Ana içeriğe atla

BİLİM VE DÜZMECE BİLİM


Bilgi patlaması yaşanan günümüzde sürekli bilimsel olduğu söylenen birçok çalışma anlatılıyor ancak bunların doğruluğu üzerinde durulmuyor. Bilimsellik çerçevesinin iyi çizilmesi gerektiğini belirten Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Seyhan Çenetoğlu, Sağlık Dergisi’ne bilim ile düzmece bilimin ayrılması hakkında çok özel bilgiler verdi.

Bilimin temel nitelikleri;  bulgularının gözlemlenebilir, ölçülebilir olmasının yanında en temel özelliği herkes tarafından tekrarlanabilir olması, diğer bir deyişle kimsenin tekelinde olmaması ve Karl Popper'in tanımıyla "yanlışlanabilir" olmasıdır. Scientism ise dilimize "bilimcilik" veya "düzmece bilim" olarak çevrilebilir. Bu bağlamda geçimini bilim yaparak kazananlar "bilimden geçinenler", düzmece bilim veya bilimcilikten kazananlar ise "bilimsel geçinenler" olarak da tanımlanabilir. 

“Ya Yayın Yaparsın Ya Da Atılırsın”
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Seyhan Çenetoğlu ile bilimsellik ve bilimsel geçinenler üzerine Sağlık Dergisi’ne çarpıcı açıklamalarda bulundu: “Miami Üniversitesi Felsefe ve Hukuk Profesörü Susan Haack’ın 1997 yılında yazdığı “Science, Scientism and Anti-Science  in the Age of Preposterism” başlıklı  makale  “Bilim ve Düzmece Bilim” başlıklı bu yazının temel esin kaynaklarından biridir. Başlığında yer alan “preposterism” sözcüğünün pek çoğunuza yabancı bir sözcük olduğundan eminim. Dilimize "tersine önceleme" olarak çevrilebilir. Bu yeni felsefi kavramın kökeni özellikle 1990'lı yıllarda Amerika'da üniversitelerde özellikle sosyal bilimler alanında, 2000'li yıllarda ise temel bilimler alanında akademik hiyerarşide yer alabilmek, rekabet etmek veya yerinde kalabilmek için zorunlu bir şart olarak ortaya konulan "Publish or Perish" ya da “ya yayın yaparsın ya da atılırsın”  düsturudur.

"Araştırma Yaparak Yaşamak" Yerine  "Yaşamak İçin Araştırma Yapmak"
Bilgi patlamasına yol açacağına inanılarak ortaya atılan bu ilke ile "tersine öncelenme" yapılmış ve bir bilim adamı için "Araştırma yaparak yaşamak" yerine  "Yaşamak için araştırma yapmak" ilkesi öncellenmiştir. Ancak bu düstur zamanla bilim adamlarının hem akademik ikbal, hem de bilimsel araştırmalarına parasal kaynak sağlayabilmek için etik olmayan yollara başvurarak masa başı yayıncılık, sonu önceden belli olan araştırmalar yapma ve yayınlamasına yol açmış ve literatürün çok sayıda gerçekten bilgiye dönük olmayan düzmece bilimsel makaleyle dolmasıyla sonuçlanmıştır.  
Özellikle 20.yy'ın sonu ile içinde bulunduğumuz 21.yy başında teknolojideki baş döndürücü gelişmelere paralel olarak gerçek bilimden uzaklaşılarak, insanların çeşitli tutku ve zafiyetleri de kullanılarak yaşamın her alanında özellikle de sağlık alanında bilimsellik kisvesi altında “bilimcilik” ya da “düzmece bilimsel” faaliyet ve uygulamalarında bir patlama yaşanmaktadır.

İnsanların Çoğunun Zihinsel Yapısı Mucizelere İnanmaya Yatkın
İnsanların çoğunun zihinsel yapısı mesleki profesyonellerde dahil olmak üzere mucizelere inanmaya ve kolayca telkin almaya yatkındır. İnsanların bu zihinsel zafiyeti tarih boyunca olduğu gibi günümüzde de hangi meslekten olursa olsunlar, ya bu gibi iyi niyetli hayalperestler veya kötü amaçlı şarlatan ya da her ikisi tarafından giderek artan oranda kullanılmaktadır. Zaten dolandırıcılığın da ilk kuralı “kurbanının önce aklını al sonra parası kendiliğinden gelir” olarak özetlenebilir. İngilizce'de quack, hoax, fraud, bogus, mumbo jumbo gibi sözcüklerle anılan bu eylemler

