Ana içeriğe atla

Prof. Dr. Jefferson: “MAJÖR DEPRESYON, DEPREŞME VE YİNELEME ORANLARI YÜKSEK BİR BOZUKLUKTUR”

Wisconsin Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Psikiyatri Profesörü James Jefferson bilimsel bir toplantıya katılarak “Majör Depresyon” ile ilgili bilgi verdi.

Majör Depresyon ile ilgili bilgiler veren Prof. Dr. Jefferson, majör depresyonun, yaşam boyu görülme sıklığı yüzde 16 ile 20 arasında, bir yıl içinde görülme sıklığı ise yüzde 6 ile 7 arasında olduğu bilinen, atakları uzun süren, süreğenleşme, depreşme ve yineleme oranları yüksek bir bozukluk olduğunu ifade etti.
Jefferson, her 5 kadından 1’inin ve her 10 erkekten 1’inin yaşamı boyunca bir kez depresyon geçirdiğini söyledi.

Majör Depresyon nedir?
Majör Depresyon, yaşam boyu görülme sıklığı yüzde 16 ile 20 arasında, bir yıl içinde görülme sıklığı ise yüzde 6 ile 7 arasında olduğu bilinen, atakları uzun süren, süreğenleşme, depreşme ve yineleme oranları yüksek bir bozukluktur. Majör depresyonun ortaya çıkışında genetik faktörler, yaşam olayları ve vücuttaki kimyasal değişiklikler gibi çeşitli faktörler rol oynayabiliyor.

Belirtileri nelerdir?
Birçok belirtisi vardır. Hayata karşı genel mutsuzluk ve hoşnutsuzluk hali en sık görülen belirtisidir. Bunun dışında, bitkin ve yorgun hissetme, libido azalması, uyku bozukluğu, yemek yeme alışkanlığının değişmesi, organik bir bulgu olmaksızın bedensel ağrılar, konuşmada, hareketlerde ve düşünmede yavaşlama, kendini beğenmeme, eleştirme, utanma, karamsarlık, kendini çaresiz hissetme, karar vermede güçlük çekme, hiçbir zaman düzelemeyecekmiş gibi hissetme, bir konu üzerine yoğunlaşamama, dikkat dağınıklığı, intiharla ilgili düşünceler, tasarılar ve bunlarla ilgili konuşmalar gibi durumları da hastalığın belirtileri olarak sayabiliriz. Ancak majör depresyon tanısı koyabilmek için bu belirtilerin en az 2 hafta boyunca devam etmesi gerekir. Yani şikayetler başlayalı 2-3 gün olduysa depresyon tanısı koymak oldukça zordur.

Depresyon görülme sıklığında cinsiyetlere göre bir fark söz konusu mu?
Kadınlarda majör depresyonun görülme sıklığı erkeklerdekinin iki katıdır. Yapılan araştırmalar her 5 kadından 1'inin ve her 10 erkekten 1'inin yaşamı boyunca bir kez depresyon geçirdiğini göstermektedir. Kadınlarda depresyonun daha sık görülmesinde, menstrüel siklus değişiklikleri, hamilelik, düşük yapma, doğum sonrası dönem, menopoz öncesi ve menopoz gibi etkenler rol oynayabiliyor. Erkekler kadınlara göre daha az sıklıkta 'depresyon' nedeniyle tedavi için başvuruyorlar. Çünkü bir erkek depresyonda olduğunu fark etse bile, bir kadına göre yardım alma konusunda daha isteksiz davranıyor.

Özellikle görüldüğü bir yaş aralığı var mıdır?
Majör depresyon her yaşta görülebilir ancak görülme sıklığı özellikle 20’li yaşların ortalarında artış gösteriyor. Yaşlılıkta da bu risk devam ediyor.

Son dönemlerde majör depresyonun görülme sıklığında bir artış gözlemlediniz mi?
Özellikle 2000’li yıllarla beraber depresyonun görülme sıklığında artıştan bahsetmek mümkün. Bu durumun nedenini, günlük hayatın giderek zorlaşması ve buna bağlı olarak stres unsurlarının artması olarak açıklayabiliriz. Diğer yandan depresyon artık toplum tarafından da tıbbı bir hastalık olarak kabul ediliyor ve ayıp sayılmıyor. Yani depresyona karşı bilinirlik arttı. Bu da doktora başvuran hasta sayısının artmasına neden oldu.

