Adli tıp alanında ülkemizde yapılan çalışmalar, bilirkişi raporları ve daha
birçok konu hakkında Adli tıp alanında önemli uzmanlardan bilgi aldık.
Adli Tıbbı nasıl tanımlarsınız? Adli Tıpta yenilikler ve gelişmeler
nelerdir? Adli tıpta çalışanlar bu kadar ağır şartlara nasıl
dayanıyorlar? Adli tıp raporları güvenilir mi? Yurt dışı ile
karşılaştırıldığında durumumuz nedir? Adli Tıp raporlarının özgürce
hazırlandığını düşünüyor musunuz? Adli Tıp Kurumu ve Üniversitelerin Adli Tıp
Anabilim Dallarını karşılaştırdığınızda raporlar açısından neler dikkatinizi
çekmektedir? gibi merak edilen konuları Adli tıp uzmanlarına sorduk.
Atatürk
Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr.
Ahmet Nezih Kök : “Adli Tıp öncelikle tıbbın bir dalıdır.
Ancak hukuku da çok yakından etkilemektedir. Yargılama faaliyetini
gerçekleştiren hakimin (Cumhuriyet Savcısı) her konuda bilgi sahibi olması
beklenmemektedir. Özellikle üst derecede teorik bilgi ve pratik beceri
gerektiren tıp alanını ilgilendiren bir hukuki uyuşmazlığın çözümünde hakim,
hekimin dolayısı ile hukuk, tıbbın bilgisine ihtiyaç duyacaktır. İşte adli tıp,
tıp ile hukukun bir kesişim kümesidir. Bu arada yaşam hakkının, vücut
bütünlüğünün örselenmesi ile ilgili konularda görüş bildiren adli tıp, hiç
kuşkusuz ki insan hakları ile ilgili bir çalışma alanıdır. Özellikle adil
yargılanma hakkının gerçekleşmesinde de adli tıp, bilimsel, tarafsız olmasının
yanı sıra makul sürede bilirkişi raporlarının hazırlanması ile de insan
haklarının amaca uygun gerçekleşmesinde önemli rol oynamaktadır. Diğer yandan
adli tıp suçun ve suçlunun ortaya çıkarılmasına katkıda bulunduğundan
kriminalistik bir alandır.
“Adli Tıp Kurumu’nun Varlığı Bazı Durumlarda Üniversiteler Açısından
Olumsuzluk Oluşturdu”
Hiç kuşkusuz dünyada ve ülkemizde pozitif anlamda en önemli değişim ivmesi
adli tıptadır. Bunda en önemli faktör 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren,
yükselen bir değer olarak insan hakları kavramının kabul edilirliği ve çağdaş
hukuk devletine yüklenen etkin soruşturma yükümlülüğüdür. Ülkemizde de adli tıp
alanında çok önemli gelişmeler olmuştur. Bunların başında adli tıp uzmanı
sayısında artıştır. Diğer yandan hem Adli Tıp Kurumu hem de üniversite adli
bilim dalları teknolojik yatırımlar yapmışlardır. Ulusal ve uluslararası
toplantılara katılım artmış, ülkemizde önemli toplantılara ev sahipliği
yapılmıştır. Ancak vardığımız noktanın yeterli olduğunu söylemek mümkün
değildir. Her şeyden önce adli tıp uygulamalarında Adli Tıp
Kurumu’nun varlığı bazı durumlarda üniversiteler açısından olumsuzluk
oluşturmaktadır. Üniversite adli tıp anabilim dallarının uygulamaya yönelik
özellikle otopsi ile ilgili olarak sıkıntıları vardır.
“Hiçbir Bilirkişi Raporu Hakimi Bağlamaz”
Adli Tıp bir bilim dalıdır. Diğer yandan verilen raporlar etkisini hukuk
alanında göstermektedir. Bazı konularda farklı raporların olması doğaldır. Bu
raporlar daha çok yorumlamaya yönelik raporlardır. Burada çok önemli bir
emniyet sibobu vardır. Bu da hiçbir bilirkişi raporunun hakimi bağlamayacağı
ilkesidir. Bu nedenle resmi bilirkişilik kavramı çok da doğru değildir. Zaten
Ceza Muhakemesi Kanununda da yer alan uzman görüşü (alternatif rapor) ile bu
zorluğun kırılması amaçlanmıştır. Adli tıp raporlarının yasal kontrolü için en
önemli hukuki argüman çapraz sorgudur. Burada bilirkişinin bilgisi ve raporu
sorgulanarak adli raporların doğruluğu ve güvenilirliği maksimize edilebilir.
“İnsan Kaynaklı Hataları Önlemek En Başta Siyasilerin Görevidir”
Ülkemiz adli tıbbı yurt dışı ile karşılaştırıldığında farklı şeyler
söylenebilir. Tabii ki en önemlisi kiminle ya da nereyle karşılaştırdığınızdır.
Ancak şunu kesinlikle söyleyebilirim ki durumumuz sanılandan çok iyidir. Bu
sonuca doğru gelmemizde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları da önemli rol
oynamıştır. Ancak; şu da bir gerçek ki insan faktörünün olduğu yerde insana ait
olumsuz etkenler rapor kalitemizi ve dolayısı ile ülkemiz adli tıbbını olumsuz
etkilemektedir. Bu nedenle insan kaynaklı hataları önlemek en başta siyasilerin
görevidir. Çünkü; toplumda adalet dağıtımında şüphe olursa bu imajı doğru da
yapsanız silemezsiniz.
“21 Yıllık Adli Tıp Uzmanıyım, Hiçbir Kişi Ya Da Kurum Bana “Bunu Şöyle
Yap” Demedi”
21 yıllık adli tıp uzmanıyım ve öğretim üyesiyim, binlerce rapor verdim
binlerce otopsi yaptım. Bu güne kadar hiçbir kişi ya da kurum bana “bunu şöyle
yap” demedi. Yasalar bize neyi, nasıl yapacağımızı söyler. Ben aynı zamanda
Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirdim. İmzanın sorumluluğunu bilirim. Ülkemiz bir
hukuk devletidir. Eğer özgürce hazırlanmayan bir adli tıp raporu varsa orada
bahsi olan konunun mutlaka açığa çıkarılması ve araştırılması lazım. Adalet
dağıtımında şüphe olursa bu en çok devletimize ve milletimize zarar verir.
“ATK’nın İş Yükünü Azaltarak Türk Yargısına Önemli Hizmet Yapacaklardır”
Adli Tıp Kurumu (ATK), 2659 sayılı yasa ile kurulmuş bu yasa
hükümlerine göre görev yapan bir kurumdur. Doğal olarak idari teşkilatlanması
vardır. Kurum başkanının çok önemli yetkileri vardır. Sıklıkla da siyasi
iktidar tarafından atanır. Ayrıca teşkilatlanma içerisinde ihtisas dairelerinin
ve ihtisas kurullarının oluşturulmasında maalesef siyasi iktidar önemli rol
oynar. İşte sıkıntı da buradadır. Bu atamalar her dönemde sıkıntı yaratır.