Düzmece Bilim’in 7 Temel Kuşkulu Belirtisi
"Bilimsel geçinen" bu kişilerin eylemlerini tanımlayıcı sözcüklerdir. Günümüzde çok ciddi bir etik ve yasal sorun haline gelen bu gibi kişiler ve uygulamalarıyla baş etmek neredeyse imkansız hale gelmiştir. Özellikle A.B.D.de çok yaygın olan bu gibi eylemlerde hukukçulara yol göstermek üzere hazırlanmış Düzmece Bilim’in 7 temel kuşkulu belirtisi başlıklı makalenin ana başlıkları şöyle özetlenebilir.
1-   Buluş sahibinin, iddiasını önce akademik ve bilimsel ortamlarda tartışmak ve yayınlamak yerine doğrudan yazılı ve görsel medya (gazete,TV,internet) kanalıyla duyuruyor olması,
2-   Buluş sahibinin, sıklıkla buluşu nedeniyle çıkarı zedelenen bazı egemen güçler tarafından engellendiği iddiasında olması
3-   Buluş sahibinin buluşunun yararlarına ait yeterli bilimsel verinin hemen her zaman yetersiz olması,
4-   Mucize etkili buluşa ait ileri sürülen bilimsel kanıtların sadece kullanıcı memnuniyetine dayalı bireysel tavsiye beyanlarına dayanması, (hatta noter tasdikli olursa daha inandırıcı olur)
5-   Buluş sahibinin buluşunun etki mekanizmasını binlerce yıldır süregelen kadim bir inanca bağlı tedavi yöntemine dayandırması,
6-   Buluş sahibinin buluşunu araştırma ve geliştirme çalışmalarını gizli bir yerde tek başına gerçekleştirdiği iddiasında olması,
7-   Buluş sahibinin buluşunun etki mekanizmasını, bilimin henüz açıklayamadığını iddia edilen yeni doğa yasaları! ile açıklaması ("Bilim dünyası açıklayamıyor, sırrı çözülemiyor" diye yayınlanan reklam ve mesnetsiz haberlerde olduğu gibi)

Alternatif Tıp Dünya Ticaretinde 2. Sırada
Gün geçmiyor ki yazılı ve görsel basında, estetik ve güzellik fuarlarında, anti-aging kongrelerinde çocukluğumuzda okuduğumuz bir çizgi roman olan Tommiks adlı dergideki bir roman kahramanı Dr.Sallaso’nun her derde deva mucize iksiri gibi bir ürünün pazarlaması yapılmasın. Bunlar arasında; zayıflatıcı sabunlar ve bantlar, mucize etkili kırışıklık ve selülit kremleri, yosun hapları, soya yağı enjeksiyonları, gebelik hormonu enjeksiyonları, rahmetli Barış Manço’nun “nane limon kabuğu” başlıklı şarkısındaki gibi iki tutam ondan üç tutam bundan tarzı hazırlanan büyülü mezoterapi reçeteleri, oksi-terapi, ozon-terapi, gazoz gazı (CO2) enjeksiyonları,hologramlı denge bileklikleri, ayurveda rejimleri ve çeşitli geleneksel kadim alternatif tıp ve daha niceleri sayılabilir. Ancak daha da şaşırtıcı olan taraf ise akıl ve bilgi çağı denilen 21.yy.da bu ürünlere ve uygulamalara olan talebin fazlalığı ve bu sektörün dünya ticaretindeki payının dünya silah ticaretinde dönen toplam paradan sonra 2. sırada geldiğidir.

Dorian Gray Sendromu’na Yakalanmış İnsanlar
Peki neden insanlar çıldırmış gibi bu gibi görünürde işe yararmış gibi görünen veya gösterilen işlemlere bu kadar çok para harcamaktadırlar? İnsanların çoğunun zihinsel yapısı mucizelere inanmaya ve kolayca telkin almaya yatkın olduğu için mi? Medyanın büyük paraların döndüğü reklam silahı ile primer narsistik duyguları da azdırılarak Dorian Gray Sendromu’ na yakalanmış insanlar arasında yarattığı kitle histerisi nedeniyle mi? Ya aynı medyanın yarattığı veya onu kullanan meslek profesyonellerinin primer narsistik duyguları körüklenerek oluşturulan Mesih Kompleksi ve sonucu davranışlarda bulunan ve cemaatini Dorian Gray Sendromu’na yakalanmış insanların oluşturduğu Medikal Mesihlere veya ben yapmazsam başkaları nasıl olsa yapacak mantığıyla bu Mesihlerin Havari’liğine özenenlere ne demeli?  Yoksa bu gibi işlemler gerçekten yararlı da birçoğumuz septik bir zihin yapısının mı esiri olduğumuz için Mesihler arasına katılmıyoruz? Eğer hiçbir yararı yoksa, öyleyse neden işe yarar olarak algılanmaktadır ve her zaman bu kitlesel histeriye katılan insanların sayısı sürekli artmaktadır. İşe yaramaz teknolojileri ve tedavileri geliştiren şarlatanları besleyen sorunun nedenlerine dair bu soruların cevabı 

