Ana içeriğe atla

TÜRKİYE NEDEN NOBEL TIP ÖDÜLÜNE ADAY BİLE GÖSTERİLEMİYOR?

Dünya çapında başarılara imza atan Türk hekimler neden yurt dışında bunları yaparken, ülkemizde Nobel Tıp Ödülünü alacak bir bilimsel çalışma yapılamıyor. Konu hakkında Prof. Dr. Mehmet Zülküf Önal, çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Yapılan araştırmaların ödüllendirilmesi ve bilim dünyası tarafından takdir edilmesi bazı ödüllerle veya dergilerde yayınlanmaları ile elde ediliyor. Her yıl Nobel Derneği tarafından, tıp bilimine önemli katkıda bulunan bilimadamlarına Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü veriliyor. Tıp mesleği insana ait her şeyi barındıran bir bilim dalıdır. Peki bu ödül neden ülkemizde tıp alanındaki çalışmalara verilmiyor? 

Gelişen teknolojiyle birlikte doktorluğun sanatsal ve tecrübe yönünün ihmal edilmeye başlandığını belirten Prof. Dr. Mehmet Zülküf Önal, “Bunun en önemli nedenlerinden birisi eğitim kalitesinin düşüklüğü, Türkiye’nin doktora ihtiyacı var, ama doktoru yetiştirecek doktor olmadığı için istediğiniz kadar tıp fakültesi açın doktor yetiştiremezsiniz. Eğitim hastanelerinde, asistan eğitimi veriliyor. Ankara Numune Hastanesi’nde bir tane şef, 2 tane uzman doktora, 18 tane asistan doktor düşüyor. Ancak Hacettepe Tıp’ta 18 tane hoca, 18 tane asistan var. Yani hoca başına düşen asistan oranına, üniversite hastanesine ile devlet hastanesini karşılaştırın. Hangisi daha iyi yetişir. Devlet hastanelerinden alınan bu eğitim sisteminin kaldırılması lazım” diye konuştu. 

“Pratikte En Büyük Sorun Eğitim”
“Bir günde insanlar profesör, doçent oluyor” diyen Prof. Dr. Önal, “Bir çok haksızlık, adaletsizlik oluyor. Bir hoca, 18 asistanı nasıl kontrol edecek. Eğitimle birlikte sayı olarak çoğalıyoruz. Her yerden mezunlar veriyoruz ancak, nitelik yeterli değil.

“Doktorluk Akıllı Adam İşi”
Yeterli alt yapıya sahip olmayan kişiler, tıp fakültesine girmeye başlıyor. Önceden en yüksek puanı alanlar girerken şimdi puanlarda bir uçurum oluştu, en üst ile en alt arasında ciddi bir fark var. Doktorluk akıllı adam işi, o yüzden Amerika bizden iyi. O yüzden onlar MR, tomografi gibi tıbbi cihaz üretiyorlar. Biz yatak, sandalye ya da masa yapıyoruz. Ancak tıpta bir keşif yok. Bu durum tıp dışı birçok bilim dalı içinde farklı değil maalesef” dedi. 

Performans Sistemi Uygulanabilecek En Son Meslek Tıp
Performans sisteminin uygulanabilecek en son mesleğin tıp olduğunu belirten Prof. Dr. Önal şunları söyledi: “Bir hasta gelir siz ona 24 saat ayırırsınız. Bir hasta gelir, kapıdan girdiği an tanıyı koyarsınız. Bunun ölçüsü olmaz. Günde 100 hasta bakarsan performanstan pay alabileceksin. Bir nörolojik muayene eğer hakkıyla yapılacaksa en az 30 dakika hatta ideal olanı 60 dakikadır. İyi bir nörolojik muayene için günde de 4-5 hastadan fazla hasta bakamazsınız. Zaten bozuk olan bir sistem vardı, bir yığılma vardı. Bu yığılmayı daha da artırdılar. Doktorlar artık ne kadar hasta görürsek o kadar çok para diyerek, hastanın adını yazıp, ağrı kesici vererek gönderiyor. Hastaya dokunmuyorlar bile. 