Basına da yansıyan huzursuzluklar gözlenir. Ancak; şu da bir gerçek
ki yansıyan sıkıntıların gerçekliği umulan kadar değildir. İş yükünün fazla
olması ATK için bir handikaptır. Bir uyuşmazlığın mahallinde çözülmesi
önemlidir. Bu yargılamanın makul bir sürede bitirilmesine de olanak verir.
Maalesef, Yüce Yargıtay’ın kararlarının da etkisi ile her vakanın ATK’ya
gitmesi ATK’nın iş yükünü artırmış, bu da hem bazı aksaklıklara hem de
gecikmelere neden olmuştur. Bu da adil yargılanma hakkını örseler. Oysaki
ülkemizde üniversite sayısı nerede ise 200’e ulaşmıştır. Hemen hemen her
ilimizde adli tıp anabilim dalı vardır. Buralardan etkin bir şekilde
yararlanılmalıdır. Kaldı ki üniversiteler, bilimsel gelişmeleri en önden takip
eden kurumlardır. ATK’nın iş yükünü azaltarak Türk Yargısına önemli
hizmet yapacaklardır.”
Ülkemizde ise Adli Tıbbı Tanımlamak
“Devekuşunu” Tanımlamaya Benzer
Ondokuz
Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp AD. Yrd. Doç. Dr. Ahmet
Turla: “Bilimsel anlamda kısaca; tıp biliminin hukuk için kullanılan yanıdır
diyebiliriz. Ülkemizde ise adli tıbbı tanımlamak “devekuşunu” tanımlamaya
benzer; yerine göre kuş olur, yerine göre deve.
Son yıllarda dünyadaki bilimsel gelişmelerin çoğu tıp alanında
yaşanmaktadır. Doğal olarak bu gelişmeler adli tıp hizmetlerinin çeşitlenmesi
ve gelişmesine de katkı sunmaktadır. Özellikle hemogenetik alandaki çalışmalar
adli tıp ya da kriminalistik bilim alanlarının önünde geniş ufuklar açmıştır.
Bunun dışında dünyadaki iletişim olanaklarının artması, ülkelerin birbirleri
ile bilgi birikimlerini paylaşmada çığır açmıştır. Fazla değil 10-15 sene önce
başka bir ülkede yapılan bir çalışmaya ve yayına ulaşmak ya da başka ülkelerin
istatistiki verilerine ulaşmak bazen aylar alıyor, bazen de imkansız oluyordu.
Şimdi ise bu kaynaklar bir bilgisayar ekranı uzaklıkta. Bunun sadece adli
bilimler için değil tüm bilim alanları için bulunmaz bir nimet olduğunu
unutmamalıyız. Her mesleğin kendine özgü zorlukları var. Ben her zaman bu
meslekte bedeni yorgunluklardan çok zihni yorgunluğumuzun daha fazla olduğunu
düşünüyorum. Ne kadar profesyonelce davransanız da olaylardan
etkileniyorsunuz.
Diğer alanlara göre ülkemizde adli tıp uzmanlarının emeklilik sonrası
çalışma alanı ve geliri fazla olmadığından yaşı dolan kolay kolay emekli
olamıyor. Tüm dünyada adli tıp uzmanları arasında alkol - madde kötüye
kullanımının yaygın olduğu biliniyor.
İnsan Ne Kadar Güvenilir İse, Hazırladığı Rapor da O Derecede Güven
Vericidir
Adli tıp raporlarını insan üretir. Bu üretim aşamasında; bilgi, tecrübe,
analiz sonuçları raporu hazırlayan tarafından harmanlanır, yorumlanır ve
sonunda bir rapor meydana gelir. Buradan ulaşılabilecek sonuç şu; İnsan ne
kadar güvenilir ise, hazırladığı rapor da o derecede güven vericidir.
Her Raporda En Az Bir Kişi Sizi Sevmez
Adli tıp alanında “güvenilir insan ya da güvenilir bilirkişi”; bilimsel
düşünen, araştıran, dünyadaki gelişmeleri izleyen, baskılara boyun eğmeyen,
bilimsel tartışmalara açık, içtihadın yasa olmadığının ayrımında, yazdığının ya
da söylediğinin arkasında duran kişi adli tıp alanında güvenilir bilirkişidir
ve yazdığı raporlara da güvenilebilir. Adli Tıp raporları dünyanın her yerinde
tartışılır. Çünkü verdiğiniz rapor bir tarafın işine gelir, diğer tarafın işine
gelmez. Eğer karar vermezseniz her iki tarafın da işine gelmez. Yani
anlayacağınız her raporda en az bir kişi sizi sevmez.
Yurt Dışında Sorunları Nasıl Aşıyorlar?
Olaya böyle bakınca her yerde sorun yaşanması kaçınılmaz oluyor. Ama
gelişmiş ülkelerde bu durumu nasıl aşıyorlar diye bakacak olursak; öncelikle
siyaseten bağımsız köklü yapılar oluşturmuşlar. Çalışanların yeterliliklerinden
ve kurumların akreditasyonundan kesinlikle ödün vermiyorlar. Raporlar daha
detaylı ve içeriğinde tartışılabilecek pozitif ve negatif bulgular tüm
açıklığıyla bulunuyor. Mahkeme süreçlerinde bilirkişilerin yeterlilikleri
rahatça sorgulanabiliyor. Tüm bunlar sonucunda da raporlar konusunda insanların
aklında daha az soru işareti kalıyor. Ben Adli Tıp Anabilim Dalında çalışan
öğretim üyesi bir adli tıp uzmanı olarak hazırladığımız adli raporları özgürce
hazırladığımıza inanmaktayım. Zaten en ufak bir baskı hisseder isem, bu işi
yapmamam gerektiğini düşünür ve bırakırım.
“Adli Tıp Özerk Bir Hale Getirilmeli”
Adli Tıp Kurumu, bu ülkede adli tıp hizmetlerinin kurumsallaşması adına çok
büyük hizmetler vermiştir. Ancak geldiğimiz noktada misyonunu tamamlamış
olduğunu ve yeni bir adli tıp yapılanmasına gerek olduğunu düşünmekteyim.
Öncelikle adli tıp özerk bir hale getirilmeli, herhangi bir bakanlığın ve
dolayısıyla siyaset alanının dışına çıkartılmalıdır. Yoksa ürettiği raporlar
her zaman tartışmaya açık olacaktır. Üniversitelerde ise, anabilim dalı
sayıları son 10 yılda çok büyük artış gösterdi. Ancak her anabilim dalının da
yeterli fiziksel imkan ve personel sayısına ulaştığını söylemek zor. Ama az
veya çok bir çaba içinde oldukları görülmektedir. Bilimsel çalışmalar ve
toplantı sayıları her yıl artmakta ve çeşitlenmektedir. Bu çabalar sonucunda da
üniversitelerden doyurucu, bilimsel nitelikte adli raporların çıkması da
beklenen bir sonuçtur.”