  • Toplumsal olarak eleştirel ve bilimsel şüpheye dayalı bir zihin yapısının eksikliği,
  • Toplumsal olarak büyü ve benzeri doğaüstü inançlara yatkınlık,
  • Bilime değil de mucize vaat eden şarlatanlara aşırı güvenme,
  • Bireysel çaresizlik ve umutsuzluk içinde arayış içinde olmak,
  • Bilimden beklediğini bulamayanların, bilimsel yöntemlere yabancılaşıp mucize vadeden doğal olduğu ve hiçbir yan etkisi olmadığı iddia edilen yöntemlere yönelmesi.

“Cüzdanı ile Bilimsel Vicdanı Arasında Kalmak”
Bazı Tıp Mesleği Mensupları özellikle profesör gibi akademik ünvana sahip olanlar da dahil olmak üzere neden düzmece bilimsel yöntemlere ve alavere-dalavere işlemlere yönelmektedirler. Kanımca birçoğu “Cüzdanı ile Bilimsel Vicdanı” arasındaki ikileme sıkışıp kalmakta ve düzmece bilimin dayanılmaz çekiciliğine kapılmakta ve sayıları da giderek artmaktadır. Sağlık alanında çalışan çeşitli profesyonellerin neden bazen düzmece tedavilere yöneldiklerinin diğer nedenleri ise:

·         Günlük iş hayatının tekdüzeliği ve sıkıcılığından bunalmış olanlarda düzmece bilimin cazip söylemlerinin uyandırdığı heyecan ve değişiklik duygusu uyandırmak.
·         Hekim ve hekim dışı bazı sağlık çalışanlarının toplumda hak ettikleri saygıyı görmedikleri kaygısıyla, yetenekleriyle ilgili sahip olmadıkları ölçüsüz sıra dışı iddialarda bulunması,--bu tipler çoğunlukla görsel medyanın en rağbet ettikleri sağlık guruları olarak karşımıza çıkarlar.
·         Biyolojik olayların doğaüstü güçler tarafından yönetildiği inancına dayalı tedavi biçimlerine inanma ve kayma yatkınlıklarına sahip olmaları.
·         Bilimsel tedavi yöntemlerinin arkasında mutlaka bir komplo teorisi olduğunu düşünen hastalık derecesinde kuşkucu bir zihin yapısına sahip olması.
·         Ölümcül hastalığı olan hastaların tedavisiyle uğraşan sağlık çalışanlarının yaptıkları tedavinin yetersizliği ve yarattığı olumsuzluklar karşısında yaşadıkları ölüm gerçeğinin kendilerinde yarattığı ağır ruhsal baskı.
·         Bireysel batıl inançların mesleki bilimsel düşünce ve gerçeklerin önüne geçmesi.
·         Para kazanma hırsı ve açgözlülüğün mesleki ve ahlaki değerlerin üstüne çıkması.
·         Kendini aşırı beğenmişlik duygusundan doğan Mesih Kompleksi ile çaresizlik içindeki hastalara hükmetmekten zevk alma ve onları kötüye kullanma eğilimi.
·         Hastalık derecesinde karakter bozukluğuna sahip olması.
·         Yaşanılan sosyal bir olayın yarattığı (boşanma, ölümcül hastalık, ölüm gibi) ağır bir ruhsal travma nedeniyle ortaya çıkan kişilik sapması.

