Ana içeriğe atla

TIBBIN DUAYENLERİ: AYHAN OKÇUOĞLU ÇAVDAR


Türkiye’nin ilk Pediatrik Onkoloğu ve Hematoloğu olan, alanında çok sayıda araştırma yayınları ve 326’sı ingilizce olmak üzere toplam 439 yayını bulunan, Türk Hematoloji Cemiyeti kurucusu, Internasyonal Pediatrik Onkoloji Derneği (SIOP) ve “Amerikan Pediatrik Hematoloji-Onkoloji Derneği”ne (ASPHO) Türkiye’den seçilen ilk üye, Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Kurucu üyesi ve seçimle gelen İlk başkanı olmasının yanında daha birçok çalışmaya imza atan Prof. Dr. Ayhan Okçuoğlu Çavdar, Türkiye’de ilk olan buluşları, çalışma ekibinde “ben” yerine her zaman ekip ruhunu taşıyan “biz” düşüncesini, araştırmalarını ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı.

Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Kurucu üyelerinden biri ve İlk başkanı aynı zamanda Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Onkoloji-Hematoloji Yan Dal kurucusu ve ilk başkanı Prof. Dr. Ayhan Okçuoğlu Çavdar, ülkesinin adını duyurma çabası ve araştırmaya verdiği önemi kurduğu kurumlarla gösteriyor. Sorgulamayı seven mizacı, özgürce düşünmek ve gerektiğinde tartışarak insanlara yararlı olmayı istemesinden geldiğini Sağlık Dergisi’ne anlatan Prof. Dr. Çavdar, akademik çalışmalarda “ekip” olmanın gerekliliği inancını sık sık vurguluyor. Ülkemizde çocuk onkolojisinin kurucusu olan Prof. Dr. Çavdar, çalışmalarına kaliteli zaman ayırdığını ve hastaların kendisi için çok önemli olduğunu söylüyor. Sorulara karşı kendi ağzından çok yönlü başarılarını, hayatını ve yaşadıklarını dile getiren Prof. Dr. Çavdar şunları anlattı:
“1930 yılında Adana’da başsavcılık yapan ve sonradan Yargıtay üyeliğine kadar yükselen bir baba ile fedakar ev kadını bir annenin çocuğuyum. 5 kardeşimin 4.’süyüm. Adana’da yaşarken İki buçuk yaşında babamın görevi nedeniyle Gaziantep’e taşındık. Babamın orada işlenen bazı suçlara idam cezası vermekten sakınması nedeniyle şikayet edenler olmuş, kendisi de adliye müfettişliği görevini tercih etmiştir. Böylece Ankara’ya tayin oldu.
Ankara’da önce anaokuluna girmemi önerdiler, yeterince öğrenci olmayınca ilkokula 6 yaşında Ankara’da başladım. 3. Sınıfa geçtiğim sene babamın İstanbul’a tayini Milli Korunma Mahkemesi Başkanı olarak olunca, oturduğumuz Erenköy’de ilkokula başladım. Hatta okul müdürü önce sorun çıkarttı ve yaşımın küçük olduğu ve sınıf tekrarlamamı söylediğinde, ben de “Bakınız 3. sınıfa geçtiğim ve bitirdiğim belgesini getirdik. Merkezi hükümet olan Ankara şehrinin ilkokulu bana bu hakkı tanıdı. İmtihanları geçtim, tekrar okuyarak bana sene kaybettirmeyin lütfen, bunu hazmedemeyeceğim” dedim, onun üzerine kaydım yapıldı. Normalde az ağlarım ama bu olayda ağladım. Böylece ilkokulu orada bitirdim. Liseye Erenköy Kız Lisesi’nde geçtim.