“Adli Bilimler İse Bir Olguda Hak
Aşımının, Haksızlığın Nesnel Verilerini Araştırır”
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli
Tıp Anabilim Dalı öğretim üyesi Erhan Büken: “Adli tıp, adli bilim alanlarının bir alt grubu ve tıp teknik disiplininin
bir alt grubudur. Adli nitelikli, tıbbi içerikli olgu ve olayların çözümlenmesi
için gerekli bilgileri araştıran bilim alanıdır. Var olan bilimsel ve teknik
bilgileri olayların çözümü için kullanan bir teknik disiplindir. Hak hukuk
tarafından kişiye tanınan yetki olarak tanımlanırsa, haksızlık hukukun tanıdığı
yetkinin aşılması olarak kabul edilebilir. Hakkın sınırlarını hukuk belirler.
Adli bilimler ise bir olguda hak aşımının, haksızlığın nesnel verilerini
araştırır. Bununla da kalmaz, haksızlığa neden olan etkenleri, haksızlığın
düzeyini ve sonuçlarını araştırır, haksızlığın tekrar etmemesi için alınması
gereken önlemleri tartışır ve topluma önerirler. Adli bilimlerin ve adli tıbbın
araştırma yöntem ve yolları çok çeşitlidir. Kullanılacak yöntem ve teknikler
olgu özelliklerine göre belirlenir. Kimi olgularda sadece hastanın muayenesi
ile çözüme ulaşmak mümkünken, kimi olgular ileri tekniklerle incelemeleri ve
hatta günümüzde bilim ve tekniğin ulaştığı gelişmişlik düzeyinde mümkün olan
tüm bilgileri kullanmayı gerektirebilir. Adli tıp, olgunun çözümü için, olgu
özelliklerine göre, hem adli bilimlerin diğer alanları hem de diğer tüm bilim
alanlarıyla ortak bir disiplin oluşturması ve tüm bu alanların bilgi ve
tekniklerinden yararlanması gereken multidisipliner bir alandır. Hukuk,
kriminoloji, kriminalistik, kimya, biyoloji, psikoloji, psikiyatri,
toksikoloji, farmakoloji, entomoloji... bu alanlara örnek gösterilebilir.
“Adli Tıptaki Gelişmeler ve Yenilikler Tüm
Diğer Alanlardaki Gelişmelerden Etkilenir”
Adli tıp, adli bilimlerin ve diğer tüm
bilim ve teknik alanların ilgili, gerekli verilerini kullanarak çözümü gereken
sorunun çözümüne yönelik bilgi üretir. Bu nedenle multidisipliner bir çalışma
alanıdır. Çeşitli kaynaklardan olgunun çözümüne yönelik olarak topladığı
bilgileri, hukuki kavramlarla ilişkilendirerek mahkemeye bilgi sağlar. Adli
tıptaki gelişmeler ve yenilikler tüm diğer alanlardaki gelişmelerden etkilenir.
Eğer adli tıp uzmanının olgunun çözümüne yönelik bilgileri etraflıca araştırma
gayreti ve niyeti varsa, her yeni bilimsel gelişme adli tıpta da bir gelişme
olarak kabul edilebilir. Öte yandan görüntüleme teknikleri, bilişim alanındaki
gelişmeler, kimyasal ve toksikolojik incelemelerdeki gelişmeler doğrudan adli
bilimler ve dolayısıyla adli tıp uygulamasına yansımaktadır. Ülkemizde de henüz
oturmuş olmasa da yeni tekniklerin yavaş yavaş adli tıp uygulamasında yerini
bulmakta olduğu söylenebilir. Ancak şuna da dikkat çekmekte yarar var. Yeni
teknolojilerin kullanılması pahalıdır. Adli tıp alanında yapılan yatırımların
bireysel ve kurumsal olarak, maddi anlamda geri dönüşü uzun zaman alır. Ancak
adaletin fiyatı var mıdır? Bir olguda haksızlığın giderilmesi ve ortaya
çıkarılmasının bedeli nedir? Toplumsal huzurun ve güvenliğin bedeli
yatırımların kısa zamanda geri dönmesi ya da dönmemesi ile ölçülebilir mi? Bir
bilim alanının veya bilim adamlarının başarısı günümüzde hem bireysel çaba,
çalışma ve yeteneğe hem de çalışılan konuda alt yapının sağlamlığına, yapılan
yatırımın düzeyine bağlıdır. Daha çok yatırım, daha çok başarı neredeyse koşul
hale gelmiştir. Devlet ve üniversiteler bu alana yeterince yatırım yaparlarsa
hem bu alanın gelişimine hem de adaletin yerini bulmasına katkı sağlamaları
olasıdır.
“Tüm Adli Tıp Raporlarını Bir Kefeye
Koyarak Böyle Bir Değerlendirme Yapılamaz”
Hayatın olağan akışında genellemeleri
tehlikeli bulurum. “Adli tıp raporları güvenilir mi ?” sorusu bir genelleme
içermektedir. Tüm adli tıp raporlarını bir kefeye koyarak böyle bir
değerlendirme yapılamaz. Bir raporun güvenilir olup olmadığını belirleyen çok
çeşitli unsurlar söz konusudur. Bunlar, raporun hangi konuda düzenlendiği,
raporu düzenleyenlerin ne kadar yetkin olduğu, konu hakkında yeterli delilin toplanıp
toplanmadığı, bilimsel verilerle desteklenip desteklenmediği yani rapor
düzenlerken yeterli özenin gösterilip gösterilmediği olarak sıralanabilir. Öte
yandan raporun tam ve doğru olarak düzenlenmesi sadece bilirkişinin çabasıyla
sınırlı değildir. “Mahkeme tarafından olgunun çözümüne yönelik deliller ne
kadar etkili ve yeterli toplandı, yan faktörler ne kadar göz önünde
bulunduruldu, hatta mahkeme doğru soruları sordu mu? Gerçekten bilirkişiden
talep edilen veriler bu olgunun çözümü için gerekli veriler midir yoksa
sıklıkla karşılaştığımız şekilde adet yerini bulsun diye sorulmuş sorular
mıdır?” soruları cevaplanmadan raporun güvenilir olup olmadığını söylemek
zordur. Bir başka unsur da o konuda yeterli bilimsel veri bulunup
bulunmadığıdır. Adli tıp uzmanı bir pazılın parçalarını bir araya getirerek
olayı bilimsel veriler ışığında mahkeme ve ilgili taraflar için anlaşılır
kılmaya çalışmaktadır. Pazılın eksik parçaları bilimsel verilerle tamamlanır.
Ancak eğer bu konuda yeterli bilimsel bilgi birikimi yoksa eksik parça çoksa
olgunun çözümlenmesi ve açıklanması olası değildir. Tüm bu etkenler o raporun
güvenilirliğini etkileyen unsurlardır.
