Ana içeriğe atla

TÜP BEBEK TEKNOLOJİLERİ İLE KANSER HASTALARININ YAŞAM KALİTESİ ARTIYOR

Son yıllarda artan kanser hastalığının tedavi edilmesiyle ortaya çıkan üreme sorunu Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı tarafından oosit/ embriyo veya overyan doku dondurulması ile çözülüyor. Doç. Dr. Murat Sönmezer, bu yöntem sayesinde kanser tedavisinin tam anlamıyla yapılmasını sağladıklarını belirtti.

Türkiye ve dünyada kanser hastalarının oranı gün geçtikçe artıyor. Hastalık oranının artmasına rağmen tedavi yöntemlerinde de ciddi gelişmeler oluyor. Kematörapotik ajanlar ve radyoterapi teknikleri gelişiyor. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim üyesi Doç. Dr. Murat Sönmezer, konuyla ilgili yaptığı açıklamada kemoterapi ya da radyoterapi, cerrahi yöntemlerde kök hücre tedavileri sayesinde kanserli hastaların artık birçoğunun tedavi edilebilir hale geldiğini kaydederek, son yıllarda kanser olma yaşının düştüğüne dikkat çekti. Üreme çağındaki kanser hastalarının tedavisi yapıldıktan sonra tedavinin ileri dönem etkileri nedeni ile yaşam kalitesinde ciddi bozulmalar olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Sönmezer, “Lösemi ve lenfoma gibi çocukluk çağı kanserlerinin yanı sıra, ileri yaşlarda özellikle meme kanserinin çok sık görülmeye başladığını belirtti. Bir kişi kanserle karşılaştığı zaman çok önemli bir nokta var; hastanın ne kadar yaşayacağı üzerinde duruluyor. Birçok kanser artık ciddi şekilde tedavi ediliyor. Lösemiler yüzde 95 oranında, yine meme kanseri erken dönemde yüzde 90-95 tam tedavi edilebiliyor. Ancak tedavi sonraki süreçte hastanın yaşam kalitesi önem kazanıyor. Tedavi döneminde uygulanan kemoterapi rejimleri kişiyi gelecekte birçok sıkıntılı problemle karşı karşıya bırakıyor. Gelişim problemleri, endokrin fonksiyonlarının bozulması, kadınlarda yumurtalık, erkeklerde testis dokusu üzerindeki negatif etki nedeniyle üreme fonksiyon kaybı oluyor. 15 yaşında kansere yakalanmış bir çocuk tedavi edildiğinde evlenmek istiyor, ancak yumurtalık fonksiyonları kaybolmuş oluyor. Gerçekten tedavi edildi mi yoksa hastanın tedavisi yarım mı bırakıldı artık bu konu üzerinde duruluyor” dedi.


“Kanser Tedavisi Üreme Fonksiyonlarını Baskılıyor”
Kanser tedavilerinde kematorepatik ajanlar, radyoterapi veya kök hücre nakillerinin yumurtalık ve testis fonksiyonlarını ciddi şekilde baskıladığını belirten Doç. Dr. Sönmezer, Amerika’da medikal onkolog veya hematologların tedaviye başlamadan önce hastaya üreme fonksiyonlarının tedaviye bağlı kaybolacağını söylediğini ve geçerli yöntemlerin hastaya bildirilmezse, eksik bir tedavi yapılmış olacağını kaydetti.

“Sonsuz Süre -196 Santigrat Derecedeki Nitrojen Tankında Saklanıyor”
Kanser tedavisinde kaybolan üreme fonksiyonları için önlem alındığına dikkat çeken Doç. Dr. Sönmezer, konu ile ilgili şöyle konuştu: “Dondurma işlemi hastanın aldığı tedaviye, yaşına ve yaşadığı koşullara göre belirleniyor. Kanser hastası küçük yaşta veya bekar ise, yumurtalık dokusu dondurulabiliyor. Hasta daha ileri yaştaysa ve evli ise tüp bebek tedavisine alıp yumurta veya embriyolar dondurulabiliyor. Dondurulan hücreler teorik olarak sonsuz saklanma süresi içerisinde, -196 santigrat derecedeki nitrojen tankında saklanabiliyor. İlk dondurulmuş embriyoların canlılığı 15-20 yıl olmasına rağmen, canlılıklarının korunduğu biliniyor. Çok yeni bir yöntem olmasına rağmen, dondurulmuş ve çözülmüş yumurtalık dokusunun tekrar kişiye transplantasyonu sonrasında dünyada 11 adet gebelik bildirildi. Hastalara bu hizmeti sunarken yeni bir yöntem olduğunu dünyada hala deneysel aşamada yapıldığını ve henüz standardize edilmediğini mutlaka söylemek gerekiyor. Kendi kliniğimizde bu yöntem lösemi, lenfoma, meme kanseri, serviks kanseri ve Myelo displastik sendromlu 10 hastada uygulandı.”


