Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

GECEYİ AYDINLATAN MUCİT THOMAS EDİSON

Edison denince akla ilk Ampul gelir.  Thomas Alva Edison 11 Şubat 1847 de Amerika Birleşik Devletleri’nde Ohio’nun Milan kentinde doğdu. Yedi kardeşten, en küçüğüydü. İlkokula başlayan Edison, disleksi hastası olduğu için algı sorunları yaşıyordu bu yüzden okul yönetimi okuldan uzaklaştırma kararı aldı. Kanada’da öğretmenlik yapmış olan annesi Edison’un eğitimine evde devam etti. Edison 10 yaşına geldiğinde fizik ve kimya kitaplarını okuyordu. Bu dönemde evinin bodrum katında küçük bir kimya laboratuvar kuran Edison, özelliklede volta kaplarından elektrik akımı elde etme üzerinde araştırmalar yapıyordu. Bu çalışmaları sırasında Edison, mors alfabesini öğrendi ve kendisi bir telgraf yaptı. O günlerde ağır bir ateşli hastalık geçirdi ve bu hastalık duyma yeteneğinin kısmi kaybına, zor işitmesine neden oldu. 12 yaşına geldiğinde trende gazete satmaya başladı. Trene yerleştirdiği bir tür baskı makinesi ile vagonda haftalık gazete çıkarıyor ve yine trende satıyordu. Laborat

SAHTE UZMAN MAĞDURU OLMAYIN

Gün geçmiyor ki, sahte uzmanların haberleriyle karşılaşmayalım. Medyada yer alan uzmanların, denetlenmemesi nedeniyle insanlar sağlığından olabiliyor. Göz rengini değiştirdiğini iddia eden bir "sahte" uzman, bir kadının kör olmasına neden oluyordu.  Medyada yer alan bu sahte uzman, çalışmasının reklamını da yapmış.   Geçtiğimiz aylarda da sahte estetik uzman mağduru bir hemşire, dudaklarına enjekte edilen madde nedeniyle sorunlar yaşadı.  Sahte psikolog meselesi unutuldu, hatta sempatik bile bulunmaya başlandı. İnsanların kandırılıp, sağlıklarından olması ne oldu?  Medya okuryazarlığı bilincinin oluşmasının önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. Uzmanların, söylediklerini teyit etmek, özellikle sağlık konusunda hayati önem taşıyor.  Elektronik sistemlerin hem hayatı kolaylaştırdığı hem de sahte işlemlerin yapılmasının önleminin alınmasının zorlaştığı günümüzde, sahte uzmanların denetimi için yeni çalışmalar yapılmalı. Sahte doktorlar, psikologlar ve diyetisye

ŞİDDETSİZ İLETİŞİMİN 5 YOLU

Yazıyı okumaya başlamadan önce şu müziğin eşlik etmesi için linki tıklayabilirsiniz.  Yeni bir kasabaya gelen genç bir kadın ve kızı çikolata dükkanı açarlar. Kasaba halkı, çikolatayı daha önce bilmediği için temkinli ve tepkili yaklaşır. Zamanla kasaba halkının bir kısmı, eğlencenin, neşenin, umudun ve çikolatanın olduğu yeni bir hayat ile tanışır. Bu yenilikten memnun olmayanların tepkisi ise, bir süre sonra sözlü ve sözsüz iletişim şiddetine dönüşür. Nefis çikolataların kokusu ve mutluluk veren lezzeti ile kadın, kasabalılara sevgiyle yaklaşarak iletişim engelini aşar. Sonunda çikolatanın kokusu tüm kasabayı sarar. Çikolata filminde izlediğimiz şiddet örneklerine benzer sorunlarla, günlük hayatımızda da karşılaşabiliyoruz. “Şiddetle hedefine ulaşılan zafer anlık olduğu için yenilgiye eşittir.” M Gandhi Şiddet gün geçtikçe hayatımızın merkezine yerleşiyor. Medyada şiddet ile ilgili haberlerin sayısı artıyor. Hatta şiddetin dozu da yükselirken, dehşet içerisin

FİKİR NASIL BULUNUR?

