Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği tarafından yapılan basın toplantısında konuşan Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Kemal Balcı: “Sağlık Bakanlığı hastanelerinde hasta bakımı en iyisinde, bir hastay 6 dakika. Bu, 8 dakikaya çıkınca ‘Niye yavaş bakıyorsunuz?’ diye hesabını soruyorlar” dedi.
Yapılan bir nefroloji araştırması sonucuna göre böbrek yetmezliğinin Türkiye’de en önemli nedeninin diabetus mellitus olduğunu belirten Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Kemal Balcı, “Türkiye’de diyabet sıklığı artıyor, son rakamlar yüzde 7'lerden yüzde 12'lere geldiğimizi gösteriyor. Tedavi ajanları gelişmeye başladı, fakat bu ajanları kullanırken en önemli şey hasta güvenliğidir. Bu ajanlarda da Hipokrat Yemini’nde söylediğimiz gibi 'öncelik hastayı tedavi etmek ona zarar vermemektir'. Biz verdiğimiz tedavi ajanlarının ne kadar zararlı veya ne kadar yararlı olduğunu çok yakından takip etmeye çalışıyoruz. Hastalarımızın her ilacı hekminin kontrolü olmadan kullanmaması, takiplerini düzenli olarak yaptırması gerekiyor. Özelliklede bizim gibi iç hastalıklarının uğraştığı, kronik hastalıklarda bunun çok daha önemli olduğunu düşünüyorum”
“Kronik Bir Hastalığa Ayrılan Sürenin 30- 45 Dakika Arası Olması Gerekiyor”
Prof. Dr. Balcı, hastaya ayrılan sürenin az olmasına işaret ederek, “Sağlık Bakanlığı hastanelerinde hasta bakımı en iyisinde 6 dakika. Bu, 8 dakikaya çıkınca ‘Niye yavaş bakıyorsunuz?’ diye hesabını soruyorlar. Kronik bir hastalığa ayrılan sürenin 30- 45 dakika arası olması gerekiyor. Bir iç hastalıkları uzmanı. ‘Diyabetim var, hipertansiyonum var’ diyen kişiye, ‘Şimdi diyabetine bakalım, sonra hipertansiyonuna bakalım’ diyemez. Bu şartlarda baktığınız anda bir diyabetik hastanın eğitim süresi 2 saattir. İlaçları nasıl kullanacak, beslenmeyi nasıl yapacak, ilaçlar arasındaki etkileşme nedir, bu süre içinde kim neyi anlatacak? Sayıya önem verdiğiniz sürece ve kaliteyi düşünmediğimiz sürece bunlarla hep karsılaşacağız” dedi.
“Kronik Hastalıklarda Koordinasyon Eksikliği Var”
Kronik hastalıkların yönetiminde koordinasyon eksikliği olduğunu belirten Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği (TİHUD) Başkanı Prof. Dr. Erdal Akalın koordinasyon yetkisinin kendilerine verilmesi gerektiğini açıkladı. Prof. Dr. Akalın, Türkiye’nin çoğu ilinde aile hekimliği uygulamasına geçildiğini hatırlatarak, iç hastalıkları uzmanlığı ve aile hekimlerinin çalışma koşullarının önemli bir sorun halinde çözüm beklediğini belirtti. Prof. Dr. Akalın, “Mademki kronik hastalıkların en büyük sorunu koordinasyon eksikliğidir, o zaman biz erişkinlerin doktoruyuz ve iç hastalıkları uzmanları kronik hastalıkların da koordinatörü olmalıdır. Şimdi bir hasta düşünün, bu hastanın şeker hastalığı var, tansiyonu yüksek, kalp yetmezliği var, kronik akciğer hastalığı var. Diyelim en az dört hastalığı var. Bugünkü sistem içinde bu hastanın demektir ki en az dört tane doktoru var. Ve bu dört doktorun birbirinden haberi yok. Hangi ilaçları veriyorsunuz? Hangi ilaç birbiriyle etkileşir mi, etkileşmez mi? Yan etkileri birbirini arttırır mı, arttırmaz mı? Şekeri kontrol altında mı, değil mi? Kalp hastalığı için yapılacak tetkikler böbrek hastalığını etkiler mi, etkilemez mi? Bir koordinasyon eksikliği var. Bu bizde değil sadece dünyanın en büyük sorun olarak gördüğü şey, kronik hastalıkların yönetiminde koordinasyon eksikliğidir.Mesela, diyabetin kontrolünde artık aile hekimliği sistemi olacak ki sistem Türkiye’nin çoğu yerinde hayata geçirildi. O zaman mutlaka aile hekimi, diyabet hemşiresi ve eczacı olacak. Fakat bunların hepsini kontrol edecek daha fazla bilgi sahibi, tecrübe sahibi birinin olması lazım. İşte o, iç hastalıkları uzmanıdır. Bu uzmanın öngördüğü şekilde hasta gerekirse romatoloğa gidecek, nefroloğa gidecek. Çünkü bunun multidisipliner bir yaklaşım olması lazım.” dedi.
