Ana içeriğe atla

BUĞDAY ÇİMİNDEN KANSERE

Uzun yıllardır kanser araştırmalarının sürdüğü Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aslıhan Avcı son günlerde adından çok söz edilen ve KML hastaları için umut ışığı olan buğday çimi ile ilgili araştırmalarını Sağlık Dergisine anlattı.

15 yıl önce başlayan çalışmaların devam ettiği Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi çatısı altında insan dokuları üzerine yapılan çalışmalar devam ediyor. Yapılan çalışmalar içerisinde kanser ve ateroskleroz üzerinde bitkilerin olası etkileri araştırılıyor. Moleküler ve enzimatik çalışmalarda antioksidan enzimlere ve oksidan stres belirteçlerine bakılıyor. Prof. Dr. İlker Durak ile başlamış olan çalışmalar günümüzde de devam ediyor. Bu çalışmaların içerisinde çeşitli deney hayvanlarının dokuları üzerinde in vitro ve invivo çalışmalar da yapıldı. Deney hayvanlarına bazı bitkiler verildi, bunların kanser tedavisinde kullanılan kemoterapötik ilaçların yan etkileri üzerinde olası iyileştirici etkileri araştırıldı. Kemoterapötik ilaçların ratlara etkisini incelemek amacıyla ratların dokularında böbreğinde, karaciğerinde, kalbinde oksidan zararlı etkileri incelendi. Beraberinde bir gruba da ilaç ile beraber çeşitli bitkiler verildi, değişik dozlarda standardize edilmiş, etkilerine bakıldı. Daha sonraki çalışmalarda insan kanser dokuları alınarak, bu kanserli dokular üzerinde bir takım fonksiyonel olarak aktif yapılar içeren bitkiler seçilerek in vitro çalışmalar yapıldığını belirten Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aslıhan Avcı, Urtica dioica (ısırgan), Solanum lycopersicum (domates) ’da bulunan Likopen, Allium sativum (sarımsak) ekstreleri hazırlandığını ifade etti. Hazırlanan ekstrelerle ratlar üzerinde çalışmalar yapıldığını ifade eden Doç. Dr. Avcı, “Kanser kemoterapisinde kullanılan fludarabin adenozin deaminazı (ADA) inhibe ederek kanserli hücrelerin üremesini blokluyor. Dolayısıyla biz kolon kanserinde gördük ki invitro çalışmalarda domates ekstresini fludarabin ile kıyasladık. Belli bir dozda ADA enzimi üzerine etkisini inceledik ve ADA’yı inhibe ettiğini gördük. Sonucunda belirgin bir inhibasyon yaptığını gözlemledik. Domatesin ardından prostat kanserinde Urtica dioica denendi. Urtica dioica’nın da benzer şekilde inhibisyon yaptığını gözlemledik. Yurt dışında bazı merkezlerde bu besinlerin destek amaçlı kanserli vakalarda denendiğini biliyoruz” dedi.

11 Günlük Buğday Çimlerinin Flavonoid İçeriği Farklı
Kemoterapötik ilaçların da bitkisel kökenli olduğunu ifade eden Doç. Dr. Aslıhan Avcı ilaçların kökeninde Cezayir menekşesi, Porsuk ağacı gibi bitkiler yer aldığını fakat ilaçların bir kısmının sentetik olarak da elde edildiğini kaydetti. Bitkinin içindeki etkili maddelerin aktif yapıları bitkinin içinden ayrıştırılarak, çeşitli işlemlerden geçirilip hastaya ilaç olarak verildiğini vurgulayan Doç. Dr. Avcı, “Son yıllarda hücre kültürü çalışmaları hız kazanmakta ve nutrasötik olarak adlandırdığımız bitkisel aktif yapıların çeşitli hastalıklardaki etkilerini içeren moleküler düzeydeki çalışmalar literatürde hızla yerini almaktadır Her bitkisel ekstre her hastaya verilemez, yan etkileri olabilir. İnsan hücre kültür serilerinde (cell line ) nutrasötiklerin etkilerini araştırmayı hedefledik. Bunlardan birisi Tıbbi Biyoloji ile birlikte yürütülüyor. Bu çalışmalar içinde öncelikle garlic ekstresi Kronik Myeloid Lösemi (KML) hücre serisinde denendi. Ayrıca son yıllarda Amerika’da popüler olan buğday çimi ekstresini denedik. Yurt dışında çeşitli alışveriş merkezlerinde antioksidan amaçlı olarak buğday çimi suları içiliyor. Çeşitli ortamlarda üretimi yapılan buğday çimleri 11 günlük olunca toplanıp sulu ekstresi hazırlanıyor. Bu çimlerin 11. günde flavonoid (antioksidan madde) içeriği farklı olduğu için 11. gün topraktan toplanıyor. Bizim çalışmamızda bu çimlerin hem etonollü hem de sulu ekstreleri hazırlandı. Her iki ekstre de KML hücre serisine verildiğinde 0., 24. ve 48. saatte antioksidan enzimlere ve hücrelerin sağ kalım oranlarına bakıldı. Antioksidan enzimlerden süperoksid dismutaz, katalaz, glutatyon peroksidaz gibi enzimlerine bakıldı, bir de oksidan stres göstergesi olan malondialdehide bakıldı. Çalışma sonunda, buğday çiminin kanser hücreleri üzerine apopitotik etki yaptığı ve hücreleri apopitozise sokarak öldürdüğü gözlemlendi” şeklinde açıklama yaptı.

