Ana içeriğe atla

HASTANIN HİÇ Mİ SUÇU YOK!

Hasta hakları korunurken hekimlerin yaşadığı sıkıntılar gündeme geliyor ve “hastanın hiç mi suçu yok” dedirtecek türden olaylara sahne oluyor.

Hasta hakları konusunda son yıllarda çok fazla gelişme yaşanıyor. Ancak bunun dışında hekim haklarının da korunması gerektiğine dikkat çekilmesi gerekiyor. Fiziksel ve psikolojik şiddet gören hastaların yanı sıra sözlü saldırıya uğrayan hekimlerden de her geçen gün mesleklerini sürdürmenin cazip tarafının kalmadığı, yaptıkları her işlem sonucunda sık sık saldırıya uğradıkları dile getiriliyor. "Siz bizim vergilerimizle para kazanıyorsunuz" gibi sözlerin yanı sıra Bakanlığa şikâyet edildiklerinden dolayı artık hastaları muayene edemez duruma geldiklerini söylüyorlar. Hekimlerin yaşadığı bu durum psikolojik çöküşe neden olacağı gibi doğru teşhisin ve hastaya yaklaşımın zorlaşmasına da neden olacağını düşündürüyor. Hekimler Malpraktis’ten korktukları gibi, sözlü ve fiziksel saldırıya da uğradıkları için mesleklerini yapmak istemez duruma geldiklerini belirtiyorlar.

“İlgilendikçe İlgi Bekleyen ve Bir Türlü Tatmin Olamayan Hastalar”
Dr. Leman Büyükdayıoğlu, hasta şikayetleri konusunda yaşadıklarını şöyle anlattı: “Hastaya iyi davranırsan seni şikayet eder, “Bu ilacı kullan, hadi çık dışarı” dediğin hasta senden memnun olur ve sesini çıkarmaz. Maalesef benim hasta profilim böyleydi. İlgilendikçe ilgi bekleyen ve bir türlü tatmin olamayanlardı. Hiç bir hastamı yazdığım ilacı açıklamadan, hastalığını söylemeden göndermedim. Ancak hastanın kapıdan çıkısından anlarım, bu hasta kesin yarın bir daha gelir, kendisinin grip olduğuna inanmadı derim.

Göreve başlayalı yaklaşık 3 ay olmuştu, acil nöbetindeydim. Aksam 10 civarı hafif şişman tez canlı genç bir bayan odaya girdi. “Hocam kardeşim hasta bakar mısınız? Yalnız hocam utanıyor, söyleyemiyor çisini kaçırıyor. Ona göre muayene eder misiniz” dedi. Erkek personel de çağırdım ki yanıma çocuk utanmasın. Hasta 14 yasında, 80 kilo civarında ve 150 cm boyundaydı, muayenesini yaptım. Çocuk gayet rahat ve normal görünüyor ve idrar kaçırma dışında başka hiç bir şikayeti yoktu. Fakat hastanın ablası, bende bir şeyler gizliyormuş izlenimi yarattı. Çocuğun diyabet olabileceğini düşündüm. Yeni yemek yedik diyince biyokimya istemedim. “Sabah aç karnına gelip, çocuk doktoruna muayene olmasını söyledim, o gerekli bütün tahlilleri isteyecektir. Hatta sabah bulamazsanız, bana uğrayın sizi götüreyim” dedim. Psikolojik olabileceğini ancak, şeker hastalığını incelemek gerektiğini ablasına söyledim. Nöbetten çıkmadan, çocuk doktorunun yanına uğradım ve hastayı sordum. Çocuk doktoru, hastanın tip1 diyabet çıktığını ve Fakülteye sevk ettiğini anlattı.

“Yanımda Personel Olmasa Nasıl İlgilendiğimi Görmeseler, Yazılanlara İnanırlardı”
Bir ay sonra şikayet kutusundan bir mektup çıktı. Bu hastanın ablası o gece ben kardeşine insülin yapamadığım için kardeşinin şeker hastası olmasına neden olduğumu yazmış. Kardeşi komadaymış, ben bakmamışım. Sabah doktora git deyip, göndermişim. Öyle bir mektup yazmış ki, “Leman doktor gibi doktorlar olmasın, başka kardeşlerin canı yanmasın” gibi şiirsel cümleler yer alıyordu. Yanımda personel olmasa nasıl ilgilendiğimi görmeseler, yazılanlara inanırlardı.

