Science Dergisi’nde bugüne kadar yayınlanan tamamen Türkiye kaynaklı ilk tıbbi araştırma olma özelliği taşıyan bu çalışmada, migren başağrısının oluşum mekanizmaları ortaya konuyor. Bu araştırma, migren için daha önce bilinmeyen yeni ilaç hedeflerinin de yolunu açıyor.
Migren toplumda çok sık görülen, hastaların hayat kalitesini düşüren ve önemli işgücü kaybına sebep olan bir hastalık. Migren hastaları saatler sürebilen, zonklayıcı bir başağrısı ile birlikte mide bulantısı, kusma, ışığa ve sese hassasiyetten şikayetçi oluyorlar.
Science Dergisi’nin 1 Mart 2013 sayısında Hacettepe Üniversitesi`nden yayınlanan bir çalışma ile aura ile migren başağrısı arasında daha önce bilinmeyen bir ilişki gösterildi. Çalışma, Türk araştırmacılarca laboratuar aşamalarımın tamamının ülkemizde yapıldığı Science’da yayınlanan ilk tıp araştırması olma özelliğini taşıyor. Science Dergisi’nde ise bugüne kadar yayınlanan migren başağrısı üzerine ikinci araştırma.
Araştırma; Hacettepe Üniversitesi Nörolojik Bilimler ve Psikiyatri Enstitüsü’nden Prof. Dr. Turgay Dalkara, Prof. Dr. Yasemin Gürsoy Özdemir, Yrd. Doç.Dr. Emine Eren Koçak, Uzm. Dr. Hülya Karataş, Uzm. Bio. Sevda Lüle, Dr. Şefik Evren Erdener ve Dr. Zümrüt Duygu Şen tarafından gerçekleştirildi.
Auralı Migren Nasıl Oluşuyor?
Prof. Dr. Turgay Dalkara araştırma hakkında şu bilgileri verdi: “Bazı migren hastalarında başağrısından önce aura olarak isimlendirilen gözde ışık çakmaları, bulanık görme gibi şikayetler ortaya çıkar. Bu belirtiler yaklaşık yarım saat sonra başlayacak olan başağrısının habercisidir. Aura beyinde yavaş bir şekilde yayılan ve beyin aktivitesini geçici ve kısmi olarak baskılayan elektriksel bir bozuklukla (kortikal yayılan depresyon; KYD) açıklanıyor. Baş ağrısı ise baş ve yüzün duyusunu taşıyan bir sinir olan trigeminal sinirin uyarılması ve duyarlılaşması ile ortaya çıkıyor. Auranın başağrısına sebep olup olmadığı ve eğer öyle ise ne şekilde başağrısı oluşturduğu ise bugüne kadar tam olarak anlaşılamamıştı, ikisi arasındaki bağlantı iyi bilinmiyordu. Bu konuda bazı görüşler vardı, ancak biz onları uzun yıllardır ikna edici bulmuyorduk. 2005 yılından itibaren bir düşünce üzerinde odaklanmaya başladık.
“Kişinin Migrene Yatkınlık Derecesi Biyolojik Olarak Belirleniyor”
Migren baş ağrıları uykusuz kalma, stres, fazla ışığa maruz kalma, hormonal değişiklikler (örneğin regli dönemleri) ve açlık gibi sebeplerle tetiklenebileceği gibi kendiliğinden de ortaya çıkabilir. Bu tür etmenler migrenli olmayanlarda başağrısı oluşturmazken, genetik olarak yatkın kişilerde bu tür tetikleyici faktörlerle migren ağrısı başlayabilir. Yani, kişinin migrene yatkınlık derecesi biyolojik olarak belirleniyor. Bu kişilerin beyinleri baş ağrısı tetikleyebilen faktörlere karşı daha hassas.”
“Beyinde Oluşan Mekanizmalar ve Ne Tür Yolların Aktive Olduğu Bilinmiyordu”
Prof. Dr. Yasemin Özdemir ise şunları söyledi: “2007 yılında başlayan ve 5 yıl devam eden çalışmalarımızla, migren başağrısının tetiklenmesi ile beyinde oluşan mekanizmalar ve ne tür yolların aktive olduğunu gösterdik. Böylece bu alanda ki önemli bir bilgi eksikliğini tamamlamış olduk.
Çalışmada Neler Yapıldı?
Anestezi uygulanmış farelerde, nöronlar üzerinde bulunan Panneksin-1 adı verilen iyon kanallarının, auraya sebep olan beyinde yayılan elektriksel dalganın oluşturduğu aşırı hücresel strese bağlı olarak açıldığı ve enflamasyon adı verilen bir moleküler sinyal iletim yolunu tetiklediği saptandı. Alarmin (alarm verici) grubundan bir molekül olan HMGB1 nöronlardan salınarak, beyinde diğer hücreleri uyarıyor ve böylelikle hücresel stresi haber veriyor. HMGB1 diğer hücreler üzerindeki algılayıcı moleküllere bağlanarak, yardımcı hücrelerin beyin damarlarının etrafındaki sinir uçlarına doğru bir dizi ağrı uyarıcı molekülün sürekli salgılanmasına neden oluyor. Bu şekilde trigeminal sinir sürekli uyarılarak, hassas bir hale geliyor. Aktifleşen trigeminal sinir, beyin zarlarındaki damarları genişletiyor ve uzun süreli migren başağrısına neden oluyor.”
