Ana içeriğe atla

YAŞAMADIĞIMIZ İÇİN YAŞLANMAKTAN KORKUYORUZ!

Mış gibi hayatlar yaşıyoruz. Seviyormuş gibi ilişkilerle, gülüyormuş gibi neşeli görünüyoruz. Böyle olunca da sevmekten de yaşlanmaktan da korkuyoruz. Yalnızlıktan korktuğumuz halde birbirimizle konuşmuyoruz, iletişimi ekranlar aracılığıyla yapıp, sınırlarımızı çizemiyoruz. Çoğunluk ne yaparsa düşünmeden sürünün bir parçası olmayı hemen kabul ediyoruz.

Kendimiz olmayı unuttuğumuz için biri ne yaparsa peşinden koşturuyoruz. Aynısı olmayı, onun gibi giyinmeyi, onun gibi konuşmayı istiyoruz. Oysa biz öyle düşünmüyorsak, neden kendimiz olmayı seçmiyoruz.

Eğer birileri çok başarılıysa hemen bacağından çekip aşağı indiriyoruz. Nitelikli iş yapanları istemiyoruz. Önemli olan mış gibi iş yapanlar olsun istiyoruz. Çünkü, nitelikli olursa bu kez eksikliklerimiz daha çok ortaya çıkar diye korkuyoruz. Aslında her şeyden korkuyoruz.
İşte bu savaş meydanında fark etmeden her gün savaşıyoruz. Savaşmaktan yaşayamıyoruz. Yaşayamadığımız için de her alınan yaş, her beyaz tel saç, yüzdeki her çizgi hüzünlendiriyor. Sevgiyi yapay olarak elde etmeye çalışıyoruz. Çünkü, sevmesini de sevilmesini de bilmiyoruz.

Eğer genç kalmazsak, sevgilimiz başkasına gider diye korkuyoruz. Zaten kimi hedefsiz gençlerin derdi para olunca bu kez hiç tanımadığımız gençlerle savaşıyoruz. Yorgun düştüğümüz hayatta güvenecek omuz ararken, her defasında sırtımızdan darbe alıyoruz. En güvendiklerimizin aslında en çok kıskananlarımız olduğunu fark etmiyoruz.

Kendimizle savaşıyoruz. Genç kalmak, her şeye yetmek, etrafa sürekli olumlu görünmek için savaşıp duruyoruz.

Aslında hayat çok basit, biz zorlaştırıyoruz.
Yaşımızı sevmek için önce yaşadığımızı hissetmeliyiz.
Yaşadığımızı hissetmek için önce kendimizi sevmeliyiz.
Kendimizi sevmek için önce sevdiğimiz şeylere zaman ayırmalıyız.
Sevdiğimiz şeylere zaman ayırmak için çevremizde temizlik yapmalıyız.
Çevremizdeki temizliğe başlamak için önce kıskanç, iftiracı ve kötü niyetlileri çıkartmalıyız.
Kötüleri çıkartmak için önce kendi maskemizden kurtulmalıyız.

Sonra her anımızı planlarken, günlük yürüyüşlerimiz, kitaplarımızın arasında geçirdiğimiz süre, tuttuğumuz günlük, yarışarak değil yaşayarak her anın tadını çıkartarak günlerimizi geçirmeliyiz.


İşte o zaman doğum günlerinin gerçekten anlamı olacak. Bağımlılıklardan kurtulup, çevremizi saran sürünün parçası olmaktan kurtularak, şu anda kendimiz için bir şeyler yapmalıyız. Kahve mi seviyoruz yoksa çay mı? Müziklerden latin mi severiz pop mu caz mı? Filmlerin hangisi gerçekten bizim en sevdiğimiz? Şımartalım kendimizi, o zaman dünya da yaşam da başka güzel gelecek. İşte o zaman yaşayacağız. Korkularımızın üzerine gitmekten sakın korkmayalım. Çünkü kazananı şimdiden belli, biz! 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

TIBBIN DUAYENLERİ: HASAN BİRİ

Yüz üzerinde yayını bulunan kısa bir süre önce Koru Hastanesi’ni açan ve devamında uluslararası alanda başarılara imza atacak üniversite kurmayı hedefleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, iletişimle birlikte sosyal sorumluluk projeleri düzenlemesinin yaşam felsefesi haline gelişini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. “İyi hekim iyi empati yapan hekimdir” sözüyle hekimlik mesleğinin doğru iletişimden geçtiğini kaydeden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, Akademik ve etik kurallarla çalışan Koru Hastanesi’nin ileride uluslararası başarılara imza atacak üniversite olacağını belirtti. Prof. Dr. Biri, tıptaki her türlü gelişmeyi takip ederek, sağlık sektörünün ihtiyaçlarını gören ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekçi politikalarla büyümeyi hedefleyen bir sağlık kuruluşu olmayı hedeflediklerini söyledi. Kendi ağzından hayatını ve çalışmalarını dile ge