Reklam dünyasında dolaşıp, farklı bakış açıları edinmek için bu tür kitaplar okumaya başladım. Bu nedenle de  Jack Foster'ın "Fikir Nasıl Bulunur" kitabını , büyük umutlarla aldım.   Fikrin tanımından yola çıkarak bazı basamaklardan söz ediliyor. Kitapta, çok şaşırtan bilgilerle karşılaşmayı beklemeyin. Tabii bazı örnekler akılda tutulduğunda ilham verebilir:  "Gutenberg, bir metal para presi ile şarap presini bir arada kullandı ve ortaya matbaa çıkıverdi. Dali, düşleriyle sanatı birleştirdi, ortaya gerçeküstücülük çıktı. Newton, gel-git ile ağaçtan düşen elmayı bir araya getirdi, yerçekimini buldu. Hutchins, zil ile saati birleştirdi; işte size çalar saat. Lipman, kurşunkalem ile silgiyi bir araya getirdi, alın size silgili kurşun kalem." Bunların dışında genel olarak işe odaklanmak gerektiği vurgulanıyor. Tabii gazeteciler ve reklamcılar için bu durum biraz daha farklı. Çünkü, zaman sınırlaması var.  "Bir reklam ajansı

YANINA KAR KALAN NE?

Her şeyin güzel olması için  çalışıyorsanız, hayatın tadını çıkartmak yeni hedefiniz olsun.  "Ben ne istiyorum, neler yapmak istiyorum?" kısmıyla ilgilenmelisiniz.  Bugünün en güzel anı neydi? Düşündün mü? Hedefinde ne kadar ilerledin, bunu hesapla. Yeni iş buldun mu? Buna bak. Yeni yerler gördün, yeni insanlar tanıdın mı?  Bugün eğlenceli kaç dakikan, kaç kahkahan oldu saydın mı? Bu seni ilgilendiriyor.  Alanında ne gibi fark yarattın? Buna bak.  Kendini sıkmakla bir şey değişmediğine göre, seni sıkanlardan uzaklaş.  Bugün hediye aldın mı? Mutlu olmanı isteyen kaç kişi hayatında? Bunlar seni ilgilendiriyor.  Bir tebessümün için, kim ne yaptı? Kimin aklına düştün de halini hatırını sormak için aradı, mesaj attı? Bunlara bak.  Kahvenin yanında bol su içtin mi? Günlük yürüyüşünü yapıp, derin nefes aldın mı?  Ojeni asetonla silip, yeni renk denedim mi? Bunları düşün.  Yeni kitapların için bugün ne kadar yazı yazdın? Öğrendiklerini paylaş,

MEDYA OKURYAZARLIĞI EĞİTİMİ ALAN ÇOCUKLAR DAHA SEÇİCİ

Medya okuryazarlığı konusunda yıllardır haberler yapıyorum. Bu konunun önemin dikkat çekmek için uzmanların uyarılarını gündeme getiriyorum.  Medya okuryazarlığı alanındaki çalışmaları incelediğimde bir şeyi fark ettim. Medyanın içinde çalışan gazetecilere hiç söz hakkı verilmiyor. Sadece tek taraflı yapılan araştırmaların etkisinin olmayacağını, teorik ile pratik arasında kopukluk olacağını kimse sorgulamıyor. Yani iş, teorikte anlatıldığı gibi olmayabiliyor. Öyle örnekler çıkıyor ki, medya okuryazarlığı için uygulanacak adımlara uyuyor ancak bir noktada aslında hatalar gözden kaçabiliyor. Bu nedenle teorik ile pratik bir arada olmadıktan sonra yapılan çalışmaların anlamı yok.  Medyadan uzak medya okuryazarlığı çalışmalarının işler olması mümkün değil. Bu işlerin düzenlenmesi için, gazetecilerin özlük haklarının düzeltilmesi ve uzmanlaşmaları için imkan tanınması gerekiyor. Şunu da unutmamak gerekir, birçok gazeteci medya okuryazarlığının ne olduğunu bilmiyor.  Okullard