“Servisimiz Yok ki Nereye Yatıralım”
İşin aslını sonradan öğrendim, çocuk doktorundan sonra tıp fakültesine gitmişler. Oradaki hekim arkadaş, “seni bu halde kim yolladı buraya, ölürsün niye yatırmadılar” demiş. Servisimiz yok ki nereye yatıralım. Çok üzüldüm gerçekten, faydam dokundu derken tip 1 diyabet yapmışım hastamı.

“Acilden Sevk Olmaz Gündüz Aile Hekimine Yaptırabilirsin”
Hastanın ablası bana savaş ilan etti, yeşil kartlı olduğu için sürekli sevk yaptırdı. Sürekli gelip olay çıkartıp gidiyor, bende hiç bir zaman cevap vermeyip sakince gülümsüyordum. Bir gün gece çok yoğun bir zamanda saat 11’de sevk yaptırmaya geldi. “Acilden sevk olmaz gündüz aile hekimine yaptırabilirsin. Çok kalabalık niçin diğer hastaların vaktini alıyorsun” dedim. “Köpek gibi yazacaksın, işin ne senin” dedi. Bende karneyi alıp yırttım. Bir de tutanak tuttum, bu senin son olayın olsun, gelip burada bağırıp çağırıp bir iş göremezsin dedim. İki gün sonra özür mektubu çıktı şikayet kutusundan.

Kaymakamlığa Gidip Hakkımda Şikayette Bulunmuş
Bir gün yine çok kalabalık kasabanın tanınmış ailesinin kızı gelmiş. Kapıda yığılma olduğu zaman ben hemen kapının önüne çıkıp herkesin hızlıca şikayetini sorup sıkıntılı görünenleri, yaslıları önden alıverirdim. Biz acili poliklinik olarak kullanan bir milletiz. Çıktım baktım bu kızcağızın ayağı ağrıyormuş, düştün mü dedim. Yok bir kaç gündür var dedi. Ne zaman geldin diye sordum, yeni geldiğini söyledi. İçeride nakil ambulansla gönderdiğim hastanın 112’ye fakslamak için formunu doldurdum. Sonrada müşahedeye aldığım 2 yaslı hastamı kontrole geçtim, yani takriben 5-7 dakika geçti. Bir bağırış çağrış duydum, hanım kızımız ortalığı birbirine katmış. Saatlerdir burada bekliyorum, ne biçim doktor. Gidip odasında oturuyor, hepinizi şikayet edeceğim. Sonrasında kız gitti.
Ertesi gün başhekimle, sabah 8’de kaymakamlığa gidip hakkımda şikayette bulunmuş. Kasabanın tanınmış ailesin, ortalığı birbirine katmış. “Sağlık Bakanlığına gideceğim böyle şey mi olur. Kızım ağrısından ölmüş, bakmamışlar git demişler. O doktor gelecek kızımdan özür dileyecek” demiş.

Hem Hakarete Maruz Kalıyoruz Hem de Hakkımızda Soruşturma Yapılıyor
Başhekim Şikayet eden Bey ile bir olmuş, “neden hastaya bakmadın” diye hesap soruyor. “Ben kimseyi bekletmedim. Ayrıca kameralardan bakın, gelme süresiyle birlikte 10 dakikadan fazla beklediyse hem özür dileyeceğim hem de evine kadar gidip bakacağım. Kızının burada bize hakaret ettiğinden haberiniz yok. Bende hakaret davası açıp resmi dilekçeyle bunların hepsini yazacağım bilesiniz” dedim.
Başhekimle kamera kayıtlarına bakmışlar, bayanın kapıdan girmesiyle çıkması 7 dakika sürmüş. Odama değil, müşahedeye girmişim, hastalara bakmışım, kızla konuşmuşum hepsini görmüş. Hatalarını anlayınca “özür dileyecek” diye haber gönderdi.

“Gereksiz Şikayetlerle Acile Hasta Geliyor Şikayet Ediyor”
Dr. Kübra Cenkci ise yaşadıklarını şöyle dile getirdi: “Bir buçuk yılı aşkın süre ilçe devlet hastanesi acil servisinde çalıştım. Ne hastalar ve şikayetler gördüm. Bir gün acil servis, resmen ana baba günüydü. Yeni hastalar stabilleşmiş tam deskin arkasına geçtim. Hemşire arkadaş çay doldurmuş onu aldım bir yudum içtim. Personel, hocam bu benim tanıdık baş ağrısı varmış diye geldi. O gün kaçıncı yakınını getirdiğini hatırlamadığım kadar çok yakın getirdi. “Böyle gereksiz şikayetlerle acile hasta getirme. Artık sinirleniyorum. Poliklinikte 3 kişi var oraya götürsene 4. hasta olur zaten işi de hemen biter. Sonra acilde böyle hastalara bakınca herkes gelmeye çalışıyor” dedim. “Hasta döndü gel bakmasın” dedi ve gitti. Sabah bir şikayet geldi. Ben demişim ki hastaya “şu an kahve içiyorum hasta falan bakamam.” Neyse ki birçok personel vardı. Herkes gördüğü için bir şeye gerek kalmadı.