“Asistanlarımızı Sadece Hizmet Görmek
Üzere Değil, Dünyadaki Gelişmeleri Takip Edecek ve Uygulamalarında Gelişmeleri
Gözetebilecek Perspektiften Yetiştirmeliyiz”
Türkiye adli tıp alanında da bazı
konularda dünyanın diğer ülkelerinden hiç de geri değildir hatta boy
ölçüştüğümüz veya onlardan üstün olduğumuz konular da vardır. Bizim en önemli
eksiğimiz diğer pek çok alanda olduğu gibi bu alanda da maddi imkânların,
araştırmalara ayrılan bütçenin yetersizliğidir. Yetişmiş insan gücümüz hızla
artmaktadır. Ancak daha kaliteli insan gücü yetiştirilmesi için bazı bakış
açılarının değiştirilmesi gerekebilir. Örneğin asistanlarımızı sadece hizmet
görmek üzere değil, dünyadaki gelişmeleri takip edecek ve uygulamalarında
gelişmeleri gözetebilecek perspektiften yetiştirmeliyiz. Ancak bu konuda da
sorun sadece adli tıp alanında değildir. Eski ile yeninin çatışması, yerleşmiş
düzenin korunması ile yeniliklerin sürece adapte edilmesi konusunda çatışma
hemen tüm alanlarda gözlenen bir sorundur. Türkiye’de de adli bilimler ve adli
tıp alanında bu yönden çatışma devam etmektedir. Bir grup sadece alışkın
oldukları şablonlarla hareket etmek ve hatta bu şablonlarla rapor hazırlamayı
sürdürmek gayretindedir. Yeniliklerin sürece adapte edilmesine karşıdır.
Genellikle üniversitelerden genç arkadaşlarımız yenilikleri adapte etmek
gayretindedirler.
“En Önemli Unsur Mahkemelerin ve Özellikle
Yüksek Mahkemelerin Bu Konudaki Yaklaşımlarının Değiştirilmesidir”
Burada Yargıtay’ın ve bazı mahkemelerin
hatalı tutumlarına da değinmek gerekir. Onlar da sıklıkla alıştıkları
şablonları aramakta hatta üniversitelerdeki yenilikçi hocalarımız ve
arkadaşlarımıza eski şablonları kullanarak rapor düzenlenmesini
dayatabilmektedirler. Bu hatalı bir yaklaşımdır. Aslında belki de en önemli
unsur mahkemelerin ve özellikle yüksek mahkemelerin bu konudaki yaklaşımlarının
değiştirilmesidir. Çünkü adli hizmetlerin temel alıcısı yargı mekanizmasıdır.
Alıcı daha iyiyi ayırt edebiliyor ve talep ediyorsa hizmet sağlayıcı da
kendisini geliştirmek zorunda kalır. Aksine hizmet talep eden kaliteyi değil,
niceliği ön planda tutuyorsa hizmet sunucusu da bu zorunluluğu
hissetmeyecektir. Türkiye’de bence en önemli sorun, adalet mekanizmasının adli
tıp yapılanmasına yetersiz yaklaşımıdır. Kararlarda delilin önemini farkında
olan ve kararlarını delile dayalı olarak vermek zorunda olduğunu, doğru delile
ancak adli bilimler kanalıyla ulaşılabileceğini içselleştirmiş bir yargı
profiline gereksinim vardır.
“Adli Tıp Kurumu da Dev Bir Organizasyon
Olarak Zor Dönüşmektedir”
Kurumsal yapıların dönüştürülmesi, geliştirilmesi
bireysel dönüşüm ve gelişimin sağlanmasından daha zordur. Adli Tıp Kurumu da
dev bir organizasyon olarak zor dönüşmektedir. Bireysel olarak çok gayretli,
iyi niyetli çabalar ve kişiler şüphesiz vardır. Buna karşın Kurumda,
Üniversitelere nazaran biraz daha konservatif bir yapının varlığı da inkâr
edilemez. Ama zaten üniversitelerin görevi de bu dönüşümü, gelişimi sağlayacak
çalışmaları yapmak, araştırmalardan elde edilen verileri uygulamaya
yönlendirmek değil midir?
Bir başka açıdan da sadece hizmet odaklı
bir yaklaşımla çalışan her arkadaşımız, meslektaşımızın da gelişmeleri takip
etmeleri ve uygulamaya dönüştürmeleri beklenmemelidir. Öte yandan adli tıp
konusu ve çalışma alanı açısından o kadar geniş bir kapsamı vardır ki,
herkesin, her konuda tüm gelişmeleri takip etmesi olanaklı görünmemektedir. Bir
de günlük iş yükünü göz önünde bulundurduğunuz da neredeyse Kurumdaki
meslektaşlarımızın bırakın literatür takibini kıpırdamaya bile olanakları
yoktur.”
“Adaletin Gerçekleşmesine En Çok Yardımcı
Olan Bilim Dalıdır”
Ankara
Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı öğretim üyesi Hamit
Hancı: “Adli tıbbın temel görevi, otopsileri yapmak, ölüm sebeplerini
ve zamanını saptamak adli bir olaya yönelik insan vücudu üzerindeki darp
izlerini belirlemek ve cinsel saldırılarda delil saptamaktır. Otopsi,
yaralanma, cinsel saldırı, ceza sorumluluğu, çocuk istismarı, maluliyet gibi
pek çok konuda Adli Tıp görüş bildiren bir bilirkişilik dalıdır. Adaletin
gerçekleşmesine en çok yardımcı olan bilim dalıdır. Tıbbın diğer dallarından
farklı olarak bir ülkenin güvenlik, asayiş kimi zamanda politik yapısını
ilgilendiren olaylarla iç içe bir bilim dalıdır.
Geniş Yelpaze İçinde Adli Tıp
Adli tıp uzun yıllar otopsi, cinsel saldırı ve darp muayenesi olayı olarak anlaşılmıştır. Oysaki
son yıllarda çok büyük gelişmeler ve ilerlemeler kaydetmiş, birçok bilim
dalıyla ortaklaşa çalışır hale gelmiştir. Adli Tıp çok daha büyük
bir aile olan Adli Bilimlerin bir parçası haline gelmiştir. Adli Bilimler ise;
tıp, fen ve sosyal bilimler alanlarındaki bilgilerin adaletin hizmetine
sunulmasıyla ilgilenen bir daldır. Bu geniş yelpaze içinde Adli Tıp:
Adli Psikiyatri alanında; bir suç işleyen akıl hastasının, o sırada bilincinin
yerinde olup olmadığı ve ceza alıp almayacağı (ceza sorumluluğu) , suç işleyen
çocukların bu suçun farkında olup olmadıkları, kendisine cinsel saldırıda
bulunulan kişinin zeka durumu, haksız bir tahrik sonucunda kişinin
verdiği reaksiyonun cezasına etkisi ile ilgilenirken, Satış, vasiyet, miras
gibi hukuki işlemleri gerçekleştiren kişinin akıl sağlığı yerinde olarak bu
işlemleri gerçekleştirip gerçekleştirmediğini de araştırır.
Adli Entolomoloji, alanında cesedin vücudundaki böcek
ve larvaları incelenerek cesedin ölüm zamanı öldüğü bölge tespiti ile ilgilenir.