MEDYA İLE İLGİLİ ÖĞRENDİĞİNİZDE HAYATINIZI DEĞİŞTİRECEK GERÇEKLER

Haberleri okurken ya da izlerken, "Söylenenler gerçek mi yoksa yalan mı?" diye düşünür müsünüz? Yalan olma ihtimalini düşünmeden hemen inanır mısınız? Hayatımızın merkezinde olan ve yöneten medya hakkında belkide farkında olmadığınız bazı gerçekler var. Medyayı anladığınızı düşünürken bardağın boş tarafına bakmayı öneriyorum. Çünkü, bildiğimizi düşünmek, öğrenmemizi engelleyecektir. Belli bir noktaya kadar bilebiliriz, belli noktayı yukarı çıkartmak için bilgi eklemeye devam etmemiz gerekir.  Kriptololji yani gizli şifreleri çözmek gibi, kelimelerin arkasında yatan gizli mesajı çözmektir medya okuryazarlığı. Gizli mesajı çözerek, medyanın bizi yönlendirmeye çalıştığı şeyi anlamış olacağız.          Medya Okuryazarlığı nedir? Medya okuryazarlığının çok farklı tanımları var. Bir tanımda; "toplum içinde medyanın nasıl bir rolü olduğunu anlayabilmek" olduğu söylenir. (Messaris,1998) Medya okuryazarı; medyada yeniden kurgulanan iletileri ayırt edeb

NİTELİKLİ GAZETECİLER TOPLUM İÇİN NEDEN GEREKLİDİR?

Toplum bilincinin artması, nitelikli gazetecilerin olmasıyla artış gösterir. Sade ve güvenilir bilgiler, gerçek uzmanlar tarafından halka ulaştırılır. Ulaştırmanın ötesinde görevleri olan araştırmacı gazetecilik mesleği bu nedenle en onurlu mesleklerdendir. Etik ilkelerin ışığında, insanların hayatını şekillendirir.  Geleneksel medyanın cazibesi, gazetecileri yeni medyaya karşı bir tutumda davranmalarına neden olsa da çağın hızına uyum sağlayıp, yine başrolde yerlerini aldılar. Gazetecilere, her gün birçok haber akışı olur. Bunların içlerinden önemsiz, belirsiz olanları yani haber değeri taşımayanları elerler.  Özel televizyonların olmadığı 1979 yıllarında Hans Heigert, Süddeutsche gazetesindeki yazısı günümüzdeki durumu da özetliyor, yazılı basındaki özensiz gazetecilik ve haber programlarında birbirinden kopuk düşüncelerin laf salatası gibi düzensiz şekilde iletilmesi durumundan yakınıp şunları söylüyor: "Bu seni önce sinirlendirir, sonra öfkendirir, daha sonra da et

İLETİŞİMİNİZİ GÜÇLENDİRMEK İÇİN ÖNCE BUNLARI YAPIN!

Mutlu hayatın peşinde konuşuyoruz, bu süreçte de sosyal medyadan sürekli paylaşımlar yapıyoruz. Bu paylaşımları bir amaç için yapsanız hayatınız nasıl değişir? Hiç düşündünüz mü? Her gün bir amaç için uyanmak, insanı hedefine kitlenmiş şekilde mutlu olarak güne başlama nedenlerinden biridir. Bu hedef içinizi heyecanlandıracak bir şey olmalı. Hedefinizi düşününce bile mutlu olabilmelisiniz.  Son dönemlerde, “Yapılacak her şey yapılmış, bize ne kaldı?” diyenlere 1931 yılında Gazeteci Lincoln Steffens’ın bir yazısıyla yanıt veriyorum:  “Hiçbir şey yapılmadı. Dünyada var olan ne varsa yapılıyor ya da yapılacak. En güzel resim henüz yapılmadı, en büyük oyun yazılmadı, en görkemli şiir okunmadı. Yeryüzünde ne mükemmel bir demiryolu var, ne kusursuz bir hükümet, ne de uygulanan yasalar. Fizik, matematik ve en gelişmiş ve en doğru bilim, temelden değiştiriliyor. Kimyanın bilim sayılması o kadar yeni ki; psikoloji, ekonomi ve sosyoloji çalışmalarıyla, Einstein’ın doğmasın

HUYSUZ İNSANLARIN SORUNU ÇOCUKLUĞUNDA MI SAKLI?

Uzmanlar hep çocukluk döneminin çok önemli olduğunu söyler. Bu nedenle de annelerin en az iki yaşına kadar çocuklarına bakmaları tavsiye edilir. Çocukluk dö neminde yaşanan travmalar tüm hayatlarını etkilediği için, bu dönemde oluşan yaralar insanların geleceğini karartabilir. Filmlerde özellikle de korku ve gerilim filmlerinde seri katiller bulunduğunda hep karşımıza çocukluk döneminde yaşanan  travma nedeniyle, yetişkin olduğunda bunun intikamını alan karakterler çıkar. Yaşadığı acıların, dönümüşü intikam olur.  Tabii her travma sonrası böyle korku filmlerine konu olan türden  durumlar yaşanmaz, bu acılar başarı hikayelerinin doğmasına da yol açar. Mesela, büyük başarılara imza atmış bilim insanları ve doktorlar, genellikle çocukluk dönemlerinde yakınlarının  yaşadığı sağlık  sorunu sonrasında bu mesleği seçip onlara yardım etmeye karar vermiş olduklarını anlatırlar. Yani kişilerin de travmayı karşılama ve tepki verme şekilleri farklı oluyor. Kısaca ç ocukluk dönemi, birey

AKADEMİSYENLİK MEMURLUK DEĞİLDİR!