Derslerde ve Bilimsel Toplantılarda not tutmayı severdim. Matematiği Bile Not Tutarak Dinlerdim
Erenköy Kız Lisesi’nde eğitimim sırasında Fransızcayı hocamızın etkisiyle çok severek öğrendim. Lisede fazlaca not tutardım. Hatta matematik dersinde hocamız bu derste not tutulmaz derdi. Yine de ben not tutarak çalışırdım. Çalışmalarıma yarayacak derecede Fransızca ve sonra İngilizce öğrendim.
Sorgulamayı severdim. Ailem de beni bloke etmezdi. Mesela eskiden evlerde hizmet için kadınlar çalışırdı. Bizim evde de iki çalışan kadın vardı. İkinci çalışan kişiyi birincisi dururken neden aldınız diye anneme sorular sorardım.

Tıbbiye Tercihim
Genelde insanlara yardım ve hizmet etmeyi severdim. Bunun Tıp Doktoru olunca en iyi yapılacağını düşündüm. Ayrıca büyük abimi ilkokuldayken tüberkülozdan kaybettik, benim doktorluğa kaymamda bu olay da kısmen rol oynamış olabilir. Ablam da Gazi Üniversitesinde resim sanatında Profesör olmuş ve Almanya’da batik sanatını yakından inceleyerek bunu Türkiye’ye getiren kişi olmuştur. En küçük kardeşim Merih Okçuoğlu Erhan Amerika’da Harward Üniversitesi’nde Hukuk Doktorası yapmış ve oturdukları Philadelphia’da Baro ’ya ilk seçilen Türk olmuştur ve Baro dergisinin başyazarı olarak görevlendirilmiştir.
Babamın Yargıtay üyesi seçilmesi nedeniyle Ankara’ya taşındığımız için Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesini tercih ettim. Tıp tahsilimi ciddiye alırdım ve çok muntazam devam ettim. Üniversite yıllarında en büyük hobim çok kitap ve dergi okumaktı. Mezun olduktan sonra pediatri şefi hocamız beni asistanlığa çağırdı ve yaklaşık 6 ay kadar maaş almadan çalıştım. Benim için her zaman esas işim ve hastalar önemli olmuştur.




Prof. Dr. Hartman’ın Başkanlığı’nda Amerika’da Yan Dal İhtisası Yaptım
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatri asistanlığına girme nedenim, hem Ped. Şefi hocamızın daveti hem de yetişkinlerle ilgilenen çok sayıda hekim olmasına rağmen çocuklarla ilgilenen daha azdı. Çocuk ihtisasım sırasında” kan hastalarında trombosit sayısı” diye bir konu üzerine çalıştım. Kan yaymasını yapardım ancak değerlendirebilen bir hoca yoktu. Prof. Dr. Bahtiyar Demirağ hocamıza, “Yan dal ihtisası için Amerika’ya gitmeyi düşünüyorum” dedim. ST. Louis’de Washington Üniversitesi Çocuk Kliniği başında Prof. Dr. Hartman vardı. Çocuk ihtisası yapanların adını işittiği ünlü hocaya, mektup yazdım Pediatrik Hematoloji-Onkoloji’de çalışmak istediğimi belirttim ve olumlu cevap geldi.

Amerika’da Hastanede Kaldım
Amerika Washington Üniversitesi ST. Louis’deki Çocuk Hastanesi “Hematoloji ve Onkoloji”de yan dal ihtisasına başlarken bana ayrıca bir oda verebileceklerini söyleyince hastanede kalmayı tercih ettim. Geceleri de hastaları izlerdim. Prof. Dr. Hartman, “Ayhan sen gece uyumuyorsun galiba” derdi. “Hastalara ilgi duyuyorum, merak ediyorum. Ancak tedavilerine (Nöbetçi Dr. Olmadığım için) karışmıyorum. Sadece görmek ve öğrenmek için dolaşıyorum” derdim. Amerikalılar çok titizdir, bilhassa yabancıları takip ederler. Prof. Dr. Hartman, her sabah bizlerle toplantı yapardı, hastalarımızı sorardı. Yıllar sonra Türkiye’de kürsü başkanı seçildiğimde onun metodunu kullandım. 3 yıl kalarak çalışmalarım bittiğinde Prof. Dr. Hartman’a teşekkür etmeye gittiğimde, “Ben seni pediatrik hematolojik-onkolojinin başına atamak istiyorum” dedi. Çok onurlandırıcı bir teklif olduğunu ve burada kalmamın “deryada bir damla olduğunu”, ancak Türkiye’de bu dalı kurarak gelişmesine katkıda bulunabileceğimi söyledim. “Zaten o sebeple geldim, müsaade ederseniz memleketime döneceğim” dedim. Öyle bir yerde başkanlık yapmak çok onur verici bir öneriydi. Prof. Dr. Hartman, benim için özel bir akşam yemeği daveti yaptı. Hemen tüm öğretim üyelerini de çağırdı. Hepsine teşekkür ve veda ettim.