Düzmece Tedavilerin Mucizevi Olarak İşe Yarıyormuş gibi Algılanması
Düzmece tedavilerin mucizevi olarak işe yarıyormuş gibi algılanmalarının nedenleri ise şöyle; 
·         Söz konusu hastalık, doğal süreci gereği zaten belli bir sürede kendiliğinden iyileşecektir. Birçok hastalık dönemsel olarak artma-azalma veya çıkış-iniş şeklinde döngüsel olduğundan zaten kendiliğinden iyileşecektir.
·         Düzmece tedavi hastalığın iniş veya azalma döneminde eşzamanlı uygulandığında, ortaya çıkan iyileşme mucizevi olarak algılanır. 
·         Tedavinin gerçekte hiçbir etkisi olmasa da bir kısım hastada, plasebo (muska) etkisi ile geçici olarak psikolojik iyileşme duygusu yaratır.
·         Hasta hem bilimsel tedavi hem de düzmece(alternatif) tedaviyi birlikte uyguladığında ortaya çıkan iyileşmenin daha ziyade düzmece tedaviden ileri geldiğini düşünür.
·         Hastalığın bilimsel tanısı ve seyri hakkında yanlışlık yapılmış olabilir. -(aslında hastanın zaten önemsiz geçici başka bir rahatsızlığı vardır)
·         Hastanın ruhsal durumunda ortaya çıkan geçici rahatlama ve iyilik hali gerçek tedavi olarak algılanabilir.
·         Hastanın aşırı psikolojik ihtiyaç ve beklentilerinin yarattığı düşünce, eylem ve algı yanılgısı.    

“Bu Cihazların Etkileri Üzerinde Literatürde Yer Alan Hiçbir Ciddi Bilimsel Çalışma Yok”
Özellikle 20.yy'ın sonu ile içinde bulunduğumuz 21.yy başında teknolojideki baş döndürücü gelişmelere paralel olarak, maddesel dünyanın ve küreselleşmenin de ahlâk anlayışı içinde,  yaşamın her alanında özellikle de sağlık alanında (buna branşımız da dahil)  bilimsellik kisvesi altında, batı teknolojisi ile mistik nitelikli uzak doğu felsefelerinin  (Yin&Yang dengesi, chi kung veya qi gong ve Reiki gibi kozmik yaşam enerjisi tedavisi, Kundalini’yi veya Psi’yi uyarmak, tıkalı biyoenerji kanallarını açmak, biyorezonans gibi) birleştirilmesi ile üretildiği ileri sürülen “düzmece bilim”sel etkili birçok bol düğmeli, bol ışıklı, bol kablolu ve farklı amaçlar için değiştirilebilir çeşit çeşit uygulama uçları bulunan ve hatta en ileri bilgisayar teknolojisi ile donatıldığı iddia edilen ve her derde deva tanı ve tedavi cihazlarının abartılı reklamı yapılıyor.  Gün geçmiyor ki yazılı ve görsel basında, estetik ve güzellik fuarlarında, anti-aging kongrelerindeki teşhir salonlarında benzeri cihazlar pazarlanmasın. Örnek olarak, tek seansta sigara bıraktırıldığı iddia edilen lazer ışınlı ve/veya biyorezonans etkili cihazlar, kişinin bilinçaltında “yeni bir hayata/bedene doğuş” algısı da  yaratmayı amaçlayan tabut görünümlü infrared ışınlı ve ozon gazlı sauna cihazları, biyorezonans ile çalıştığı ileri sürülen  neredeyse her derde deva çeşitli bilgisayarlı cihazlar  ve Estetik Güzellik Merkezlerinde kullanılan elektromiyolifting, zayıflatma amaçlı elektronik kontrollü pasif eksersiz, iontophoresis etkili ozon ve oksijendirme, laser akupunktur ve benzeri birçok cihaz sayılabilir. Bu cihazların etkileri üzerinde literatürde yer alan hiçbir ciddi bilimsel çalışma olmadığı gibi, sadece bilimsel terminoloji kullanılarak ve üzerinde uygulanan bazı ünlü ya da ünsüz kişilerin aldatıldıkları halde sanki işe yararmış gibi “ben yaptırdım oldu” şeklindeki kişisel beyanları da kullanılarak medyanın reklam gücüyle önce hastalar üzerinden talep patlaması ile geniş bir tüketici kitlesi oluşturulmakta, daha sonra ise ilgili meslek profesyonelleri üzerine hastalar tarafından yapılan baskılar sonucu profesyonellere pazarlanıyor. Bazı meslektaşlarımız tarafından bile bu cihazlara milyon dolarlık yatırımlar yapılıyor. Aslında bu işten en fazla yararı sağlayanlar bu cihazları satanlar ve bu cihazları alarak kullananlardır. Bu cihazların uygulanan kişilere hiçbir nesnel yararı olmadığı halde işe yararmış gibi algılanmalarının en önemli nedeni psikolojik olarak plasebo (muska etkisi) etkisi göstermesidir. Bu nedenle bu tip teknolojik aygıtları ben “Tekno-Muska” olarak nitelendirmekteyim.

