Ana içeriğe atla

AKADEMİSYENLİK MEMURLUK DEĞİLDİR!

İş hayatından kiminle konuşsam, yoluna taş koymaya çalışanlar olduğundan dert yanıyor. Entrika üreten bu güruh, medyada gördüklerini gerçek hayatlarında uygulayıp iş yaptırmadığı gibi her şeyin engellenmesi için uğraşıyor. İş dünyasındaki bu parazitler, akademik camiada da var. Akademisyenliği, memurluk olarak görenler yüzünden de üniversiteler gelişemiyor. 

Kaliteli ve nitelikli eğitim veren üniversiteler olsun
İnsanların üretmemesinin nedenlerinden biri de medyada yer alan haber kaynaklarının niteliksiz olmasından. Reyting uğruna herkesi ekrana çıkartır ya da haber yaparsanız, insanların aklı da üretmeye değil, entrika yapmak için çalışmaya başlar. Çünkü, insanları buna yönlendirirsiniz. 

Eğitimini aldığı alanda konuşmak şöyle dursun, uzaydan sağlığa her konuda konuşan sözüm ona  konuklar, bilmedikleri konunun uzmanı gibi konuşup dururlar. Bu kişiler, "diplomayı çöpe atın" der. Oysa, "Nitelikli eğitim veren üniversiteler ve üreten akademisyenler olsun" demek asıl söylenmesi gerekendir. Bu dönemde, üniversite mezunu cahillerin olduğunu da unutmamak gerekir, akademide olduğu gibi...

Üniversitelerin durumu içler acısı hale geldiği için Yükseköğretim Kurulu yeni kararlar aldı. Özellikle bilim üreten, öğrenci yetiştiren akademisyenler olması istenirken, mobbing uygulamalarının da takipçisi olunacak. Öğrencilerine ya da üniversite çalışanlarına sözlü şiddet uygulayan akademisyenler, uyarılacak hatta işlerine son verilebilecek.


"Üniversite personeli YÖK Kanunu ve 657 sayılı kanuna tabi… Ayrıca “Yüksek Öğretim Kurumları, Yönetici Öğretim Elemanı ve memurları Disiplin Yönetmeliği’ var.  Yönetmeliğe göre 20 gün mazeretsiz bir şekilde görevli olduğu fakülteye gelmeyen akademisyenlerin ilişiği kesiliyor.  Ayrıca 657 sayılı kanuna göre de 10 gün boyunca izinsiz-mazeretsiz bir şekilde görevine gelmeyen memur,  görevden çekilme talebinde bulunmuş kabul ediliyor. Dolayısıyla üniversitedeki akademisyenlere de bu kanun uygulanıyor.  YÖK’ün gündemine aldığı bir diğer konu ise üniversitelerdeki mobbing ve taciz olayları…" 

Haberin detayında, akademisyenin öğrenci yetiştirme görevi hatırlatılıyor. Üniversitelerde kıskançlık yapıp, kısıtlı bilgisini saklayan, öğrencilere ve çalışanlara sözlü saldırılarda bulunan, bilimsel çalışma üretmeyen, kapasitesiz akademisyenlerin kadroları işgal etmesinin önüne geçilmesi hedefleniyor. Kadroların işgal edilmesi nedeniyle; akademide çalışamayan, üretmek, faydalı olmak, araştırma yapmak isteyenlere imkan tanınmalı. Çünkü, ülkemizi üst sıralara taşıyacak nitelikli ve gerçek bilim insanlarına ihtiyacımız var. 

Köle, efendi ilişkisi içerisinde olduğunu düşünen, entrika düşkünlerinin üniversitelerden en kısa zamanda gitmesi beklenirken, bunun gibi uygulamaların iş hayatına da  yansıması merakla bekleniyor. 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

JAPONYA’DA TUS SINAVINI GEÇEN OFTALMOLOJI ALANINDA İLK TÜRK OLARAK HASTA MUAYENE EDEN VE OPERASYON YAPAN DR. MURAT DOĞRU

Japon TUS’unu geçen ilk  yabancı doçent ve oftalmolojideki ilk Türk olmayı başaran Keio Üniversitesi ve Tokyo Dental College’de öğretim üyesi Doç. Dr. Murat Doğru, araştırmaları ve eğitimdeki yaşadıkları ile ilgili meslektaşlarına rehber olacak bilgiler verdi. Keio üniversitesi ve Tokyo Dental College’de öğretim üyesi olan Doç. Dr. Murat Doğru, Japonya' da oturma izni hakkı almasının yanında iki aşamalı Japon Tıpta Uzmanlık Sınavını geçerek bir ilke imza attı. Göz kuruluğu üzerine çalışmalarını sürdüren Doğru, Japonya’daki yaşam şartları, çalışma koşulları ve tıp eğitimi hakkındaki görüşlerini Med-Index’e anlattı. Ne üzerine çalışıyorsunuz? Kornea ve ön segmenti üzerine çalışıyorum. Kuru göz ve alerji üzerine uzmanlık yaptım. Yeni tanı teknikleri geliştirilmesi yani gözyaşı miktarı ve gözyaşı kalitesinin tanımlanması ile ilgili diyagnostik tetkikler üzerine araştırmalarımı yürütüyorum. Gözyaşı bezi ile ilgili temel çalışmalarım var. Yeni göz damlalarının geliştirilmesi