Ana içeriğe atla

“HASTALARIMIZ İSTİSMAR EDİLİYOR”

47. Ulusal Psikiyatri Kongresi’nde düzenlenen basın toplantısında konuşan Türkiye Psikiyatri Derneği Bilimsel Toplantılar Düzenleme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mine Özmen, yaşam koçluğu, NLP gibi uygulamaların “terapi” olmadığını vurgulayarak, “Psikoterapi ile fizyoterapiyi karıştırmakta ve psikoterapinin boyun fıtığı, felç, özürlülük gibi durumlarda yapıldığını düşünülmektedir. Halkımızın bilgi eksikliğine ülkemizde denetimlerin de yetersiz olması eklenince ucube tedaviler, şarlatanlık diyebileceğimiz uygulamalar, ciddi sınır ihlalleri ve etik sorunlar ortaya çıkıyor, hastalarımız istismar ediliyor” dedi.

26-30 Ekim tarihinde düzenlenen 47. Ulusal Psikiyatri Kongresi, Maritim Pine Beach Resort, Belek Antalya’da yapıldı Konusu "21. Yüzyılda Psikoterapi" olan kongrede, 4 gün boyunca psikiyatri alanında yurt içi ve yurt dışından katılan uzmanlar ile birlikte bilimsel toplantı ve tartışmalar yer aldı. Düzenlenen basın toplantısında konuşan Türkiye Psikiyatri Derneği Bilimsel Toplantılar Düzenleme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mine Özmen, psikiyatrik tedavinin bir bütün olduğunu belirterek, kişinin hem biyolojik hem de psikososyal gereksinimlerine göre ayarlanması gerektiğini söyledi. Özmen, yaşam koçluğu, NLP gibi uygulamaların terapi olmadığını kaydetti.

“Psikoterapi Bilinmiyor”
Türk halkının psikoterapi konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığını da vurgulayan Özmen, yapılan bir anket çalışmasına katılanların çoğunun psikoterapiyi derdini anlatarak rahatlama ve fikir danışma olarak gördüğünü vurguladı. Özmen, şöyle konuştu: “Psikoterapi ya da halk arasındaki tanımı ile “konuşma tedavisi”, düşünce, duygu ve davranışları konuşma, ilişki kurma yolları ile etkileyerek değiştirme ve iyileştirme demektir. İstanbul Üniversitesinde, tıp fakültelerinde yaptığımız bir anket çalışmasında katılımcıların önemli bir kısmının psikoterapiyi derdini anlatarak rahatlama ve fikir danışma olarak gördüğü saptanmıştır. Üçte ikisi psikoterapinin hangi durumlarda yapıldığını bilmemekte, önemli bir kısmı, özellikle eğitim düzeyi düşük olanlar psikoterapi ile fizyoterapiyi karıştırmakta ve psikoterapinin boyun fıtığı, felç, özürlülük gibi durumlarda yapıldığını düşünmektedir. Katılımcıların çoğu devlet kurumlarından psikoterapi alabileceğini düşünmesine karşın, psikoterapi uygulananların yaklaşık yarısı özel bir kurumdan bu hizmeti aldığını belirtmektedir. Halkımızın bilgi eksikliğine ülkemizde denetimlerin de yetersiz olması eklenince ucube tedaviler, şarlatanlık diyebileceğimiz uygulamalar, ciddi sınır ihlalleri ve etik sorunlar ortaya çıkıyor; hastalarımız istismar ediliyor”

“Kadınlar Yaşamın Her Alanında Şiddete Maruz Kalıyor”
TPD Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi, kadın ruh sağlığını etkileyen en temel iki sosyal faktörün, şiddete maruz kalma ve yoksulluk olduğunu bildirdi. Günümüzde bütün kadınlar geleneksel kavramların da etkisiyle fiziksel, cinsel, ekonomik, psikolojik şiddete maruz kalmakta olduğunu vurgulayan Başterzi şunları söyledi: ''Kadınların ne yapması, nasıl davranması, ne kadar eğitim alacağı, parasını nasıl harcayacağı, nasıl giyineceği, hatta kimle evleneceği gibi temel seçimleri kural koyucu, yasa koyucu erkekler tarafından belirlenmektedir. Kadınların eğitilmemeleri, emekleri karşılığında ücret almamaları ve erkeklerden daha düşük ücret almaları, daha düşük sosyal konumda yer almaları şiddete uğramalarını arttırmaktadır. Ülkemizde kadınlar yaşamın her alanında şiddete maruz kalmaktadır. Ama kadınlar hala en çok, en yakınlarındaki, en sevdikleri kişilerce ev içi şiddete maruz bırakılmaktadırlar.''

