Ana içeriğe atla

IRKÇILIK VE MİLLİYETÇİLİK KAVRAMLARININ SOSYOLOJİK OLARAK TARİHSEL SÜREÇLERİ


"Bedenim siyah olabilir fakat ırkçılık yapanın kalbi siyahtır." 
Emmanuel Eboue

Irk; renk, boy, ses, vücut yapısı vb. gibi kalıtımla gelecek kuşaklara aktarılabilen özellikler bakımından benzeşen ve insan topluluklarının dikey olarak sınıflandırılmasına imkân veren kategoriler olarak tanımlanabilir (Demir ve Acar,1996, s.108; Çökerdenoğlu, 2015: 98). Irkçılık, en ilkel şekilde renk ırkçılığı, daha sonra da kafatası ve kan ırkçılıkları şeklinde ortaya çıkmıştır. Üstün ırk anlayışına göre, aşağılanan ırklar üstün ırka hizmet etmek ve yardımcı olmak, boyun eğmek üzere yaratılmışlardır (Giddens, 2013, s.533; Çökerdenoğlu, 2015: s.98)

Millet ise tarihi bir toprağı, ülkeyi, ortak mitleri ve tarihi belleği, kitleyi bir kamu kültürünü, ortak bir ekonomiyi, ortak yasal hak ve görevleri paylasan bir insan topluluğunun adı olarak tanımlanabilir. Milliyetçiliğin ilk olarak ortaya çıkısı ve bir akım halini alarak dünyaya yayılması Fransız ihtilali ile başlamış ve sanat, edebiyat alanlarına da sıçrayarak daha geniş kitlelere ulaşma imkanı bulmuştur. Milliyetçilik akımından etkilenen birçok etnik ulus bağımsızlığını ilan etmiş ve topraklarını genişletmek amacıyla diğer ulus devletlerle savaşmıştır (Yavuzcan, 2007: s.19). Modern dünyada Fransız ve Amerikan Devrimleriyle milletlerin gündemine girmiş olan milliyetçilik, gücünü kaybetmeden, bir şekilde yaşama olanağı bulmaktadır. 

Türk milliyetçiliği Osmanlı Devleti’nde Türklerin kurucu unsur olmasından ve Osmanlı millet sisteminde milliyetçiliğe modern anlamda yer olmamasından dolayı etkili olmamıştır. Türkiye’de ırkçılık mesafesinde varlık gösterememiş zaman zaman Batı’daki ırkçı girişimlerden etkilendiği görülmüştür. Milliyetçilik Türkiye’de Kemalist, Sosyalist, Türkçü-Turancı ve Liberal-Muhafazakâr milliyetçilikler şeklinde gruplandırılmıştır. Ancak zamanla dünyada dönüştüğü gibi Türkiye’de kapitalizme entegrasyon sürecinde milliyetçilik anlayışında değişiklik olmuştur. Fakat Türkiye’de bölücü girişimlerden ötürü, ölümlerin olması doğal olarak milliyetçiliği zinde tutmaktadır (Çökerdenoğlu, 2015: s.i).

Sosyal kavramlar üzerine ortak kanaat getirmek ve tanımlamalar yapmak bir hayli zordur. Milliyetçilikte bağlamına göre farklı tanımlamalara açık bir kavramdır. Milliyetçilik için ortak bir tanımın zorluğundan bahseden Anderson’a göre milliyetçiliğin modern mi yoksa kadim bir fenomen mi olduğunu kimse kesin olarak ispat edemez (Anderson, 2001: s.11, Der. Armağan). Milliyetin bütün milletçe müşterek ve mukarrer bir manası olmadığı için Şahsi telakkilere tabi muhtelif ve mütenakız tariflere tesadüf edebilir. Bundan dolayı milliyet ölçüsü bazılarına göre “ırk” bazılarına göre “dil”, bazılarına göre “vatan”, bazılarına göre “Turancılık”, bazılarına göre ‟Anadoluculuk” ve hatta bazılarına göre de “tabiiyet‟tir (Danişmend, 2012, s. 320, Der. Türköne). (Çökerdenoğlu, 2015, s. 78). Fransız İhtilali’yle milliyetçilik Batıda şuur kazanmış; milli birlik, vatan ve dil unsurları etrafında teşekkül eden Fransız milleti olmuştur. Ancak milli gerçeğin kıvamına gelerek bir ideal dava değerinin kazanması, Fransa’da sosyal sınırların ortadan kalmasıyla mümkün olmuştur. Fransa’da milli birliğin sağlanmasında dil etkili olurken, Alman milletinde ise soy birliği milleti birleştirme rolü üstlenmiştir. (Topçu, 2010, s.140). (Çökerdenoğlu, 2015, s. 78).

Her ne kadar ırkçı topluluklar milliyetçilikle ırkçılığın birbirine indirgenemeyeceğini ifade etseler de aslında ırk ve milliyetçilik söylemleri hiçbir zaman birbirinden çok uzak olmamıştır. Irkçılığın modern çağda milliyetçilik zemininde gelişip yayıldığı ve milliyetçiliğin ırkçılığın önemli bir şartı olduğu ifade edilmektedir. Aynı zamanda ırkçılık milliyetçiliğin dışavurumu değil onu güçlendiren bir destektir ve milliyetçilik, ırkçılığın inşası için her zaman gereklidir (Balibar vd, 2013: s.51; Oyman, 2016: s.9).