Buğday çiminin hangi moleküler mekanizmalar ile hücreyi apopitoza yönelttiğini ve bunu aydınlatmaya çalıştıklarını kaydeden Doç. Dr. Aslıhan Avcı, buğday çiminin apopitoz yapmasının yanında bir taraftan da antioksidan enzimleri güçlendirerek hücreyi de koruduğuna dikkat çekti. Buğday çiminin kanserli hücrelerde apopitotik etkisini daha fazla gösterdiğini yaptıkları araştırma sonucunda bulduklarını anlatan Doç. Dr. Avcı, “Apopitotik etkili olduğu mikroskopik olarak gözlemlendi. Buğday çimi bir taraftan güçlü antioksidan bir taraftan da kanserli hücrelerde apopitotik etkilidir. Kemoterapi sırasında hasta kanserli hücreleri ölüyor ama diğer normal hücreleri de çok zarar gördüğü için saçları dökülüyor, mide, bağırsak gibi organlarda yan etkileri oluyor. Kemoterapi gören hastalar enfeksiyona açık oluyor ve hastaların çoğunluğu enfeksiyondan kaybediliyor. Dolayısıyla hastanın diğer normal hücrelerini destekleyecek bir bitkisel desteğin yararlı olabileceği kanısındayız. Amerika’da kanserli hastaların özel beslenme tedavi rejimleri var. Nutrasötik özelliği olan bitkilerle tedavi yaklaşımları ülkemizde araştırmaya açık bir konu ve bunun üzerine pek çok spekülasyonlar var. Bitkisel tedavi rejimlerinin bilimsel temellere oturtarak literatüre katkıda bulunmak ve halkımızı bilinçlendirmek gerekmektedir” değerlendirmesini yaptı.
Çeşitli bitkisel ekstrelerin farklı kanser tiplerinde farklı sonuçlar verebileceği üzerinde duran Doç. Dr. Avcı, bilimsel makaleleri incelediklerin de yapılan çalışmalarda apopitotik etkisi gösterilen Astragalus (Geven) bitkisinin kendi çalışmalarında tamamen ters etki yaptığını gözlemlediklerine dikkat çekti. Astragalus’un kanser hücreleri üzerine öldürücü etki yaptığı söylense de KML hücre serisi üzerinde yapılan araştırmada böyle etki görülmediğini belirten Doç. Dr. Avcı, kanserli hücrelerin sayısını arttırdığını gözlemlediklerini kaydetti.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

TIBBIN DUAYENLERİ: HASAN BİRİ

Yüz üzerinde yayını bulunan kısa bir süre önce Koru Hastanesi’ni açan ve devamında uluslararası alanda başarılara imza atacak üniversite kurmayı hedefleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, iletişimle birlikte sosyal sorumluluk projeleri düzenlemesinin yaşam felsefesi haline gelişini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. “İyi hekim iyi empati yapan hekimdir” sözüyle hekimlik mesleğinin doğru iletişimden geçtiğini kaydeden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, Akademik ve etik kurallarla çalışan Koru Hastanesi’nin ileride uluslararası başarılara imza atacak üniversite olacağını belirtti. Prof. Dr. Biri, tıptaki her türlü gelişmeyi takip ederek, sağlık sektörünün ihtiyaçlarını gören ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekçi politikalarla büyümeyi hedefleyen bir sağlık kuruluşu olmayı hedeflediklerini söyledi. Kendi ağzından hayatını ve çalışmalarını dile ge