“Her Ateşi Yükselen Hasta Ateş Düşürücü İlaç Yerine, Eczaneye Gidip Bir Antibiyotik Alıyor”
Hastaları eğitmenin, doktorları eğitmek kadar belki de daha önemli olduğunu kaydeden İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Semra Çalangu, bir reçeteye antibiyotik yazarken hastanın doktora “bunu bana niye yazıyorsun?” diye sorması gerektiğini vurguladı. Prof. Dr. Çalangu şöyle devam etti: “Özellikle reçetesiz ilaç kullanımının neredeyse kural olduğu ülkemizde, her ateşi yükselen hastanın ateş düşürücü bir ilaç yerine eczaneye gidip bir antibiyotik almasının ne kadar sakıncalı olabileceğini düşünün.
“Hastalar Bana Daha Az Zaman Ayıran Bir Sisteme Karşıyım Diyebilir”
Aslında doktorlar hastalara az zaman ayırıyorlar. Ben buna yüzde yüz katılıyorum. Özellikle sağlık sistemimizdeki son gelişmeler maalesef doktorların hastalara daha da az zaman ayırması şeklinde uygulanıyor, bizi de zorluyor. Hastalara en fazla zaman ayırabildiğimiz muayenelerde önümüzdeki aylar, yıllar içinde kapatılacak ve herhalde artık hastalara hiç zaman ayrılamayacak.
“Hasta, Hekimin Yazdığı Antibiyotiği “Niçin Yazıyorsun” Diye Sormalı”
Bir doktor hastaya bir antibiyotik yazıyorsa eğer reçeteye, hasta hakkını aramalı ve 'bu antibiyotiği bana niçin yazıyorsun' diye sormalı. Dolayısıyla bu konuda da sağlıklı insanların sadece hastalar değil, sağlığını korumak isteyen insanların hakkını araması gerek. Bu hakkı sadece bizler, tabip odaları, dernekler aramamalıyız. Sağlıklı insanlar da hakkını aramalı. Hastalar 'bana daha az zaman ayıran bir sisteme karşıyım' diyebilmeliler. Antibiyotik kullanımının tabii ki şöyle bir önemi var. Yaşamına karşı olduğumuz bakteriler ama onu biz yuttuğumuz için ikinci canlı olarak biz etkileniyoruz. Dolayısı ile antibiyotik iki canlıya da müdahale ediyor. Unutmamak lazım ki antibiyotik sadece mikroba değil onu alan insanın bedenine de etki yapar.
“Her 7 Reçeteden Biri Antibiyotik”
Ülkemizde halen reçetesiz antibiyotik satılmaktadır. Maddi durumu elveren her vatandaşımız antibiyotikleri gidip eczanelerden alabiliyor. Her 7 reçeteden biri antibiyotiktir. Bu da nasıl yenilebilir. Kuşkusuz ki bu tür toplantılar dışında mezuniyet sonrası eğitim toplantıları mutlaka yapılmalı ve kredilendirilmelidir. Antibiyotik bilgisi sadece tıp fakültelerinde kısıtlı kalmamalı.”