Eritroproteini Çocuklarda İlk Araştıran Kişiyim
“Amerikan Pediatrik Akademisi” Board sınavını ilk kazanan Türk doktorlarındandım. ABD’de 3 sene kaldım, bu sürede araştırma yapmaya da başlamıştım. 1 hocanın nezaretinde araştırma projem devam ediyordu, Türkiye’ye dönüp doçentlik sınavına girdikten ve doçent olduktan sonra Fullbright bursu ile tekrar gidip bir sene kalarak araştırmamı tamamladım. Kan hücrelerinin yapılmasını sağlayan hormon olan “Eritroprotein” yetişkinlerde ölçülürken, çocuklarda hemen hiç araştırılmamıştı. Bu hormonun eksikliği kansızlık yapıyor, çocuklarda da araştırma sonunda eksiklikte çok sayıda kansızlık görürdük.

Tüberküloz Tanısı Koydukları Hastada Lösemi Çıktı
Amerika’dan döndüğümde çocuk kliniğinde çalışan Dr’lerin çoğu bana çocukta Kanser olur mu? sorusunu soruyorlardı. Nitekim izledikleri bir hasta karnı şiş, rengi solgun ve kansızlık olan bir çocuktu. Çocuğun teşhisini sorduğumda tüberküloz olduğunu söylediler. Türkiye’de tüberkülozun çok yaygın olduğunu anlattılar. Tüberküloz denilen hastanın kemik iliği aspirasyonunu bizzat yaptığımda, çocukta akut lösemi olduğunu saptadım. Preparatı hocaya gösterdim ve durumu anlattım. Sonrasında da lösemili çocuklar için kabilse ayrı bir oda ve birkaç yatak istedim.

Prof. Dr. Virginia Minnich’le Yapılan Çalışmalarımız
Washington Üniversitesi’nde çalışırken Barness Hastanesi yetişkin hematoloji-onkolojisinde çalışan Prof. Dr. Virginia Minnich hocayla da bir süre laboratuvarda çalıştım. Hocanın hematolojik morfoloji konusunda çok başarılı çalışmaları vardı. Kanda yayma yaparak, akciğer kanseri hücrelerini dahi görürdü. Hoca gibi periferik yaymadan kan kanseri dışında kanserin tanısını koyabilen, Amerika’da bile azdı. Fullbright bursu ile Türkiye’ye de gelmesini sağladım. Çocuk kliniğinin laboratuvarında beraber çalıştık, arkadaşlara kan hücrelerinin morfolojisini iyice öğretti. Ayrıca Pica sendromunu inceledik. Türk ve Amerikan killerini inceledik ve karşılaştırdık. Çünkü bizdeki Pika’lı hastalar kil ve toprak yeme alışkanlığı taşıyorlardı. Türk kilinin çinko emilimini daha çok engellediğini bulduk ve çinko araştırmalarını böylece Türkiye’de başlattık.