Majör depresyonun ortaya çıkışında genetik faktörler etkili midir?
Majör depresyonun ortaya çıkışına sebep olan bir gen bilinmiyor. Hastalık daha çok poligenetik bir yapıya sahip. İkizlerle ilgili yapılan bir çalışmada, tek yumurta ikizlerinden biri depresyon durumu yaşamışsa, diğerinde de depresyon görülme olasılığının yüksek olduğu tespit edilmiş.

Türkiye’de mevcut tedavilere bakıldığında serotonin ve noradrenalin geri alımı üzerinden etki gösteren tedavilerin mevcut olduğunu görüyoruz. Sizce serotonin ve noradrenalin üzerinden etki gösteren antidepresanlar tüm majör depresyon hastaları için yeterli midir? Majör depresyon tedavisinde karşılanmamış ihtiyaçlar var mı?
Bütün hastalar birbirinden farklıdır. Bazı hastalar serotonine bazı hastalar noradrenaline cevap verir. Ancak her hasta bu tedavilere yanıt vermeyebilir. Bu nedenle başka seçeneklerin de bulundurulması gerekiyor. Hastalık ile ilgili her şey çözülmüş değil. Her yeni tedavi seçeneği, mevcut tedavi yöntemlerine yanıt vermeyen hastalar için bir alternatif sunuyor.

Majör Depresyonun uzun soluklu bir tedavi gerektirdiği düşünüldüğünde yan etkilerin azlığı ve hasta uyumu, tedavinin tamamlanması açısından etkinlik kadar önem kazanmakta. Sizin konuyla ilgili gözlemleriniz nedir? Sizin tedaviye uyumda en sık karşılaştığınız, sizi zor durumda bırakan yan etkiler nelerdir?
Birçok hasta iki nedenle tedaviyi yarım bırakıyor. İlk neden, hastalar tedavi başladıktan bir süre sonra iyileştiklerini düşünerek ilaç kullanmayı bırakıyorlar. Çünkü hastalığın belirtileri azalmaya başlıyor. Ancak araştırmalar, hastaların iyileştikten sonra 6 ay daha antidepresan kullanmaya devam etmeleri halinde, hastalığın tekrarlama olasılığı azaldığını ortaya koyuyor.
İkinci neden ise ilaçların yan etkileri. Bu tür ilaçların kilo alımı, asabiyet ve cinsel işlev bozukluğu gibi çeşitli yan etkileri var. Özellikle kadınlar kilo alımı nedeniyle tedaviyi kolaylıkla bırakmaktadırlar.

Bu yan etkileri bertaraf etmenin bir yolu var mıdır?
Tanı koyduktan ve tedavi yöntemlerini belirledikten sonra hastaya öngörülen yan etkileri anlatmak gerekiyor. Bunun için alacağı tedbirleri de belirtmeliyiz. Ben hastalarıma yaşayacağınız her türlü yan etkiyi bana bildirin diyorum. Eğer bir şekilde yan etkileri bertaraf edemiyorsak ilacı değiştiriyoruz.

Dopaminerjik ve noradrenerjik sistem de depresyon da önemli rol oynamakta sizin bu konuda yaklaşımınız nasıl?
Dopaminerjik ve noradrenerjik sisteme etkili tedavileri tüm depresyon hastalarında kullanabiliriz. Özellikle dopaminerjik sistem semptomları bu tercihte önemli oluyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

TIBBIN DUAYENLERİ: HASAN BİRİ

Yüz üzerinde yayını bulunan kısa bir süre önce Koru Hastanesi’ni açan ve devamında uluslararası alanda başarılara imza atacak üniversite kurmayı hedefleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, iletişimle birlikte sosyal sorumluluk projeleri düzenlemesinin yaşam felsefesi haline gelişini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. “İyi hekim iyi empati yapan hekimdir” sözüyle hekimlik mesleğinin doğru iletişimden geçtiğini kaydeden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, Akademik ve etik kurallarla çalışan Koru Hastanesi’nin ileride uluslararası başarılara imza atacak üniversite olacağını belirtti. Prof. Dr. Biri, tıptaki her türlü gelişmeyi takip ederek, sağlık sektörünün ihtiyaçlarını gören ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekçi politikalarla büyümeyi hedefleyen bir sağlık kuruluşu olmayı hedeflediklerini söyledi. Kendi ağzından hayatını ve çalışmalarını dile ge