“3 Liraya Tedavi Edilecek Hasta, Binlerce Liralık Maddi Kayba Neden Oluyor”
Pratikte performans uygulamasının sonuçları ise, her başı ağrıyana MR çekiliyor. Muayene bile etmiyorlar. Her hastaya EEG çekilir hale geldi. Bir hastam baş ağrısıyla ve gözünde seğirme ile geldi. Daha önce hastaneye gider gitmez, MR çekilmiş, kan tahlilleri ve anjiyo yapılmış. Bir şey çıkmayınca antidepresan verilmiş, bir ay sonunda şikayetlerinin geçememesi nedeniyle bana geldi. Hastayı gören hekimin eğitim eksikliği, perfomans kaygısı ve tanıyı atlama korkusu var. 3 liraya tedavi edilecek hasta, binlerce liralık maddi kayba neden oluyor. Bunu çok sık görüyorum. 

“Epilepsi Hastaları, 3 Ayda Bir Kontrole çağırılıp, EEG ve MR Çektirir Hale Getirildi”
Epilepsi hastaları yıllarca iyileşmez, ilaç kullanırlar. Epilepsi hastaları, 3 ayda bir kontrole çağırılıp, EEG ve MR çektirir hale getirildi. Hastanın beyninde normal fizyolojik olarak araknoid kist yakaladıktan sonra 6 ayda bir MR çektiriliyor. Bütün bunlar sağlık bütçesinde büyük bir açığa neden oluyor. Bunlar ödediğimiz vergilerden karşılandığı için herkesi ilgilendiren sorun haline geldi. 

“Biz Doktorların Hepsi Cezalandırılıyor”
Doktorların ellerindeki yetkiler alındı, bu durum kaza olmaması için tüm yolları kapatmak ve arabaları piyasadan kaldırmaya benziyor. Kimse arabaya binmesin o zaman trafik kazası olmaz. Biz doktorların hepsi cezalandırıyor. 

“Sağlıkta da Bazı İnsanlar Vardır, Emeği Para İle Karşılanmaz”
Herkes pahalı arabalara binebilir mi? Binmesi mi gerekir. Sağlıkta da bazı insanlar vardır, emeği para ile karşılanmaz. Örneğin mesane kanseri olmuş bir hastanın mesanesi alınacak, bu hastanın kalın bağırsağından mesane yapılacak. Bu ameliyatı yapan Türkiye’de 3-5 tane doktor var. Bu ameliyat 8-10 saat sürüyor. Performans sistemi ile devlet, bu doktora komik sayılabilecek bir performans parası veriyor. Bu doktor bu hastayı ameliyat komplikasyonu ile ölümüne neden olursa, bu hastanın yakınları bu doktora 1 milyon liraya kadar tazminat davası açabilir. Bu doktor neden bu riski alsın, tabi ki doktor bu ameliyatı yapmıyor. Girişimsel radyolojide çalışan bir radyolog tanıyorum, bu meslektaşımızın yaptığı sıra dışı işlemler için, kendisinden yurt dışından dahi eğitim almaya gelen doktorlar var. Bu doktorun hediyesi de tiroid kanseri olmasından başka bir şey değil, maalesef. 

“Maalesef Üniversitelerde Öğrenci Yetiştirecek Hoca Kalmadı”
Özel muayene sisteminin üniversite hastanelerinden kaldırılması ile hastalar çok memnun oldular. Ancak farkında olmadıkları bir şey var, niteliksiz bir hizmet almaya başladılar. Tecrübe sahibi olmayan asistanlardan hizmet alıyorlar. Asistanlar da tetkiklere yükleniyor hem performans hem de tanı atlamamak için. Bunun bütçeye getirdiği yük aşikar. Bu yetmiyormuş gibi hocalar ya muayenehane açtılar ya da emekli oldular. Bu olanlardan sonra maalesef üniversitede öğrenci yetiştirecek hoca gibi hoca kalmadı. Eksiklikleri de hemen dolduruyorlar, ama nasıl? Liyakat sahibi olmayan eş, dost, tanıdık veya siyasi görüşleri ortak olan insanlara kadrolar açılmaya başlandı. Akademik temayüller ve akademik etik kuralları hiçe sayılarak. 