Yapılmamış ve Üzerinde Çalışılmamış Konuları Bulup Onlar Üzerinde Çalışmayı Severim
Bildiğim ders konularını anlatmadan önce yine de mutlaka okurdum. Mesleği hep ciddiye almış, eğitime ve araştırmaya daha çok önem vermişimdir. Öğrenmek istediğim alandaki çalışma yapanlarla işbirliği yapar ve sonrasında gerekli aleti kliniğe alırdım. Tıp kitapları ve dergilerini okurdum. Literatür takip ederdim. Gruba ve iş birliğine çok önem vermişimdir, benden çok biz düşüncesinde olmuşumdur. Yapılmamış ve üzerinde çalışılmamış konuları bulup onlar üzerinde çalışmayı severdim. Yurt dışında yazılan makaleleri ve çalışmaları takip ederdim. Ülkemizde yapılmamış konuları bularak Türkiye’yi mahrumiyetten kurtarmak isterdim. Milli duygularım bilhassa Atatürk’e bağlılığım çok kuvvetlidir. İyi bir iş sahibi olmak ve saygın olmak önemlidir. İşinizde titiz olmak ve bilimsel araştırmaya önem vermişimdir. Başarı için zaman ayırmak gerekir, zamanınızı önemli işlere vereceksiniz.





TÜBİTAK Bilim Ödülü
Araştırma destekleri için TÜBİTAK’a birçok proje teklif ettim.
TÜBİTAK’ın desteklediği “Pediatrik Onkoloji-Hematoloji Araştırma Ünitesi” kurucusu ve başkanı olarak araştırmaya çok önem verdim ve ilgili meslektaşlarımla beraber çalışmaları yürüttüm. TÜBİTAK bilim ödülünü 1976 da aldım. Ayrıca Prof. Nusret Fişek Halk Sağlığı Bilim Ödülü (TTB tarafından), Aydınlanmanın Kadınları Ödülü İstanbul’da, Bilimde Yılın Atatürkçüsü Ödülünü ADD tarafından seçilerek almıştım.
NATO bursu ile gittiğim Kanada MC GILL Üniversitesi Hematoloji-Onkoloji Departmanında (Montreal’da) konferans verdim.

Gözünde Tümör Olan Lösemik Çocukları Tamamen Tedavi Ettik
Çocuklarda en sık görülen malign hastalık “akut lösemilerdir”. Gözünde tümör çıkan bir hasta için bir hekim arkadaş beni aradı ve kan sayımı yapmamı istedi ve sonuca göre hastaya enükleasyon yapacağını yani gözünü çıkartacağını söyledi. Çocukta lösemiden şüphelendim, kemik iliğini inceledim. “Akut Myeloid Lösemi” çıktı. Doktora, “hastanın gözünü çıkartmayın. Hastada lösemi var” dedim. Çocukluk akut lösemilerinde hayat kurtarıcı olmadıkça cerrahi girişimden uzak durulur. Akut myeloid lösemilerin gözde tümör formlarını yapmasına dikkat çektik. Gözünde tümörle gelen ondan sonraki tüm çocuklarda dikkatli kan ve kemik iliği muayenesi yaptık. Bu tip hastaları 40 yıl takip ettim. Fırlamış gözleri, kemoterapi ile remisyondan önce tamamen düzeliyordu. Löseminin neden “granülosit sarkoma” denen bu tümörle gözü tutmasının tam izahı yoktu. Hastalarda birçok araştırma yaptık kemoterapiye rağmen rölapslar (nüks) sıktı, prognozun kötü olduğunu bulduk. Gelişmiş ülkelerde de nadir görülüyordu. Birçok (İngilizce) yayın yaptık.