Ateşli silah ve patlayıcıların kullanıldığı olaylarda ölüm nedenini ve
orijinini belirleme, çıkan yangınlarda yangın sebeplerinin ve
delillerin tespiti. Çürümüş insan cesedinin bulunabilen kalıntılarından kimlik,
yaş ve cinsiyetinin tayini yöntemleri. Zehirlenmelerde ve narkotik materyalde
inceleme ve tespit yöntemleri Yazı Belge İnceleme, Diş ve dişetlerinden yanmış
cesetlerin kimliğini ya da hangi zehirle zehirlendiği, Yumuşak dokularından
arınmış bir şekilde bulunan bir kafatasının nasıl bir yüze sahip olduğunun adli
büstçülükle araştırılması. Hekimin yasal sorumluluk ve yetkilerinin
irdelenmesi, suça yönelten faktörlerin tespiti, suç işleyen
kişilerin ruhsal çözümlemeleri, çocuk suçluluğuna yol açan etkenler ve önleme
çalışmaları. çocuk istismarı ve ihmali. Trafik kazalarında kazanın nedenini
öğrenmek, kazadaki kusur ve suç unsurlarını bulmak, kusur derecelerini
saptamak. Trafik kazası sonucu yaralanan veya ölenlerde adli muayene ve otopsi,
kimliklendirme, travmatik değişikliklerin lokalizasyonu ile niteliğinin
belirlenmesi, giysiler ve lezyon niteliğinin incelenmesi ile kazadan sorumlu
taşıtın tanımlanması, suç olaylarının bilgisayar yardımıyla canlandırılarak
açıklanması (adli animasyon), cinsel saldırılarda, olayda fiziksel şiddet
kullanıp kullanılmadığı, cinsel ilişkinin gerçekleşip gerçekleşmediği, derecesi
ve sonuçları ve saldırganın kimliği DNA incelemeleri Bilgisayar suçları gibi
pek çok alan artık Adli Tıbbın çalışma alanına girmiştir.
“Üzerinde Hep Baskılar Olan, Bu Uzmanlık Dalını Kimse Kolay Kolay Seçmiyor”
Stresli, üzerinde hep baskılar olan, bu uzmanlık dalını kimse kolay kolay
seçmemektedir. Mesleki Tükenmişlik oranı ile hepatit, tüberküloz gibi bulaşıcı
hastalık oranları diğer alanlara göre yüksektir. Yine de adalete yardımcı
olabilmenin huzuru ve mutluluğu bu yorgunluğu unutturmaktadır.
TATA (Türkiye Adli Tıp Akademisi) İsimli Bir Çalışmamız
Son yıllarda bilirkişilik kurumlarının bağımsız olmadığı iddiaları çok sık
gündeme gelmektedir. Mali açıdan ve atanma açısından bağımsızlığın gerekliliği
yurt dışından ülkemize bilimsel amaçlı ziyarete gelen hukukçular ve adli
bilimciler tarafından çok sık olarak vurgulanmaktadır. Bir tür “tekel” haline
gelmiş olan Adli Tıp Kurumu (ATK), Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis
Laboratuarları Dairesi (KPL) ve Jandarma Kriminal Daire Laboratuarları (JKDB),
Devletin idari yapılanması içerisinde yer alan ve devlet” aygıtının veya
emrinde işlev gören müesseselere dönüşmüşlerdir. Bu nedenle üzerinde çalışma
yaptığımız ve yayınladığımız özerk bilirkişi kurumlarının oluşturulması
gerekmektedir. Bu alanda TATA (Türkiye Adli Tıp Akademisi) isimli bir
çalışmamız ve makalemiz vardır.
Teknik olarak bakıldığında yurt dışındaki pek çok imkan ülkemizde
mevcuttur. Adli Tıp Kurumu gibi Bilirkişilik kurumlarının mali açıdan ve atanma
açısından bağımsız olmaması bile özgürlük açısından düşündürücüdür.
Üniversitelerin tıp fakülteleri adli tıp anabilim dallarında hazırlanan
raporların daha özgürce hazırlandığı söylenebilir. Ancak mahkemeler ve
savcılıklar bir alışkanlık olarak hep Adli Tıp Kurumuna dosyaları göndermeyi
tercih etmekte.
“Büyük Bir Potansiyel Heba Olmakta”
Adli Tıp Kurumu ve Üniversitelerin Adli Tıp Anabilim Dallarını
karşılaştırdığınızda her iki kurumda da Adli Tıp uzmanları benzer raporları
vermekte. Adli Tıp Kurumunun olanca iş yüküne karşın, Hukuk, Üniversite Adli
Tıp Anabilim Dallarındaki öğretim üyesi ve Adli Tıp uzmanlarından yeterince
yaralanmamakta. Büyük bir potansiyel heba olmakta ve dosyalar gecikmekte.”
“Adli Tıp Bilimsel Bilgi Ve Delilleri Değerlendirdiği İçin Raporları da
Objektif ve Güvenlidir”
İstanbul
Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı öğretim
üyesi Prof. Dr. Nevzat Alkan : “Adli tıp, tıp bilgilerini hukuki makamların anlayacağı içerik
ve stilde ortaya koyan bilim alanıdır. Dünya'da yaşanan tüm
gelişmeler günü gününe Türkiye'ye de yansımaktadır. Tıp Bilimindeki her gelişme
adli tıbbın çalışma alanına katkı sağlar. Adli tıbbın her uygulama alanında
dünyada sayısız gelişme yaşanmaktadır. Adli tıp zor bir çalışma
alanıdır. Ama zaten bu alana yönelen kişiler bu zorluğu öngörerek bu alana
yönelirler. O nedenle çalışma koşulları onlara ağır gelmez. Adli tıp bilimsel
bilgi ve delilleri değerlendirdiği için raporları da objektif ve güvenlidir.
Şehir merkezlerinde gelişmiş batı ülkeleri ile es bir uygulama söz
konusudur. Ancak bu bilimsel içerik tüm Anadolu'ya henüz yayılmamıştır.Bu
kişisel bir durumdur. Talimatla rapor hazırlamayı kabul eden kişiler varsa
zaten onlar da sonrasında talimatla rapor yazdık demezler. İnsan kalitesi iyi
ise kişi raporunu özgürce yazar ve bu raporu hazırlarken de bilimsel bilgi ve
delilleri kullanır. Adli Tıp anabilim dalları uygulamada daha az görev aldığı
için iş yükü daha hafiftir. Bu sebeple raporları daha özenli ve daha
ayrıntılıdır.”
“Bir Sigara İzmaritinden Bir Cinayet Çözülebilmektedir”
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi. Adli Tıp Anabilim Dalı öğretim
üyesi Doç. Dr. Osman Celbis : “Hukuk ve tıbbın kesişme noktası olup,
adli soruşturma ve yargı sürecinde bir olayın aydınlatılması, mahkemelerin
teknik konularda bilgi edinerek olayı çözebilmesi için tıbbı ilgilendiren
konularda bilimsel görüş bildiren bir alandır. Tıbbi alanlardaki tüm gelişmeler
adli tıbba yansımaktadır. Bilimsel gelişmeler olayların çözümünde adli tıbbın
kullanımına girebilmektedir. Bir ölümün çözülmesinde cihazların gelişmesiyle
yeni analizler yapılabilmektedir. Adli tıbbın alanlarından olan Adli grafoloji,
toksikoloji, adli antropoloji gibi birçok alanda gelişmeler çok hızlıdır. Bir
sigara izmaritinden bir cinayet çözülebilmektedir.
Adli tıpta çalışanlar Alışarak. İnsan bir döngünün içinde olunca bazen fark
edemiyor. Bir çok fedakarlık yapıyor insan. Yapmazsam “bir katil, bir tecavüzcü
dışarıda elini kolunu sallayarak dolaşır mı” acaba sorusunu insan kendine
sorunca, biraz daha diyor, biraz daha gayret, şunu da yapayım, diyor.