Yapılan bir nefroloji araştırması sonucuna göre böbrek yetmezliğinin Türkiye’de en önemli nedeninin diabetus mellitus olduğunu belirten Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Kemal Balcı, “Türkiye’de diyabet sıklığı artıyor, son rakamlar yüzde 7'lerden yüzde 12'lere geldiğimizi gösteriyor. Tedavi ajanları gelişmeye başladı, fakat bu ajanları kullanırken en önemli şey hasta güvenliğidir. Bu ajanlarda da Hipokrat Yemini’nde söylediğimiz gibi 'öncelik hastayı tedavi etmek ona zarar vermemektir'. Biz verdiğimiz tedavi ajanlarının ne kadar zararlı veya ne kadar yararlı olduğunu çok yakından takip etmeye çalışıyoruz. Hastalarımızın her ilacı hekminin kontrolü olmadan kullanmaması, takiplerini düzenli olarak yaptırması gerekiyor. Özelliklede bizim gibi iç hastalıklarının uğraştığı, kronik hastalıklarda bunun çok daha önemli olduğunu düşünüyorum”
“Kronik Bir Hastalığa Ayrılan Sürenin 30- 45 Dakika Arası Olması Gerekiyor”
Prof. Dr. Balcı, hastaya ayrılan sürenin az olmasına işaret ederek, “Sağlık Bakanlığı hastanelerinde hasta bakımı en iyisinde 6 dakika. Bu, 8 dakikaya çıkınca ‘Niye yavaş bakıyorsunuz?’ diye hesabını soruyorlar. Kronik bir hastalığa ayrılan sürenin 30- 45 dakika arası olması gerekiyor. Bir iç hastalıkları uzmanı. ‘Diyabetim var, hipertansiyonum var’ diyen kişiye, ‘Şimdi diyabetine bakalım, sonra hipertansiyonuna bakalım’ diyemez. Bu şartlarda baktığınız anda bir diyabetik hastanın eğitim süresi 2 saattir. İlaçları nasıl kullanacak, beslenmeyi nasıl yapacak, ilaçlar arasındaki etkileşme nedir, bu süre içinde kim neyi anlatacak? Sayıya önem verdiğiniz sürece ve kaliteyi düşünmediğimiz sürece bunlarla hep karsılaşacağız” dedi.
“Kronik Hastalıklarda Koordinasyon Eksikliği Var”
Kronik hastalıkların yönetiminde koordinasyon eksikliği olduğunu belirten Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği (TİHUD) Başkanı Prof. Dr. Erdal Akalın koordinasyon yetkisinin kendilerine verilmesi gerektiğini açıkladı. Prof. Dr. Akalın, Türkiye’nin çoğu ilinde aile hekimliği uygulamasına geçildiğini hatırlatarak, iç hastalıkları uzmanlığı ve aile hekimlerinin çalışma koşullarının önemli bir sorun halinde çözüm beklediğini belirtti. Prof. Dr. Akalın, “Mademki kronik hastalıkların en büyük sorunu koordinasyon eksikliğidir, o zaman biz erişkinlerin doktoruyuz ve iç hastalıkları uzmanları kronik hastalıkların da koordinatörü olmalıdır. Şimdi bir hasta düşünün, bu hastanın şeker hastalığı var, tansiyonu yüksek, kalp yetmezliği var, kronik akciğer hastalığı var. Diyelim en az dört hastalığı var. Bugünkü sistem içinde bu hastanın demektir ki en az dört tane doktoru var. Ve bu dört doktorun birbirinden haberi yok. Hangi ilaçları veriyorsunuz? Hangi ilaç birbiriyle etkileşir mi, etkileşmez mi? Yan etkileri birbirini arttırır mı, arttırmaz mı? Şekeri kontrol altında mı, değil mi? Kalp hastalığı için yapılacak tetkikler böbrek hastalığını etkiler mi, etkilemez mi? Bir koordinasyon eksikliği var. Bu bizde değil sadece dünyanın en büyük sorun olarak gördüğü şey, kronik hastalıkların yönetiminde koordinasyon eksikliğidir.Mesela, diyabetin kontrolünde artık aile hekimliği sistemi olacak ki sistem Türkiye’nin çoğu yerinde hayata geçirildi. O zaman mutlaka aile hekimi, diyabet hemşiresi ve eczacı olacak. Fakat bunların hepsini kontrol edecek daha fazla bilgi sahibi, tecrübe sahibi birinin olması lazım. İşte o, iç hastalıkları uzmanıdır. Bu uzmanın öngördüğü şekilde hasta gerekirse romatoloğa gidecek, nefroloğa gidecek. Çünkü bunun multidisipliner bir yaklaşım olması lazım.” dedi.