İş hayatından kiminle konuşsam, yoluna taş koymaya çalışanlar olduğundan dert yanıyor. Entrika üreten bu güruh, medyada gördüklerini gerçek hayatlarında uygulayıp iş yaptırmadığı gibi her şeyin engellenmesi için uğraşıyor. İş dünyasındaki bu parazitler, akademik camiada da var. Akademisyenliği, memurluk olarak görenler yüzünden de üniversiteler gelişemiyor.  Kaliteli ve nitelikli eğitim veren üniversiteler olsun İnsanların üretmemesinin nedenlerinden biri de medyada yer alan haber kaynaklarının niteliksiz olmasından. Reyting uğruna herkesi ekrana çıkartır ya da haber yaparsanız, insanların aklı da üretmeye değil, entrika yapmak için çalışmaya başlar. Çünkü, insanları buna yönlendirirsiniz.  Eğitimini aldığı alanda konuşmak şöyle dursun, uzaydan sağlığa her konuda konuşan sözüm ona  konuklar, bilmedikleri konunun uzmanı gibi konuşup dururlar. Bu kişiler, "diplomayı çöpe atın" der. Oysa, "Nitelikli eğitim veren üniversiteler ve üreten akademisyenler olsun"

GÜZELLİK Mİ GÜÇ MÜ?

Masallarda "Ayna ayna söyle bana benden daha güzeli var mı bu dünyada?" cümlelerini okuyarak büyüdük, Türk filmlerinde kendine güvenini yükseltmek isteyen kadınlar için ise, "Ben dünyanın en güzel kadınıyım" cümlesini motto edinmek gerektiği anlatıldı. Kadınlar kendilerine güvenlerini güzellikleri ile edinmeye çalışıp, yama yaparken kişiliklerine; erkekler dünyanın en güçlü kahramanı olduklarına inandırıldı. Yani kadınlar güzellikleriyle, erkekler ise güçleriyle yer buluyordu dünyada.  Gereksiz şekilde kendini beğenme serüveni kitaplarda kişisel gelişim ile devam etti. İstesem her şeyi yaparım, istesem yeter. Sadece istemeyle olmayacağını anlatmadı kitaplar, bir plan, program yapıp çalışmak gerektiği gerçeğini sakladı, isteyerek uyuyakaldı insanlar. Uyandıklarında ise, hayatlarında değişen tek şey istemekle olmadığıydı ancak mucizeler peşinde koşmaya devam etti.  Kitaplarda anlatılan "sen özel bir kişisin, teksin, biriciksin" kalıbı, insanlarda

ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİ ORGAN BAĞIŞI KONUSUNDA NE YAPACAĞINI BİLMİYOR

Organ bağışı konusunda farkındalık oluşturmak adına yapılan her çalışma çok kıymetli. Çünkü, şu anda   25 bin 111 n akil bekleyen kişi var.  Yıllardır, toplum bilincini artırmak için medya çalıştayları düzenlediğim için, basın mensuplarının bu konuya ne kadar duyarlı olduğunu da  gözlemlerim. Dizi setleri  ve medya kuruluşları ziyaretlerinin yanı sıra medya çalıştayı  düzenlediğimde bağış için hassasiyetle destek verdiler.  Konu sağlık olunca gazeteciler her türlü yardımı yapmaya çalışır.    Sağlık çalışanları da bu konuda bağış oranlarını artırmak için ellerinden geleni yaparlar. Hatta  Türkiye Organ Nakli Vakfı   (TONV), bir adım daha ileri gidip, dünyadaki gazetecilere bu konunun önemini anlatmak için çalışmalar yapıyor.  Beyin ölümü yanlış anlatılıyor Yapılan tüm çalışmaların yanı sıra, medyanın önemini ortaya koyan Sağlık Haberlerinde “Mucize Tedavi”ler başlıklı makaleden  alıntı yaparak konuyu biraz daha detaylandırmak istiyor:  " Basın organlarının