“Adli Rapor Bilimsel Olmak Zorunda”
Adli tıp raporlarının güvenilirliği ile ilgili bir genelleme yapmak doğru
olmaz. En önemlisi ne kadar yeterli esas sorun bu. Bilimsellikten biraz uzak
olabiliyor. Adli rapor bilimsel olmak zorunda. Sonuçlar geleneksel, alışılmış
olanlara göre değil, bilimsel gerekçelere dayanmalı. Ben yeterince bilimsel
olmadığı kanaatindeyim. Yurt dışı ile karşılaştırıldığında durumumuz biraz farklı.
Avrupa Birliği ve ABD'de esas olan hangi kurumdan, üniversiteden çıktığı değil,
bilimsel olup olmadığı ve herhangi bir etki altında kalınmadan düzenlenip
düzenlenmediğidir. Adli Tıp raporlarının özgürce hazırlandığını konusunda
doğrusu bunu bilmek mümkün değil. Ama herkesin paylaştığı endişeleri ben de
taşıyorum.
Adli Tıp Kurumu Rutinle Boğuşmaktan mıdır?
Adli Tıp Kurumu ve Üniversitelerin Adli Tıp Anabilim Dallarını
karşılaştırdığınızda raporlar açısından “Adli tıp kurumu rutinle boğuşmaktan
mıdır”, bilemiyorum bilimsel yenilikleri yakalayamıyor. Raporlarının
gerekçelerinde bilimsel verilere yeterince atıflar bulunmuyor. Adli Tıp
Kurumu'nun raporları dünyadaki benzerleri ile karşılaştırılınca eksiklikler
daha iyi anlaşılabiliyor.”
“Ülkemizde Adli Tıp Hizmetleri Üç Ayrı Kuruluşta Yürütülmektedir”
Cumhuriyet
Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Doç.Dr.
Fatma Yücel Beyaztaş: “Adli tıp; hukukla tıp arasında bir köprü
olup, tıp bilimleri içerisinde yer alan bir bilim dalıdır. Hukukun tıpla ilgili
konularını araştırır. Adli tıp hizmetlerini de içine alan adli olayların
aydınlatılmasında görev alan multidisipliner birimlere de “Adli Bilimler”
denir. Adli Bilimler; tıp bilimleri, fen bilimleri ve sosyal bilimlerin değişik
alanlarındaki profesyonellerin yer aldığı bir üst çalışma alanıdır. Adli tıp
uzmanlığı da adli bilimlerin bünyesinde tıp bilimleri içerisinde bir çalışma
alanıdır.
Bilirkişilik görevini üstlenen Adli Tıp uzmanı dünyadaki bilimsel
ilerlemeleri yakından takip eden, objektif, dürüst, alanındaki tüm ulusal
yapılanmalar ile işbirliğine ve eşgüdüme açık bir kişi olmalıdır. Adli Bilimler
uzmanlığı eğitimi enstitülerde, Adli Tıp uzmanlığı eğitimi ise Adli Tıp Kurumu
ve üniversitelerin Adli Tıp anabilim dallarında verilmektedir. Ülkemizde adli
tıp hizmetleri üç ayrı kuruluşta yürütülmektedir; Adalet Bakanlığı’na bağlı
Adli Tıp Kurumu, Üniversitelerin Tıp Fakültelerine bağlı Adli Tıp Anabilim
Dalları ve Üniversitelere bağlı Adli Tıp Enstitüleri.
“Adli Tıp Kurumu, Çelişkilerin Giderildiği Üst Yapılanmadır”
Adli Tıp Kurumu; merkez ve taşra
örgütlenmesi olarak iki yapıdan oluşmuştur. İstanbul’daki merkez yapılanmasında
Adli Tıp İhtisas Daireleri, Adli Tıp İhtisas Kurulları (altı adet) ve Adli Tıp
Genel Kurulu yer alır. Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu ise tüm ihtisas kurulu
üyelerinin ve Adli Tıp Kurumu Başkanının yer aldığı, çelişkilerin giderildiği
üst yapılanma olup gerekli olduğu hallerde ve yaklaşık ayda bir toplanır. Taşra
yapılanması da adli tıp grup başkanlıkları ve adli tıp şube müdürlüklerinden
oluşmaktadır.
“Bilirkişilik Hizmetlerinin Adli Tıp
Kurumu’ndan Alınması İçin Bazı Düzenlemeler Yapıldı”
Adli Tıp Kurumu’nun ülke içindeki dağılımı
ve teşkilatı başlangıçta ihtiyaca göre düzenlenmiş örnek bir yapılanmadır.
Günümüzde ise adli tıp hizmetlerini yürüten eğitimli adli tıp ve adli bilimler
uzmanı sayısının yetersizliği ve dağılımındaki eksikliği, davaların geç
bitmesine ve adaletin geç tecellisine sebep olmaktadır. Bunu engellemek için
ülkenin diğer bölgelerinde de (en az üç ayrı yerde) Adli Tıp Kurumu’nun merkez
yapılanması gibi teşkilatı sağlanarak kurum merkeziyetçi konumdan kurtarılması
gerekir. Ayrıca Adli Tıp Kurumu, Adalet Bakanlığı’na bağlı resmi bilirkişilik
kurumudur. Yargıtay aracılığıyla da bilirkişilik hizmetlerinin Adli Tıp
Kurumu’ndan alınması için bazı düzenlemeler yapılmıştır. Dünyanın hiçbir
demokratik hukuk devletinde yargılanmanın yapıldığı organla tarafsız bilirkişi
aynı kuruma bağlı olarak çalışmamaktadır. Bu durum bilirkişilik kavramı ve
uygulaması açısından önemli sakıncalar içeren bir durumu göstermektedir. Bir
insan için yaşamsal öneme sahip ve son karar niteliğinde olan bilirkişi
raporlarının düzenlendiği bir kurumun şaibeli ifadelere fırsat vermeden,
bağımsızlığını ve bilimselliğini gözler önüne serecek bir yapıda olmasına izin
verilmelidir.
“Bilirkişilik Kurumları Tarafsız ve Özerk
Bir Yapıya Kavuşturulmalıdır”
Bilirkişilik kurumları tarafsız ve özerk
bir yapıya kavuşturulmalıdır. Uluslararası standartlara uygun eğitim veren
bilimsel ve akademik bir yapılanmaya sahip olmalıdır. Çünkü tıbbın en yetkin ve
karmaşık sorunlarına çözüm beklendiği bir kurumda bilimsel kriterler olmadan
yapılan atamalar siyasi kuşku uyandırır ve adalete gölge düşmesine yol açar.