“Kadın Cinayetlerini Önceden Kestirmek Mümkün”
Kadın cinayetlerini önceden kestirmenin mümkün olduğunu da söyleyen Başterzi, kurbanların öldürülmeden önceki yıl eşleri tarafından yoğun şekilde şiddete maruz bırakıldıklarını dile getirdi. Kadın cinayetlerinin her geçen yıl arttığını belirten Başterzi, resmi olmayan rakamlara göre bu yıl sadece Haziran ayında 20 ilde 24 kadının öldürüldüğünü ileri sürdü.

“Her Üç Kadından Biri Fiziksel Şiddet Görüyor”
Başterzi, Türkiye'de 2007 yılında Ayşe Gül Altınay ve Yeşim Arat tarafından yapılan "Türkiye'de Kadına Yönelik Şiddet" başlıklı geniş ölçekli araştırmadan elde edilen sonuçları şöyle açıkladı: "Her üç kadından biri fiziksel şiddet görmektedir. Hayatı boyunca eşinden en az bir kez fiziksel şiddet görmüş kadınların oranı Türkiye genelinde yüzde 39'dur. Boşanmış ve ayrılmış kadınların yüzde 78'i fiziksel şiddete maruz kalmaktadır. Eğitim düzeyi arttıkça fiziksel şiddet gördüğünü söyleyen kadınların oranı azalmaktadır. Okuma yazma bilmeyen kadınlar arasında en az bir kez fiziksel şiddete maruz kaldığını söyleyenlerin oranı yüzde 43 iken, yüksek öğrenim görmüş kadınlar arasında bu oran yüzde 12'dir. Hem kadının hem de eşinin eğitim düzeyi azaldıkça aile içi şiddet artmaktadır. Ailenin sosyoekonomik düzeyi yükseldikçe ev içi şiddet azalmaktadır."

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he...

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay...

JAPONYA’DA TUS SINAVINI GEÇEN OFTALMOLOJI ALANINDA İLK TÜRK OLARAK HASTA MUAYENE EDEN VE OPERASYON YAPAN DR. MURAT DOĞRU

Japon TUS’unu geçen ilk  yabancı doçent ve oftalmolojideki ilk Türk olmayı başaran Keio Üniversitesi ve Tokyo Dental College’de öğretim üyesi Doç. Dr. Murat Doğru, araştırmaları ve eğitimdeki yaşadıkları ile ilgili meslektaşlarına rehber olacak bilgiler verdi. Keio üniversitesi ve Tokyo Dental College’de öğretim üyesi olan Doç. Dr. Murat Doğru, Japonya' da oturma izni hakkı almasının yanında iki aşamalı Japon Tıpta Uzmanlık Sınavını geçerek bir ilke imza attı. Göz kuruluğu üzerine çalışmalarını sürdüren Doğru, Japonya’daki yaşam şartları, çalışma koşulları ve tıp eğitimi hakkındaki görüşlerini Med-Index’e anlattı. Ne üzerine çalışıyorsunuz? Kornea ve ön segmenti üzerine çalışıyorum. Kuru göz ve alerji üzerine uzmanlık yaptım. Yeni tanı teknikleri geliştirilmesi yani gözyaşı miktarı ve gözyaşı kalitesinin tanımlanması ile ilgili diyagnostik tetkikler üzerine araştırmalarımı yürütüyorum. Gözyaşı bezi ile ilgili temel çalışmalarım var. Yeni göz damlalarının geliştirilmesi...