Benzer bir eklemlenmenin ırkçılık ile milliyetçilik arasında da olduğuna vurgu yapan Balibar, ırkçılığın milliyetçiliğin bir “dışavurumu” olmadığını, milliyetçiliğe eklendiğini belirtir: “Irkçılık milliyetçiliğe bir iç ektir; ona oranla her zaman aşırıdır, ama onun inşası için her zaman gereklidir ve bununla birlikte onun projesini tamamlamakta her zaman yetersiz kalır…” (Çoban Keneş, T.y.: s.74).
Kültürel ve siyasi yönü ağır basan milliyetçilik, millet veya ulusların yaşama ve gelişme ülküsünden yola çıkarak insanlığın refahını sağlayan bir görüş olduğuna inanılmaktadır. Zaman zaman ideolojiye dönüştürülen milliyetçilik kavramı daha çok, bir devlete sahip olan topluluklar için kullanılmıştır. Marx, geçmişi olan ve olmayan milletler arasına fark koyarak millet terimini, bir devlete sahip olan topluluklar için kullanmıştır. Milleti de icat eden milliyetçiliktir. Aslında bir dünya görüşü olan milliyetçilik, ilk zamanlarda bir ideoloji ve bir dil etrafında toplanmayla oluşan siyasi bir oluşumu ifade etse de bir o kadar tarihe dayanan kültür, düşünce ve motiflerin de ifadesidir. Bir toplumsal ve siyasi hareket olduğu kadar aynı zamanda bir kültür biçimidir. Milliyetçiliğin ortaya çıkışı, modern öncesi kültürel ve etniksel özeliklere borçlu olduğu kadar çağın ruhunu da yansıtmaktadır. (Oyman, 2016: s.17).

Milliyetçilik, eski sembol ve fikirlerle bağlantılı olup ideolojisi ve merkez doktrini açısında kültürel bir bütündür. Milliyetçilik topluma göre anlam kazanarak ve defalarca toplumlar tarafından değiştirilebilir, bundan dolayıdır milliyetçiliği anlamak için her milliyetçilik anlayışını kendi içinde incelemek ve değerlendirmek gerekir. Ancak genel olarak milliyetçiliği de inkâr etmek geçmişi ve tarihi olayları anlamamızı zorlaştıracaktır. Bu zeminde toplumların bağımsızlık öncesinde ve sonrasında kendilerini içinde buldukları durumlara göre milliyetçilik tanımları yapıla bilmektedir. Modern milliyetçi düşünce, Fransız Dönemi fikirlerinden beslenmektedir. Moderniteyle birlikte milliyetçilik akımı bütün dünyaya yayılmış bunun sonucunda temellerini milliyetçilikten alan çok sayıda ulus devlet kurulmuştur. Aslında milliyetçilik, devletler tarafında üretilen bir kavram olduğu ulus devletlerin ortaya çıkmasını sağlayan bir neden olmuştur. Ekonomik gelişmeler ve bürokratik mücadeleler için milliyetçilik önemli bir olgudur. Modernleşme ve sonrasında kapitalist söylemlerin kendine çok fazla yer bulmaması, milliyetçi söylemlerin güçlenmesini sağlamış, milliyetçi ideoloji kendine daha geniş hareket alanları bulmuştur. Milliyetçi ideolojiler, milliyetçi zihnini oluşturan ve onun üzerinden siyaset yapan bir zemin oluşturarak birbirini öteleyen toplumlar var etmişlerdir. Kültürel milliyetçiliğin çoğu zaman birleştirici gücü varken ideolojik milliyetçilik ise saygıyı ve hoşgörüyü ortadan kaldıran ve toplumun bir arada yaşama kapasitesini yok eden bir yapı oluşturmaktadır (Oyman, 2016: s. 17).