“Ülkemizde Adli Tıp Dünyadaki Eşleriyle
Rekabet Edebilmesi Ve Eş Seviyede Bilimsel Düzeyde Olabilmesi İçin Uygun
Adımlarla Atılmalıdır”
Üniversiteler yeni bilgi ve teknoloji
üreten araştırma ve eğitim kurumlarıdır. Genç hukukçu ve hekimlerin
yetiştirilmesinde de önemli sorumluluklar taşımaktadırlar. Ülke kaynaklarının
verimli ve dengeli kullanılabilmesi için üniversitelerden ve yetişmiş insan
gücünden yararlanılmalıdır. Adli tıp ve bilirkişilik hizmetlerinde de
üniversitelerden yararlanılması, bilimsel gelişmelerin izlenmesi ve uygulanması
açısından oldukça önemlidir. Dolayısıyla ulusal ve uluslararası düzeyde
üniversiteler ve diğer adli bilim yapılanmaları kolayca işbirliğine girip
eğitim ve araştırma amaçlı çalışmalar için gerekli motivasyon ve destek
sağlanacaktır. Böylece ülkemiz daha çağdaş, akılcı ve işlevsel bir hale gelerek
tüm benzer yapılanmalarla eşgüdümü ve etkinliği sayesinde yürütülen adli tıp
hizmetleri daha dürüst, daha hızlı ve bilimsel olarak hukukun yararına
sunulabilecektir. Ülkemizde adli tıp alanında çalışan profesyoneller dünyadaki
eşleriyle rekabet edebilmesi ve eş seviyede bilimsel düzeyde olabilmesi için
uygun adımlarla atılmalıdır. Adli Bilimler içerisinde kullanılan laboratuarlar özellikle
Adli Tıp Kurumu, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı’na ait
laboratuarlar; gelişen teknolojiye paralel olarak oldukça pahalı ve donanımlı
ekipmana sahip olup, batı ülkelerindeki benzerlerine yakın kapasitede hizmet
vermekte, çalıştırılacak eleman temininde ve eğitiminde objektif esaslara yakın
uygulamalarda bulunmaktadır. Bu alanda teknolojinin gelişimiyle paralel çalışan
adli bilimler laboratuarları ülkemiz adaleti için sevindiricidir.
Meslek Hastalığına Yakalanan Adli Tıp
Uzmanı Sayısı Az Değildir
Bilirkişilik görevi sırasında, özellikle
adli otopsilerin yapıldığı salonlar, çalışanların sağlığına uygun olarak temiz
tutulmalıdır. Ülkemizde otopsi sırasında korunma önlemleri alınmadan kolaylıkla
bulaşan enfeksiyon hastalıkları Tüberküloz, Kırım-Kongo, Hepatit vb. gibi
meslek hastalığına yakalanan adli tıp uzmanı sayısı az değildir. Zor şartlarda
çalışan, her otopsi için ante-mortem (ölüm öncesi) bilgiye sahip olmayan ve
dolayısıyla bir enfeksiyon riskine sahip adli tıp uzmanı ve diğer çalışanların
korunması için gerekli ekipman, salonun havalandırılması için uygun klima,
aydınlatma cihazı vs. sağlanmalıdır. Ayrıca bilirkişilik hizmetlerinin
yürütülmesinde iş barışı ve motivasyon amaçlı özlük hakları desteklenmeli,
verilen emeğin karşılığı ile ekonomik doyum sağlanmalıdır. Adli tıp hizmetleri
genellikle saldırı, darp, yaralama, ölüm gibi trajik olaylardan ibarettir. Bu
işle uğraşanlarda ‘‘empati’’ beklenen bir durum olup, gelişme ihtimali yüksek
duygusal çöküntünün adli tıp çalışanlarına manevi zarar vermesine, derin
yaralar açmasına izin vermeden belli periyotlarla çalışanlara psikolojik destek
verilmelidir.”
“Adli Tıp bilim ve Tıbbın Yerleşik Kuralları, İmkan ve Deneyimlerinden
Yararlanarak Doğruyu ve Gerçeği Arama Sanatıdır”
Pamukkale
Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Kemalettin
Acar : “Adli Tıp hukuk ve adalet sisteminin tıbbi bilgi ve birikime ihtiyaç duyduğu
her durumda devreye girerek, bu ihtiyacı bilimsel, sistematik ve doğru şekilde
gideren tıp disiplinidir. Ancak bu bilgilenme ihtiyacı her zaman doğrudan tıp
alanının içinde olmayabilmektedir. Bu nedenle artık temel çerçeveyi ve çıkış
noktasını Adli Tıp teşkil etmekle birlikte, günümüzde diğer pek çok bilim
dalının da içinde olduğu Adli Bilimler kavramı yerleşmiştir. Benim kişisel
olarak Adli Tıp için yaptığım tanım ise; Adli Tıp bilim ve tıbbın yerleşik
kuralları, imkan ve deneyimlerinden yararlanarak doğruyu ve gerçeği arama
sanatıdır. Sanattır; çünkü dikkat, beceri, merak, iletişim gibi uygulayıcısının
birçok bireysel özelliklerine göre başarı ve sonuç değişebilmektedir. Doğruyu
ve gerçeği arar; çünkü olgularımızın hemen hemen hepsinde ortada cevabı
bilinmeyen bir soru vardır ve bizden o soruya cevap aramamız beklenmektedir. Bu
doğruya her zaman mutlak olarak ulaşmak mümkün olmayabilir, ancak iyi bir adli
tıp uzmanı gereken çabayı her zaman göstermeli, mutlak doğruya ulaşamasa bile
bu yolda sistematik ve bilimsel bir yol izleyerek bulgularını adli makamlar ile
paylaşmalıdır.
“Kan Lekesi Model Analizi”
Adli tıp ve Adli Bilimler son yıllarda hızla gelişmekte ve ilerlemektedir.
Çünkü bilim ve teknolojideki tüm yenilikler adli bilimlere yansımakta, bu
sayede geçmişte ortaya çıkarılamayan bir çok bulgu yeni teknik ve imkanlarla
kolaylıkla saptanabilmektedir. İmmünoloji, toksikoloji, biyokimya,
histopatoloji, radyoloji, nükleer tıp, nöropsikiyatri, biyofizik, mikrobiyoloji
gibi pek çok tıp disiplinindeki güncel gelişmeler Adli Tıp uygulamalarına da
doğrudan yansımakta ve bu alanda dev adımlarla ilerleme sağlanmaktadır. Artık
ölüm zamanı tayininde farklı türde mikroorganizmalardan, bazı elektro-fiziksel
ölçüm yöntemlerine ya da stereolojik hücre sayım metotlarına kadar yüzlerce
değişik teknik kullanılabilmektedir. Bunun yanında olay yeri incelemelerinde
gözle görülemeyen yüzlerce delil görülebilir hale getirilmekte, maktul ya da
failin silah tutan eline sıkılan bir spreyle silah kabzasının izi bile aynı
şekliyle görünür hale getirilebilmektedir. Bunların dışında “Kan Lekesi Model
Analizi” adı verilen yöntemle olay yerinde bulunan kan lekeleri şekil,
yerleşim, dağılım ve büyüklük gibi özelliklerinin incelenmesiyle, lekeyi
oluşturan kandamlalarının fiziksel özellikleri, darbe sayısı ve yerleri,
açıları gibi önemli hususlarda bilgi sahibi olunabilmektedir. Histopatolojide
sağlanan ilerlemeler, immün boyaların kullanıma girmesi adli tıbbı doğrudan
etkilemiş, önceki yıllarda görülemeyen pek çok hücresel değişimler artık
rahatça ortaya konur olmuştur. Biyokimyadaki gelişmeler ise işimizi son derece
kolaylaştırmakta, vücut sıvılarındaki bazı markırların varlığını ya da düzeyini
saptayarak daha önce muamma olan bazı durumların postmortem belirlenmesini sağlamaktadır. Özetle gerek tıpta ve gerekse tüm bilim
alanlarında kaydedilen her türlü gelişme adli bilimler alanına, dolayısıyla
adaletin tesisine önemli katkı sağlamaktadır.