Hodgkinde Çinko Eksikliğini İlk Bulan
Türk çocuklarında Akut lösemilerden sonra en sık görüldüğünü saptadığımız maliyn lenfomalardan Hodgkin hastalığı ile çok ilgilendim. 0-6 yaş arasında bile Hodgkin hastalığı yakaladık. Paris’teki internasyonel bir kongrede de sundum. Hodgkinli çocukların ailelerinin sosyo-ekonomik yapısının alt düzeyde olduğunu saptadık. Böyle ailelerin çocuklarında enfeksiyona yatkınlık fazla, beslenme bozukluğu sık görülen belirtiler arasında yer alırdı. Hodgkinli hastaların çinko düzeyi genelde çok düşük çıktı. Çinko bugün selenyum ile birlikte kansere karşı koruyucu olarak biliniyor. Hodgkin hastalığında çinko eksikliğini bulduk. Prof. Dr. Prasad (ABD’den) insanlarda çinko eksikliğini ilk bulan bilim adamıdır. Bu araştırmalar üzerine mektuplaşdık. Çeşitli hastalık ve durumlarda bulduğumuz çinko eksikliğine ilgi göstererek Türkiye’de uluslararası Çinko Kongresi yapmamızı bana teklif etti ve 1982’de Ankara’da kongreyi yaptık ve kitabı ABD’de yayınlandı. (benim adımı da içeriyordu) Kongreye Avrupa ve ABD’den birçok bilim adamları da katıldı.

Türk Hematoloji Derneği’nin Kuruluşunda Prof. Dr. Orhan Ulutin’i Destekledim
ABD’de iken Hematoloji Dergilerine baktığımda Prof. Dr. Orhan Ulutin ve Prof. Dr. Muzaffer Aksoy isimlerini görünce iftihar ediyordum. Türk Hematoloji Cemiyeti kurulunca Prof. Dr. Orhan Ulutin ilk başkan ve ben de ikinci başkan oldum.

TÜBA Kurucu Başkanı
Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) kurucu üyeleri arasındaydım ve seçimle ilk başkanı oldum. 1993 yılında ilk, 1997 yılında ikinci kez başkan seçildim. 6 yıldan fazla TÜBA başkanı olarak çalıştım. Yeni üyeler seçilmesine ağırlık verdim. Ayrıca birçok bilimsel toplantı yaptırdım 2000 yılında sürem bitti Kurucu Başkan sıfatı verildi ve Şeref Üyesi oldum. TÜBA içerisinde Kanser Çalışma Grubu Başkanlığına yürüttüm.





Avrupa Bilimler Akademisi (ALLEA) Toplantısında Tek Kadın Başkan
Akademi kurulduktan sonra Avrupa Bilimler Akademisi Cemiyeti (ALLEA) bizi başkan olarak davet ettiler. Çeşitli Avrupa Ülkeleri’nde toplantılar yapılıyor, bir tek kadın başkan yoktu. Eğitim tartışmaları yapılıyor ve kadınlar bilimsel çalışmalara az ilgi duyuyorlar diye görüş öne sürüldü. Böyle bir hüküm vermenin kadınlara haksızlık olduğunu söylediğimde, “Bizde hemen evlenip bilimden uzaklaşıyorlar, sizde nasıl böyle bilim kadınları oluyor” dendi. “Türkiye hakkında bilginiz her halde zayıf. Büyük Atatürk’ün kurduğu modern Türkiye Cumhuriyet’inden geliyorum. Üniversitelerimizde de kadın öğretim üyeleri bir hayli mevcut” dedim. Amerika’ya ilk gittiğimde de benzer durumlarla karşılaşmıştım.
“İnternational Hematology Society” üyeliği, “Amerikan Pediatrik Hematoloji-Onkoloji Derneği”ne (ASPHO) ve SIOP’a (International Pediatrik Oncology Society) Türkiye’den seçilen ilk üyeydim. Ortadoğu Kan Kulübü (MBC) Kurucu üyesiydim ve Başkanlığını da bir süre yaptım. TÜBİTAK Çinko Eksikliği Araştırma Ünitesi kurucusu ve ilk başkanıydım.

TÜBİTAK Bilim Ödülünü 1976’da aldım, Ayrıca Türk Tabipler Birliği tarafından Prof. Nusret Fişek “Halk Sağlığı Bilim Ödülü” “Aydınlanmanın Kadınları Ödülü (İstanbul Üniversitesi’nden) “Bilimde Yılın Atatürkçüsü (ADD) ödüllerini almıştım. Prof. Dr. İhsan Doğramacı Bilim Ödülü, KKTC Başkanı’ndan Kıbrıs’ta kan hastalıkları özellikle “talassemiye” katkılarımdan dolayı teşekkür belgesi, 2005 yılında Sağlık Bakanından “Takdir” Belgesi ve Türk Hematoloji Derneği’nden asli üye belgesi aldım.