Irkçı milliyetçilik, etnik-ırksal gruplar arasında ırka çok fazla atıfta bulunması sonucu ortaya çıkan bir ideolojidir. Etnik kimliklerin ırksal söylemlerle beslenerek kendi kimliğini üstün görmesi, karşı etniğin de buna karşın tepki olarak ırksal bir mücadele vermesi söz konusudur. Bu milliyetçilik iki şekilde ortaya çıkmaktadır. Biyolojik özeliklere atıf yapılarak ortaya çıkan ve insanların renklerinden dolayı dışlanması ve aşağılanması sonucunda ortaya çıkar. Yıllarca Amerika’da zencilerin maruz kaldığı ırkçı milliyetçilik buna en iyi örnektir. Irkçı milliyetçiliklerin vücut bulduğu ikinci tip durumlara, yani ülkeler arası ilişkilerde rol oynayan milliyetçiliğe entegre edilmiş ırkçı unsura en iyi örneklerden birisi, İkinci Dünya Savaşı öncesi ve süresince Almanya’da hakim olan Nazi milliyetçiliğidir. İkincisi ise etnik milliyetçiliktir. Özelikle Fransız İhtilalinden sonra yükselişe geçen etnik milliyetçilik, devletlerarası ayrılıkçı hareketlerle vuku bulmuştur. Bu hareketler ulus devletlerin ortaya çıkmasını hızlandırırken etnik kimliğin de sosyolojik fenomen olarak önemini koruduğunu göstermektedir. Dünya üzerindeki mikro ve makro milliyetçiliklerin temelinde etniğin önemli bir unsur olduğunu düşünmemek mümkün değildir. Nitekim ilkçi kuramcıların en temel görüşleri bu yöndedir. Etnik milliyetçilik Etnik milliyetçilik, milli kimliği oluşturan, kültür, tarih gibi hâkim kültür unsurların oluşturduğu milli biz şuuru yerine; boy, aşiret, kabile, mezhep ve etniklik gibi dar kapsamlı biz şuurunu benimseyen etnosentrik nasyonalizm görüşüdür. Etnik gruplar, milliyetçiliğin temelini oluşturan hâkim kültürü reddederek etnik kimliği salt üstün kabul ederek bu doğrultuda siyasi ve sosyal ortam oluşturur. Mikro etnik kimliklerin isyanı ve ırkçı milliyetçilikleri hakim olan etnik kimliğe karşı baş kaldırışı, etniğin marjinalleştirmesi sonucudur. Merkezi rejimden başkalaşan azınlık etnik gruplar, ya asimile olurlar ya da kendi milletlerini oluştururlar. Her ne kadar genel anlamda karşılaşılan durum asimilasyon olsa da bu bağlamda bölücü talepler ve etnik terörizm de ortaya çıkabilmektedir. (Oyman, 2016: s.18).

Irkçılığın gelişebilmesi için öncelikle bir ırk kavramı olmalıdır. Irk genetik bir kategori olarak tanımlanır. Antropolojinin bu günkü verileri insanları ırklara ayırmayı olanaksız kılsa da Antik çağlardan başlayarak insanlar kendilerini ve kendinden olmayanları ayırt etme ihtiyacı duyarlar. İnsanları ırklara ayırmada kullanılan en yaygın, en eski ve en kolay yol doğrudan gözlemleme imkanına sahip olunan fiziksel özelliklere dayalı gruplamadır. Fiziksel özelliklere göre gruplamada en sık başvurulan yol ise ten rengidir. İnsanlar ten renklerine göre beyaz, sarı, kırmızı ve siyah olarak dört gruba ayrılırlar. Ten renginin yanı sıra yüz tipleri, çene kemiği yapısı, kan ve RH faktörü de gruplamada kullanılır. "Irklardan kimisi üstün kimisi ise aşağıdır. Kan bağına dayanan sınıflandırma ise köleci toplum evresinde aristokrat kesim tarafından kendi ayrıcalıklarını koruma adına geliştirilir. 19. yüzyılda ise bu sınıflama biçimlerine kafatası biçimine göre sınıflamada eklenir (Yavuzcan, 2007: s.15).

Milliyetçilik ile ırkçılık arasındaki temel fark, birinde doğuştan gelen genetik ve fiziksel özellikleri nedeniyle dışlanırken diğerinde bir toplumun kendi değerlerine ve menfaatlerine sahip çıkmasıdır. 

Kaynaklar:
Çökerdenoğlu, R. Topçu. (2015). Küreselleşme Ve Türk Milliyetçiliği; Milliyetçiliğin Medyada İşlenişi.   Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi
Oyman, N. (2016) . Irk Etnisite ve Din Van Örneği.   Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Kahramanmaraş : Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi
Çoban Keneş, H. (T.y.) . Irkçı-Ayrımcı Söylemlerin Kurucu Öğeleri Olarak İnkâr Stratejileri. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara : Ankara Üniversitesi
Yavuzcan, C. İ. (2007) . Yazılı Basında 2005 Paris Olaylarının Haber Analizleri. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Kocaeli : Kocaeli Üniversitesi

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

TIBBIN DUAYENLERİ: HASAN BİRİ

Yüz üzerinde yayını bulunan kısa bir süre önce Koru Hastanesi’ni açan ve devamında uluslararası alanda başarılara imza atacak üniversite kurmayı hedefleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, iletişimle birlikte sosyal sorumluluk projeleri düzenlemesinin yaşam felsefesi haline gelişini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. “İyi hekim iyi empati yapan hekimdir” sözüyle hekimlik mesleğinin doğru iletişimden geçtiğini kaydeden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, Akademik ve etik kurallarla çalışan Koru Hastanesi’nin ileride uluslararası başarılara imza atacak üniversite olacağını belirtti. Prof. Dr. Biri, tıptaki her türlü gelişmeyi takip ederek, sağlık sektörünün ihtiyaçlarını gören ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekçi politikalarla büyümeyi hedefleyen bir sağlık kuruluşu olmayı hedeflediklerini söyledi. Kendi ağzından hayatını ve çalışmalarını dile ge