“Bu Alanı Sevmenin Yolu Bilimsel Merak Duygusunu Ve İlk Günkü Heyecanı Hiç
Kaybetmemektir”
Adli Tıpta çalışmanın zor ve meşakkatli bir iş olduğu ortadadır.
Çalışanların iş doyumları çok yetersiz olduğu gibi meslekte tükenmişlik
oranları da son derece yüksektir. Bu nedenle Adli Tıp çalışanlarının bu
alandaki güçlüklere kolayca dayandıkları söylenemez. Bununla birlikte bu alanda
çalışırken oluşan zararları minimize etmek için gerekli koşullar kanaatimce;
birincisi mesleği kesinlikle çok sevmektir. Bu alanda istemeyerek çalışan
kişilerin çok daha fazla yıpranacağı kesinlikle aşikardır. Bu alanı sevmenin
yolu ve tılsımı ise bilimsel merak duygusunu ve ilk günkü heyecanı hiç kaybetmemektir.
İkincisi de olgulara müdahale ederken empati ile transpozisyonu birbirine
karıştırmamaktır. Yani karşımızdaki kişinin neler hissettiğini anlamaya
çalışmalı, ancak onun hissettiği acı ve üzüntüyü kendimize yansıtmamalıyız.
Bunun kolay yolu ise her olguyu bilimsel bir bulmaca olarak görmek olabilir.
Adli Tıp çalışanlarının iş koşullarının ve statülerinin özenle ele alınıp
iyileştirilmesi özellikle pek çok genç arkadaşımızın görev almak istediği bu
alanın geleceği açısından hayati önem taşımaktadır.
“Batı Avrupa Ülkeleri, Kuzey Amerika Ülkeleri, Avustralya, Japonya, Güney
Kore, Çin Gibi Ülkelerde Adli Bilimler Üst Düzeyde Gelişmiş Durumda”
Adli Tıp raporları güvenilirliği bilirkişiliğin doğasında aramak gerekir.
Neticede herkes tarafından kabul edilen, bilimsel olarak doğruluğu kanıtlanmış,
ispatlanabilir, tekrarlanabilir ve doğrulanabilir konularda herkesten aykırı
düşünen bir bilirkişi yanlış yapıyor demektir. Ancak kişisel kanaatin söz
konusu olduğu durumlarla ilgili raporlarda, bilirkişilerin kişisel yorum
farklılıklarının olabileceğinin baştan kabulü ve bilinmesi gerekir. Nasıl ki
ağır ceza mahkemelerinde, Yargıtay ve Danıştay Genel Kurulunda, hatta Anayasa
Mahkemesinde bile kararlar sıklıkla oy birliği ile değil, oy çokluğu ile
alınıyorsa, adli raporlarda da görüş farklılıklarının olması kaçınılmazdır.
Yurtdışında bilhassa Batı Avrupa ülkeleri, Kuzey Amerika ülkeleri, Avustralya,
Japonya, Güney Kore, Çin gibi ülkelerde Adli Bilimler üst düzeyde gelişmiş
durumdadır. Bununla birlikte kişisel gelişim, bilgi birikimi, tecrübe ve
bilimsel araştırma kapasitesi yönünden bu ülkelerden önemli farklılığımız
olduğunu düşünmüyorum. Belki yapısal ve sisteme bağlı eksiklik veya
yanlışlıklarımızın varlığından bahsedilebilir, ancak bunların da kendimizi daha
iyi ve daha topluca ifade edebildiğimizde ve yaptığımız işin gerçek değeri
biraz daha anlaşıldığında hızla düzeleceği konusunda son derece iyimserim.
İstanbul Protokolü
Kendi bölgemde bugüne kadar binlerce otopsi yaptım, on binlerce rapor
düzenledim. Bu olguların hiçbirisinde kararımı etkilemeye yönelik kötü niyetli
bir müdahale ile karşılaşmadım. Ender sayıda olguda konunun niteliğini ve
derinliğini bilmemekten kaynaklanan, baskı olarak adlandırılamayacak küçük
etkileme girişimleri olduğu vakidir, ancak bunun raporlarımızı etkilemesi söz
konusu bile olamaz. Tüm ülkedeki durumu mutlak doğrulukta bilemem, ancak şahsi
kanaatim ülkemizde Adli Tıp raporlarına sistematik bir etki ve baskı
varlığından bahsedilemeyeceğidir. Örneğin insan hakları ihlallerinin etkin
şekilde soruşturulması amacıyla Birleşmiş Milletler resmi belgesi olarak
düzenlenen ve bu konuda pek çok kesim için bir kılavuz niteliği taşıyan
İstanbul Protokolü fikri ülkemizde doğmuş. Pek çok meslektaşımızın da doğrudan
katkılarıyla şekillenmiş ve halen tüm meslektaşlarımız ve süreçte rol alan
diğer tüm meslek grupları tarafından kullanılmaktadır. Elbette en iyi yasal
düzenleme bile, yanlış ellerde yanlış sonuçlara neden olup, yanlış amaçlarla
kullanılabilir. Önemli olan bu yanlışlıkların farkında olmamız ve iyileştirme
yolunda çabalarımızı eksik etmememizdir.
“Adli Tıp Kurumunun Çok Fazla Sayıda Rapor Düzenleyerek Üniversitelerle
Nicel Bir Fark Oluşturduğunu Kabul Etmek Gerekir”
Öncelikle Adli Tıp Kurumunun çok fazla sayıda rapor düzenleyerek
üniversitelerle nicel bir fark oluşturduğunu kabul etmek gerekir. Ancak bu
sayıya ulaşılmasında yine üniversitelerin katkısını göz ardı etmemeliyiz. Çünkü
halen Adli Tıp Kurumu’nda ek görevli olarak çalışan çok sayıda üniversite
öğretim üyesi mevcuttur, bilhassa ihtisas kurulları önemli ölçüde bu hocaların
katkıları ile görev yapmaktadır. Adli Tıp Kurumu ile üniversite anabilim
dalları arasındaki en önemli fark Adli Tıp Kurumu’nun yasal düzenleme ile
belirlenmiş yapısından kaynaklanan ve farklı dallarda uzmanların ortak
kurullarda görüşmeleri ve oylayarak karara varmaları ile sağlanan rapor
düzenleme usulüdür. Üniversite Anabilim Dallarında ise olgu ilgili dallarda
konsülte edildikten sonra Adli Tıp Anabilim Dalı ve ilgili dal uzmanının ortak
imzaladığı raporlar hazırlanmaktadır. Kanaatimce adli tıp uzmanlarını Adli Tıp
Kurumu yada üniversite diye ayırmadan tek bir içerikte toplayan ve çalışma
koşullarını düzenleyen, işbirliğini artırıcı yeni bir yasal düzenlemeye ihtiyaç
vardır.”
Yorumlar