“Sen Böyle Bağırınca 112 Daha mı Erken Yer Bulacak”
Bir hastanın diyabet ve kalp yetmezliği rahatsızlığı vardı ve bir ayağı diz altında ampüteydi. Hasta kendine pek dikkat etmezdi. Ya sürekli yemek yer hiperglisemi komasıyla gelir ya da ilaçları düzgün almaz pulmoner ödemle gelirdi. Bir ara sürekli gelmeye başladı. Bizde yoğun bakım olmadığı için ilk müdahale yapılıp, 112ambulans ile sevk ediliyordu. Ben birkaç nöbette sevk etmeden acilde tedavi ettim. Bir nöbetime geldi yine sıkışmış nefes alamıyor, tansiyon fırlamış. Hemen müdahaleyi yaptım, moniterize ettik. 112’yi aradım yer arıyoruz Amcam bayağı rahatladı. Sonra acilde bir çığlıklar yükseldi. Ne oluyor diye bir baktım ki amcanın büyük kızı ortalığı yıkıyor. “Babam burada ölecek kimse umursamıyor. Niye ambulans gelmiyor” diye feryat figan. “Sen böyle bağırınca 112 daha mı erken yer bulacak sanıyorsun. Gereken müdahaleyi yaptım, durumu gayet iyi. 112’de yer arıyor” dedim. Kızın annesi araya girdi sakinleştirmeye çalışıyor ama kız hala bağırıyor “sizi şikayet edeceğim. Babama bir şey olursa” diye.

“Tartışmayı Tatlı Bağlayıp İyi Diyalogda Sağlayabiliyoruz”
112, bir saati aşkın bir süre yer aradıktan sonra döndü, Antep’de yer varmış. Aileye durumu anlattım, bu sefer hasta yakınları Antep’e gitmesini istemedi. Daha öncede gittiğini onlarında bir şey yapmadığını söylediler. Kalmasını istediler, ben anlattım tüm riskleri, yoğun bakımımızın olmadığını. Gerekirse burada müdahale edemeyeceğimiz. Ancak aile gitmeyi kabul etmedi. Amcam yavaş yavaş düzeldi ve sabah taburcu ettik. Sonrasında hastanın kızı geldi, özür diledi. “Baban tabi endişeleniyorsun ama kavga etmek çare değil. Seninle kavga ederken babana bir şey olsa seninle uğraşmaktan onunla ilgilenemezdik. Böyle düşün her zaman” dedim. O günden sonra amca ve ailesiyle samimi olduk. Amcanın eşi aradı, nöbetçiysem kek ve çay demleyip geliyordu.”

“Ne Kadar Özverili de Olsam Tıkandığım Yerler Muhakkak Oluyor”
Dr. Necla Özbilek ise şunları anlattı: “Mesleğini çok severek yapıyorum. Acil hekimi olarak çok orjinal şikayetler ve insan manzaralarıyla sık sık karsılaşıyorum. Ne kadar özverili de olsam tıkandığım yerler muhakkak oluyor.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

TIBBIN DUAYENLERİ: HASAN BİRİ

Yüz üzerinde yayını bulunan kısa bir süre önce Koru Hastanesi’ni açan ve devamında uluslararası alanda başarılara imza atacak üniversite kurmayı hedefleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, iletişimle birlikte sosyal sorumluluk projeleri düzenlemesinin yaşam felsefesi haline gelişini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. “İyi hekim iyi empati yapan hekimdir” sözüyle hekimlik mesleğinin doğru iletişimden geçtiğini kaydeden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, Akademik ve etik kurallarla çalışan Koru Hastanesi’nin ileride uluslararası başarılara imza atacak üniversite olacağını belirtti. Prof. Dr. Biri, tıptaki her türlü gelişmeyi takip ederek, sağlık sektörünün ihtiyaçlarını gören ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekçi politikalarla büyümeyi hedefleyen bir sağlık kuruluşu olmayı hedeflediklerini söyledi. Kendi ağzından hayatını ve çalışmalarını dile ge