçekleşiyor. Aylık tirajı 10 binin
üzerinde. Türkiye’deki tüm hastanelerde bu dergiyi bulabilirsiniz. Çok
kapsamlı, tıp dünyasındaki yenilikler, gelişmeler, teknolojik alandaki bütün
her şey Sağlık dergisinde var. 20 yıllık bir dergi. Ben de 4 yıldan fazladır bu
dergide çalışıyorum. Yazı işleri müdürü
çalışıyor ve aynı zamanda muhabirlik de yapıyorum. Hedef kitlemiz aslında
hekimler. Sağlık aslında haberciliği şöyledir; ya halka hitap eden bir çalışma
yapılır yada profesyonellere yönelik. Her ikisine birden hitap etmeniz mümkün
değildir. Bu bağlamda bizim dergimiz profesyonellere yönelik. Hekimlerin
bilmediği bilgilere ulaşmaya çalışıyor, teknik bir dil kullanıyoruz. Bu yüzden
de halka yönelik değil hekimlere yönelik oluyor. Halk haberciliğinde ise çok
sık rastlanan ya da nadir görülen hastalıkların tedavi ve korunma yöntemleri
anlatılır ama biz bunları işleyemiyoruz.
EÖ: Tabi
ki, her dalda en başarılı isimleri araştırıyoruz ve bu alanda ilkleri
gerçekleştiren isimleri araştırıyoruz genellikle. Yani normal bir hekim değil
de o alana ilk olan hekime ulaşıp; nasıl yaptığını, o yöntemin faydalarını ve
zararlarını, dez avantajlarını, her şekilde ele alıyorum. Ancak bu bilgileri
habere dönüştürürken belli bir bilgi ve birikime sahip olmak gerekiyor. Bu
anlamda sağlık muhabirliğinin de özellikle altını çizmek istiyorum. Gazetelerde
yeni çalışmaya başlayan çaylak diyebileceğimiz arkadaşlarımızın sağlık muhabiri
olmak için önce çok şey öğrenmeleri gerektiğini düşünüyorum. Zira sağlık
muhabirliği çok hassas bir iştir, konuyla ilgili ciddi bir birikim gerektirir
çünkü yazdığınız en ufak bir haber birçok insanın sağlığına mal olabileceğinden
sorumluluk çok büyüktür.
Kaynak:
·
WHO
ve PAHO, Commication and Health, Sub
Committee on Planning and Programming of the Executive Committee, 29.bölüm,
http://amro.who.int/english/gov/ce/spp/spp32_3.pdf, 1997, s. 24.
·
A.g.e.
·
Nieman
Reports, Journalist's Trade:
Investigating Scandal in the Catholic Church,
http://www.nieman.harvard.edu/reports/contents.html, 2003, s. 8.
·
Bülent
Varlık, Tanzimat ve Meşrutiyet Dergileri,
T.C.T.A., İletişim Yayınları, İstanbul 1985, s.112.
·
Dündar
Akunal, İlk Türk Dergisi: Mecmua-i Fünun,
T.C.T.A., İletişim Yayınları, İstanbul 1985, s.117.
·
İlhan
Yerlikaya, Basiret Gazetesi, Yüzüncü
Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Yayınları, Van, 1994, s.69
Yorumlar