“Her Ateşi Yükselen Hasta Ateş Düşürücü İlaç Yerine, Eczaneye Gidip Bir Antibiyotik Alıyor”
Hastaları eğitmenin, doktorları eğitmek kadar belki de daha önemli olduğunu kaydeden İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Semra Çalangu, bir reçeteye antibiyotik yazarken hastanın doktora “bunu bana niye yazıyorsun?” diye sorması gerektiğini vurguladı. Prof. Dr. Çalangu şöyle devam etti: “Özellikle reçetesiz ilaç kullanımının neredeyse kural olduğu ülkemizde, her ateşi yükselen hastanın ateş düşürücü bir ilaç yerine eczaneye gidip bir antibiyotik almasının ne kadar sakıncalı olabileceğini düşünün.
“Hastalar Bana Daha Az Zaman Ayıran Bir Sisteme Karşıyım Diyebilir”
Aslında doktorlar hastalara az zaman ayırıyorlar. Ben buna yüzde yüz katılıyorum. Özellikle sağlık sistemimizdeki son gelişmeler maalesef doktorların hastalara daha da az zaman ayırması şeklinde uygulanıyor, bizi de zorluyor. Hastalara en fazla zaman ayırabildiğimiz muayenelerde önümüzdeki aylar, yıllar içinde kapatılacak ve herhalde artık hastalara hiç zaman ayrılamayacak.
“Hasta, Hekimin Yazdığı Antibiyotiği “Niçin Yazıyorsun” Diye Sormalı”
Bir doktor hastaya bir antibiyotik yazıyorsa eğer reçeteye, hasta hakkını aramalı ve 'bu antibiyotiği bana niçin yazıyorsun' diye sormalı. Dolayısıyla bu konuda da sağlıklı insanların sadece hastalar değil, sağlığını korumak isteyen insanların hakkını araması gerek. Bu hakkı sadece bizler, tabip odaları, dernekler aramamalıyız. Sağlıklı insanlar da hakkını aramalı. Hastalar 'bana daha az zaman ayıran bir sisteme karşıyım' diyebilmeliler. Antibiyotik kullanımının tabii ki şöyle bir önemi var. Yaşamına karşı olduğumuz bakteriler ama onu biz yuttuğumuz için ikinci canlı olarak biz etkileniyoruz. Dolayısı ile antibiyotik iki canlıya da müdahale ediyor. Unutmamak lazım ki antibiyotik sadece mikroba değil onu alan insanın bedenine de etki yapar.
“Her 7 Reçeteden Biri Antibiyotik”
Ülkemizde halen reçetesiz antibiyotik satılmaktadır. Maddi durumu elveren her vatandaşımız antibiyotikleri gidip eczanelerden alabiliyor. Her 7 reçeteden biri antibiyotiktir. Bu da nasıl yenilebilir. Kuşkusuz ki bu tür toplantılar dışında mezuniyet sonrası eğitim toplantıları mutlaka yapılmalı ve kredilendirilmelidir. Antibiyotik bilgisi sadece tıp fakültelerinde kısıtlı kalmamalı.”
“Ükemizde 50 Bin Civarında Diyaliz Hastası Var”
Kronik böbrek hastalığının, tüm dünyada giderek artan çok ciddi bir halk sağlığı sorunu olduğunu belirten İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Nefroloji Bilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Tevfik Ecder, “Ülkemizde 16-17 yıl önce 5 bin civarında olan diyaliz hasta sayısı günümüzde 50 bin civarına gelmiş bulunuyor. Bundan 6-7 sene sonra ise bu rakamın 100 bini bulması bekleniyor.