“Beyinde Yayılan Dalga Migren Ağrısı Oluşumunu Modelliyor”
Uzm. Dr. Hülya Karataş çalışma hakkında şöyle konuştu: “Aurayı deneysel modelde oluşturarak çalışabiliyoruz. Auranın nedeni olan kortikal yayınlan dalgayı, genelde elektrofizyolojik yöntemlerle kaydediyoruz. Farklı bir yöntem denemek istedik. Hücre zarlarını geçemeyen bir işaretleyici kullandık. Bir gün beyin kesitlerini incelerken çok ilginç bir bulguya rastladık. Normalde beklemediğimiz bu bulgu, beyinde yayılan dalga sonrasında nöronların bu işaretleyiciyi yoğun bir şekilde içine almasıydı. Panneksin-1 kanallarını geçebilen bu işaretleyici molekülü kullanarak kortikal yayılan depresyonun beyindeki yayılımını ve sonuçlarını inceledik.”
Gen Susturması Tekniği Kullanıldı
Yrd. Doç. Dr. Emine Eren Koçak, çalışmada yaptıklarını şöyle anlattı: “Fare beyinlerinde “Gen Susturması Tekniği” kullanıldı. İfade olan her proteinin kendine özgül bir mRNA’sı vardır. Bizler çalışmamızda bu mRNA`lara bağlanarak onların protein oluşturmalarını engelleyen bir sistem kullandık. İki proteinin yapımını (Panneksin-1 ve HMGB1) bu sistemle baskılayarak, tariflediğimiz yol üzerindeki etkinliklerini araştırdık.”
Hayvanlar Gerçekten Ağrı Çekiyor mu?
Dr. Zümrüt Duygu Şen, farelerde ağrı oluşumunu göstermek için kullandıkları metod hakkında şunları söyledi: “Hayvanların ağrı çektiği yüzlerinin ifadesinden anlaşılıyor. Ağrı çeken farede bunun 5 göstergesi var. Gözleri, burun kökü, yanakları, bıyıkları ve kulakları. Daha önce yapılan bir araştırmada bu durum tanımlanmış. Başağrısını oluşturduğumuzda; hayvanların kulaklarının daha aşağıda, gözlerinin daha kısık, burunlarının daha çekik, yanaklarının daha kasılmış ve bıyıklarının daha toplu olduğunu gözlemledik. Tüm bunlar aslında insanda görülen ağrı ifadelerinin oldukça benzeri. Migren başağrısının önlenmesi için ilaç verdiğimizde bu ağrı davranışının oluşmadığını gördük.”
“Farede Dural Damarların Kan Akımı Takip Edilerek Yapılan İlk Ağrı Araştırması”
Uzm.Bio. Sevda Lüle ve Dr. Şefik Evren Erdener çalışmalar sırasında neler olduğu hakkında şu bilgileri verdiler: “Beyin zarlarındaki damarlarda ağrıya eşlik eden kan akımı değişikliklerini takip ederek, ağrı tetiklenmesinin olup olmadığını inceledik. Araştırmada kullandığımız ilaçları bu sistemde test ettik. Öngördüğümüz her basamakta, ağrı ile ilişkili kan akımı artışının önlendiğini göstermeyi başardık. İlaçların test edilmesi için çok hassas bir yöntem olduğunu göstermiş olduk. Panneksin-1 kanallarını tıkayan ilaçlar veya bu yolun genetik yöntemlerle baskılanması, beyinde yayılan dalga oluşturulmasına rağmen, farelerde enflamasyon sürecini ve başağrısını engelledi.
“Gelecekte Yeni İlaçların Geliştirilmesi Mümkün Olabilir”
Panneksin-1 kanallarının, sinir hücreleri (nöron) için bir stres kaynağını algıladıklarında alarm sinyalleri gönderip başağrısı oluşturarak, organizmanın bu olumsuz durumdan haberdar edilmesini sağladıkları söylenebilir. Migren hastalarının nöronları muhtemelen genetik ve çevresel (hormonal ilaçlar gibi) nedenlerle daha düşük bir zorlanma eşiğine sahip olup, diğer beyinlerde soruna neden olmayacak şiddette bir etmen (açlık, uykusuzluk gibi) migrenlilerin nöronlarının bu zorlanmayla baş edemeyerek alarm sinyalleri göndermesine ve migren başağrısına neden oluyor. Bu sonuçlardan yola çıkarak gelecekte yapılabilecek araştırmalarla yeni ilaçların geliştirilmesi mümkün olabilir ve migren hastalarının başağrısı sıklığının ve şiddetinin azaltılması sağlanabilir.”
Kaynak:
Hülya Karataş, Şefik Evren Erdener, Yasemin Gürsoy-Özdemir, Sevda Lüle, Emine Eren-Koçak, Zümrüt Duygu Şen, and Turgay Dalkara. "Spreading Depression Triggers Headache by Activating Neuronal Panx1 Channels." Science. 1 March 2013: Vol. 339 (6123), pp. 1092-1095. DOI: 10.1126/science.1231897
Yorumlar