“Düzmece Tıbbi Cihazlar”
İnternette museumofquackery.com adresindeki Museum of Questionable Medical Devices’ da tarih boyunca satılan birçok tekno-muskayı görebilirsiniz. Günümüzde sayıları giderek artan ve özellikle zayıflama, estetik ve güzellik alanında pazarlaması yapılan bu cihazları alırken adresteki Düzmece Tıbbi Cihazlar müzesinin kurucusu Bob McCoy’un  “Düzmece bir cihazın belirtileri” başlıklı yazısında belirtilen noktalar şunlardır: 
·          Bilim tarafından bilinmeyen ve henüz açıklanamayan enerji biçimlerini kullanarak tedavi ettiği ileri sürülüyorsa,
·          Kilometrelerce uzaktaki kişilerin bile hastalığını teşhis ve tedavi edebileceği iddia ediliyorsa,
·          Anlaşılması güç ama aynı zamanda bilimsel yabancı sözcük ve terimlerle betimlenen bir adı varsa,
·          Aslında hiç tanınmadığı halde “dünyaca meşhur” biri tarafından icat edildiği ileri sürülüyorsa,
·          Görünüşte hiçbir amaca hizmet etmeyen parlak ışıklar saçan çok sayıda lambaları varsa,
·          Belirli bir amaca hizmet etmeyen birçok düğme ve göstergeleri varsa,
·          Sadece insan bedenini sarsarak, titreterek, ovalayarak, elektrik şokları vererek ve ısıtarak abartılı tedavi iddialarında bulunuyorsa,
·          Tedavi etmediği neredeyse hiçbir hastalık olmadığı diğer bir deyişle- her derde deva- olduğu iddia ediliyorsa,
·          Sadece internet siparişi, kapıda ödemeli posta gönderisi veya özel bir satış noktasından satın alınabiliyorsa,
·          Ruhsatlı ve bilimsel kurallara uygun çalışan herhangi bir hekim muayenesinde hiçbir şekilde mevcut değilse,
·          Üreticisi bile aletin nasıl çalıştığı ve tam olarak nasıl etkili olduğunu tam açıklayamıyorsa,
·         Sonuç almak için hastanın mutlaka özellikle belli bir yöne doğru yönelmesi veya cihazı sadece sıra dışı zamanlarda kullanması şartı isteniyorsa,
·         Hiçbir rahatsızlığınız olmasa bile düzenli olarak kullanmanız gerektiği öneriliyorsa,
·         Cihazın Amerikan İlaç ve Gıda Teşkilatı tarafından kullanılması, satılması ve reklamının yapılması yasaklanmışsa.
Mucize etkili çeşitli buluşların yararlarına ait ileri sürülen bilimsel kanıtlar çoğunlukla sadece kullanıcı memnuniyetine dayalı ve noter tasdikli bireysel tavsiye beyanlarına dayanmakta olup; kaç kişinin bu cihazlardan hiçbir yarar görmediğine ise hiç değinilmemektedir. Unutmamalı ki bozuk saat bile günde iki kere zamanı doğru gösterir.”

KAYNAKÇA:

2-   http://www.baskent.edu.tr/~zuyen/articles/fenomen.html  - Sahte Bilim, Fenomen ve Eleştirel Düşün-me. Zühal Yeniçeri
3-   http://www.ulakbim.gov.tr/dokumanlar/sempozyum3/016_dogan.pdf -Sahte Bilimlerin Çekiciliği Altında Bilimsel Araştırma ve Eleştirel Düşünme, Doğan Kökdemir.
5-   Bilim ve Şarlatanlık- Hüseyin Batuhan, Bulut Yayınları
6-    museumofquackery.com

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

TIBBIN DUAYENLERİ: HASAN BİRİ

Yüz üzerinde yayını bulunan kısa bir süre önce Koru Hastanesi’ni açan ve devamında uluslararası alanda başarılara imza atacak üniversite kurmayı hedefleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, iletişimle birlikte sosyal sorumluluk projeleri düzenlemesinin yaşam felsefesi haline gelişini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. “İyi hekim iyi empati yapan hekimdir” sözüyle hekimlik mesleğinin doğru iletişimden geçtiğini kaydeden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, Akademik ve etik kurallarla çalışan Koru Hastanesi’nin ileride uluslararası başarılara imza atacak üniversite olacağını belirtti. Prof. Dr. Biri, tıptaki her türlü gelişmeyi takip ederek, sağlık sektörünün ihtiyaçlarını gören ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekçi politikalarla büyümeyi hedefleyen bir sağlık kuruluşu olmayı hedeflediklerini söyledi. Kendi ağzından hayatını ve çalışmalarını dile ge