Kronik böbrek hastalığının, tüm dünyada giderek artan çok ciddi bir halk sağlığı sorunu olduğunu belirten İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Nefroloji Bilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Tevfik Ecder, “Ülkemizde 16-17 yıl önce 5 bin civarında olan diyaliz hasta sayısı günümüzde 50 bin civarına gelmiş bulunuyor. Bundan 6-7 sene sonra ise bu rakamın 100 bini bulması bekleniyor.
“CREDIT Çalışması, Ülkemizde 23 Farklı İlde, 10 Bin Erişkin Kişiye Yapıldı”
Kronik böbrek hastalığının son dönemine ulaşmadan önceki erken dönemlerdeki hastalarımızın ülkemizdeki dağılımını görmek açısından Türk Nefroloji Derneği olarak “CREDIT” çalışması hazırlandı. Bu çalışma, ülkemizde 23 farklı ilde, 10 bin erişkin kişiye yapıldı. Bu çalışmanın sonunda çarpıcı sonuçlarla karşılaştık. Şu an 50 bin civarında diyaliz hastası var. Nakilli hastalarla birlikte değerlendirdiğimizde 60 bin civarında son aşamaya gelmiş olan hastalar var. Fakat bu bir buzdağının üzeri gibi, bugüne kadar altındaki grubu bilmiyorduk.
“Her 6-7 Kişiden Birinde Kronik Böbrek Hastalığı Var”
Kronik böbrek hastalığını 5 evreye ayırıyoruz. Beşinci evreye gelmeden önce değişik aşamalarda hastalarımızın sıklığını merak ediyorduk. Ülkemizdeki normal popülasyonumuzun yüzde 15,7'sinde değişik evrelerde kronik tanım olarak böbrek hastalığı söz konusu. Eğer bunu normal popülasyona uyarlarsak 6-7 kişiden birinde kronik böbrek hastalığı var. Kronik böbrek hastalarının yüzde 30'unda sebep diyabet. İkinci sırada yüzde 26-27 civarında hipertansiyon geliyor. Bu konunun önemli olmasının nedeni diyabet ve hipertansiyonun, hastanın kaderi olmaması. İyi bir takip ile, iyi bir kan şekeri kontrolü ile böbrek yetersizliği önlenebilir veya geciktirilebilir” diye konuştu.
Kronik böbrek hastalığının son dönemine ulaşmadan önceki erken dönemlerdeki hastalarımızın ülkemizdeki dağılımını görmek açısından Türk Nefroloji Derneği olarak “CREDIT” çalışması hazırlandı. Bu çalışma, ülkemizde 23 farklı ilde, 10 bin erişkin kişiye yapıldı. Bu çalışmanın sonunda çarpıcı sonuçlarla karşılaştık. Şu an 50 bin civarında diyaliz hastası var. Nakilli hastalarla birlikte değerlendirdiğimizde 60 bin civarında son aşamaya gelmiş olan hastalar var. Fakat bu bir buzdağının üzeri gibi, bugüne kadar altındaki grubu bilmiyorduk.
“Her 6-7 Kişiden Birinde Kronik Böbrek Hastalığı Var”
Kronik böbrek hastalığını 5 evreye ayırıyoruz. Beşinci evreye gelmeden önce değişik aşamalarda hastalarımızın sıklığını merak ediyorduk. Ülkemizdeki normal popülasyonumuzun yüzde 15,7'sinde değişik evrelerde kronik tanım olarak böbrek hastalığı söz konusu. Eğer bunu normal popülasyona uyarlarsak 6-7 kişiden birinde kronik böbrek hastalığı var. Kronik böbrek hastalarının yüzde 30'unda sebep diyabet. İkinci sırada yüzde 26-27 civarında hipertansiyon geliyor. Bu konunun önemli olmasının nedeni diyabet ve hipertansiyonun, hastanın kaderi olmaması. İyi bir takip ile, iyi bir kan şekeri kontrolü ile böbrek yetersizliği önlenebilir veya geciktirilebilir” diye konuştu.
Yorumlar