Eşim Hukukçu, Kızım ODTÜ Mezunu
Cumhuriyet Halk Partisi’nden tanıdığımız bir aile dostumuz vasıtasıyla eşim beni profesör iken gelip buldu. (Kendisi İsmet Paşa zamanında CHP’de biraz çalışmıştı) Tam gün çalışmanın öğretim üyeleri için gerekli olduğuna inanıyordum. Asistanlığımdan beri muayenehaneye öncelik vermiyordum, o dönemde tam gün çalışmakla ilgili farklı yazılar yayınlanıyordu. Çocuk kliniğinde tam gün çalışmaya başladım. Babam kliniğin adresini eşim Arif Bey’e vermiş, görüşmek için birkaç kez geldi. Tanıştık ve sonra da evlendik. Eşim Kanada’da Uluslararası MC GILL Üniversitesinde Hukuk alanında derece almıştı.
Kızım Ortadoğu Teknik Üniversitesinde Endüstri Mühendisliği eğitimi gördü. Sonra ABD’de çift master yaptı ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesinde “eğitimi etkileyen faktörler” üzerine doktora yaptı. Tezini kitap haline dönüştürmek istiyor. Aile kültürü çocuklar için çok önemli, kızım resim sevgisi ve bilgisini Resimde Profesör olan ablamdan almıştı, hala yaşatıyor.

Kan Hücrelerinin Renkli Dünyası İlgimi Çekti
Çocuk kliniğinde Trombositleri incelerken diğer kan hücrelerinden çok etkilendim. Kan Hücrelerinin renkli dünyası ilgimi çekiyordu. Morfolojilerini incelemek, sayıları ve şekillerine göre değerlendirme yapmak hem hoşuma gidiyor ve hem de teşhise katkıları bulundukları için önem veriyordum.



Kitaplarım
“Kanser ve Etik”, “Kanser Eğitimi”, İngilizce olarak da Prof. Prasad’la beraber “Zinc Deficiency in Human Subjects”, Prof. Dr. Filiz Hıncal’la beraber “Selenium in Health and Disease” Trace Element in Humans kitaplarını yazdım. Ayrıca araştırmalarımızla ilgili 6’dan fazla monografi de yayınladık.

Yorumlar

dua06 dedi ki…
Sn.Ayhan Hocamız,değerli insan 1977 yılımın en özel kişisi her ne kadar hayatta olmasada çocuğumun doktoru size, ilginize ,hastalarınıza vermiş olduğunuz fadakarlığa çabalarınıza minnettarız .Benim için unutulmayan bir büyüksünüz Koray BERENT in annesi SEMRA BERENT

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

TIBBIN DUAYENLERİ: HASAN BİRİ

Yüz üzerinde yayını bulunan kısa bir süre önce Koru Hastanesi’ni açan ve devamında uluslararası alanda başarılara imza atacak üniversite kurmayı hedefleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, iletişimle birlikte sosyal sorumluluk projeleri düzenlemesinin yaşam felsefesi haline gelişini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. “İyi hekim iyi empati yapan hekimdir” sözüyle hekimlik mesleğinin doğru iletişimden geçtiğini kaydeden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, Akademik ve etik kurallarla çalışan Koru Hastanesi’nin ileride uluslararası başarılara imza atacak üniversite olacağını belirtti. Prof. Dr. Biri, tıptaki her türlü gelişmeyi takip ederek, sağlık sektörünün ihtiyaçlarını gören ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekçi politikalarla büyümeyi hedefleyen bir sağlık kuruluşu olmayı hedeflediklerini söyledi. Kendi ağzından hayatını ve çalışmalarını dile ge