“Ne Kadar Tetkik İstersen O Kadar Maaş Alırsın”
Özel hastanelerin hemen hemen hepsinde hekimler primle çalışıyor. Hastane sahibi, “Ne kadar tetkik istersen o kadar maaş alırsın” diyor. Bu kadar yanlış bir sistem olabilir mi? Özel ve devlet hastaneleri bu şekilde çalışıyor. Lüzumsuz yere giden paranın haddi hesabı yok. ” 

Nobel Tıp Ödülü
Alfred Nobel tarafından kurulan derneğin verdiği, insanlığa hizmet edenleri ödüllendirmek amacını taşıyan prestijli bir ödüldür. İlk Nobel Ödülleri 1901 tarihinde verilmeye başlanmıştır. Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü, her yıl tıp bilimine önemli katkıda bulunan bir bilim adamı ya da değerlendirmeye göre bilim adamlarına, Nobel Derneği tarafından verilen ödüldür. Kaç hasta baktın? Kaç lira performans aldın? Durumundan başka konuşacak bir sorunu olmayınca insan tabi ki Nobel’de alamaz. Tabi ki eskiden performans sistemi yoktu ve yine bir başarı daha doğrusu dünya çapında önemli bir başarı olmuyordu. Evet olmuyordu, çünkü o sistem de çalışmıyordu. Onun da bir sürü aksayan yönü vardı. Sonuç olarak sistemin, eğitim başta olmak üzere tamamen gözden geçirilip iyileştirilmesi, değiştirilmesi gerekmektedir. .” 

2001 Yılından Bu Yana Nobel Tıp Ödülü'ne Layık Görülenler
2012: John B. Gordon ve Japonya Kyoto Üniversitesi'nden Prof. Shinya Yamanaka
2011: Amerikalı Bruce Beutler, Fransız Jules Hoffmann ve Kanadalı Ralph Steinman
2010: İngiliz Frof. Dr. Robert Edwards
2009: Avustralyalı Elizabeth Blackburn, Amerikalı Carol Greider ve Jack Szostak
2008: Alman Harald zur Hausen, Fransız Barre-Sinoussi ve Luc Montagnier
2007: Amerikalı Mario Capecchi ve Oliver Smithies ile İngiliz Martin Evans
2006: Amerikalı Andrew Z. Fire ve Craig C. Mello
2005: Avustralyalı Barry J. Marshall ve J. Robin Warren
2004: Amerikalı Richard Axel ve Linda B. Buck
2003: Amerikalı Paul C. Lauterbur ve İngiliz Peter Mansfield
2002: İngiliz Sydney Brenner ve John E. Sulston ile Amerikalı H. Robert Horvitz
2001: Amerikalı Leland H. Hartwell ile İngiliz R. Timothy Hunt ve Paul M. Nurse
http://www.nobelprize.org

Doğru, etik ve tarafsız haberciliğin adresi Med-Index : www.med-index.com Mutlaka ziyaret edin!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he...

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay...

JAPONYA’DA TUS SINAVINI GEÇEN OFTALMOLOJI ALANINDA İLK TÜRK OLARAK HASTA MUAYENE EDEN VE OPERASYON YAPAN DR. MURAT DOĞRU

Japon TUS’unu geçen ilk  yabancı doçent ve oftalmolojideki ilk Türk olmayı başaran Keio Üniversitesi ve Tokyo Dental College’de öğretim üyesi Doç. Dr. Murat Doğru, araştırmaları ve eğitimdeki yaşadıkları ile ilgili meslektaşlarına rehber olacak bilgiler verdi. Keio üniversitesi ve Tokyo Dental College’de öğretim üyesi olan Doç. Dr. Murat Doğru, Japonya' da oturma izni hakkı almasının yanında iki aşamalı Japon Tıpta Uzmanlık Sınavını geçerek bir ilke imza attı. Göz kuruluğu üzerine çalışmalarını sürdüren Doğru, Japonya’daki yaşam şartları, çalışma koşulları ve tıp eğitimi hakkındaki görüşlerini Med-Index’e anlattı. Ne üzerine çalışıyorsunuz? Kornea ve ön segmenti üzerine çalışıyorum. Kuru göz ve alerji üzerine uzmanlık yaptım. Yeni tanı teknikleri geliştirilmesi yani gözyaşı miktarı ve gözyaşı kalitesinin tanımlanması ile ilgili diyagnostik tetkikler üzerine araştırmalarımı yürütüyorum. Gözyaşı bezi ile ilgili temel çalışmalarım var. Yeni göz damlalarının geliştirilmesi...