Meme Kanseri Hastalarına Özel Tedavi
Henüz standardize edilmemiş bir yöntem olduğu için sertifikayı verecek kuruluşun henüz belli olmadığını belirten Doç. Dr. Sönmezer, “Erişkin yaşta meme kanseri hastasını çok sık görüyoruz. Meme kanseri östrojen bağımlı bir tümör ve klasik tüp bebek tedavilerinde östrojen çok yükseliyor. Risk olduğu için östrojeni yükseltmeyen daha güvenli olduğu öne sürülen, “Letrozole” adı verilen ilaç ile birlikte kullanılan özel tedavi protokolleri geliştirildi. Bu şekilde hastalara tedavi yapıldığında östrojen oranı yükselmediği için meme kanserine negatif bir etki yaratmadığı görüldü. Bu hastalarda da meme kanserinin riskini arttırmadan, özel yapılan tedavilerle de embriyo veya oosit dondurabiliriz” şeklinde konuştu.


“Yönetmelik Kapsamındaki Laboratuarlarda Bu İşlem “Ancak Tıbbı Zorunluluk Hallerinde” Yapılabilir”
Laboratuarın belirlenen yönetmelik kapsamında hizmet vermesi gerektiğine dikkat çeken Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ruşen Aytaç ise, “Kanser tedavisi görmüş ve iyileşmiş bir hastanın, sağlıklı bir birey olarak üreme hücrelerine sahip olabilmesi laboratuarın imkanları dahilinde mümkün. Kemoterapi ve radyoterapi gibi tedavi gören hasta grubunun ilerleyen dönemde üremesini sağlayacak başka bir yöntem de yok” dedi.


Enstitü Kurulmalı
2003 yılında Amerika’ya gittiğinde oosit, embriyo ve overyan doku dondurma yöntemi üzerinde çalıştığını dile getiren Doç. Dr. Sönmezer, hala yurt dışı ile çalışmaları birlikte yürüttüklerini, bilimsel araştırmalarını uluslararası dergilerde duyurduklarını ve Avrupa Bilim Komisyonu Yumurtalık Doku Dondurma bölümüne üye olduğunu ifade etti. Devlet Planlama Teşkilatına sundukları enstitü kurulması ile ilgili hazırladıkları proje hakkında Doç. Dr. Sönmezer şunları söyledi: “En ince ayrıntısına kadar planlayıp bir proje hazırladık. Bu projede Doğu Avrupa, Balkanlar, Orta Asya ve Orta Doğu’ya da hizmet sunabilecek özelliklere sahip, devlete getirisi olan bir merkez kurmayı amaçladık. Bu yönde özelleşmiş hizmet veren, ileri teknoloji kullanan bir merkezin olması şart. Bu merkezin ülkemize yıllık sağlayacağı tasarruf ve ekonomik getirisi de olacak. Multi disipliner bir ekip başta olmak üzere, doktora öğrencilerinin de hizmet verip, araştırma yapacabilecekleri bir enstitü kurulmasını amaçladık. Bu insanların sayısı artıyor ama başvuracakları başka merkez yok. 15 yaşında bir kız veya erkek çocuğu olan biri çocuğu ciddi bir hastalıkla karşılaşıp kemoterapi almak isterse, sadece bu işle uğraşan bir merkez olması durumunda yurt dışına gitmesi gerekmeyecek. Bu işler standardize hale getirilecek yapılacak.Şu an bu işlemler ancak yönetmelik çerçevesinde kanser gibi tıbbi zorunluluk halinde yapıyoruz. Bununla birlikte şu an Dünya’da evlilik ve çocuk doğruma isteğini ileri yaşlara bırakan kadınlarda isteğe bağlı olarak yumurta hücresi dondurulup dondurulamayacağı da etik açıdan tartışılıyor. Nisan 2011 tarihinde İstanbul’da düzenleyeceğimiz uluslararası bir toplantıda ABD ve Avrupa’dan katılacak birçok bilim adamı ile bu konu ülkemizde ilk defa ayrıntılı bir şekilde tartışılacak.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

TIBBIN DUAYENLERİ: HASAN BİRİ

Yüz üzerinde yayını bulunan kısa bir süre önce Koru Hastanesi’ni açan ve devamında uluslararası alanda başarılara imza atacak üniversite kurmayı hedefleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, iletişimle birlikte sosyal sorumluluk projeleri düzenlemesinin yaşam felsefesi haline gelişini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. “İyi hekim iyi empati yapan hekimdir” sözüyle hekimlik mesleğinin doğru iletişimden geçtiğini kaydeden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, Akademik ve etik kurallarla çalışan Koru Hastanesi’nin ileride uluslararası başarılara imza atacak üniversite olacağını belirtti. Prof. Dr. Biri, tıptaki her türlü gelişmeyi takip ederek, sağlık sektörünün ihtiyaçlarını gören ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekçi politikalarla büyümeyi hedefleyen bir sağlık kuruluşu olmayı hedeflediklerini söyledi. Kendi ağzından hayatını ve çalışmalarını dile ge