Ana içeriğe atla

VİTAMİN AZALIYOR PROBİYOTİK YÜKSELİYOR

Dünyada vitamin ürünlerinin kullanımı azalırken, probiyotiklerin yükselişte olduğunu belirten Prof. Dr. Tarkan Karakan, “Burada dikkat etmemiz gereken temel nokta, arkasında bilimsel çalışmaların olduğu ürünleri tercih etmek. Tabiri caizse merdiven altı, ne olduğu belli olmayan ürünleri almamak” dedi.

Probiyotiklerin yararlı bakteriler olduğunu kaydeden Karakan, şunları söyledi: “Probiyotikler, yararlı bakterilerdir ve zararlı bakterilerin çoğalmasını engellerler. Prebiyotikler ise probiyotiklerin bağırsaklarda çoğalmasına destek olan gıda maddeleridir ki bunlar genellikle lifli gıdalar olarak tanımlanır.”

2010 yılında Probiyotik Derneği’ni kurduklarını ve her yıl kongre düzenlediklerini dile getiren Prof. Dr. Tarkan Karakan ile probiyotik ve prebiyotikler hakkında merak edilenleri konuştuk.

Vücudumuzun yüzde 70’i sudan oluşuyor deniyordu. Peki nasıl 10’da 9’u bakteri oluyor?
Bağırsaklarımızda 100 trilyon bakteri yaşar. Bu sayı vücudumuzdaki toplam hücre sayısının 10 katıdır. Yani bir insanın 10’da biri insan hücrelerinden, 10’da 9’u ise mikroorganizmalardan oluşmaktadır. Bunların yüzde 90’ı bağırsaklarımızda bulunur. Hatta 70 kilo olan bir insanın 2 kilosu bakterilerden oluşur. Bağırsaklarımızda bağışıklık sisteminin yüzde 70’i ve beyindeki nöron sayısı kadar sinir hücresi vardır. Yani özetle birçok şeyin kontrol merkezi gibi olduğu için, bu yapının sağlıklı olması için probiyotikler en önemli seçenekler arasında yer alıyor.

Probiyotiklerin tadı neden kötü? Kefir dışında ne gibi seçenekler var?
Probiyotiklerin tadı aslında kötü değil. Sadece fermente oldukları için bazen ekşi veya alışık olmadığımız tatlar oluşabilir. Kefir ve doğal probiyotik kaynakları günlük yaşamın bir parçası olarak tüketebileceğimiz besinler. Ancak son yıllarda daha etkili ve standart dozlar almak istediğimizde eczanelerde yaygın olarak ulaşabileceğimiz probiyotik kapsül, tablet, toz veya damla gibi seçeneklerimiz var artık.

Probiyotiklerin vücudumuza zararı var mı?
Genel olarak oldukça güvenlidir. Nadiren bağışıklık sisteminin ileri derecede çöktüğü hastalarda bazı yan etkiler bildirilmiştir. Ancak çok yaygın kullanılmasına rağmen probiyotiklere bağlı ölüm yok denecek kadar azdır. Probiyotik içeren gıdalar nelerdir ve nasıl ortamlarda hazırlanıyor.

Fermente süt ürünleri ve diğer fermente ürünlerde probiyotik mikroorganizmalar bulunabilir. Ülkemiz bu konuda oldukça zengindir. Özellikle ev yapımı yoğurt, tarhana, kefir, turşu, şalgam suyu, ekşi maya ile yapılan ekmeklerde probiyotik bulunur. Ancak bunlar mide asidinde parçalandığı ve çok az miktarda bağırsağa geçtiği için, tedavi amacıyla kullanılması için yeterli değildir.

Evde hazırlanan yoğurtlardan da bu ürünler yapılabilir mi?
Evet. Probiyotik toz halinde eczanelerde bulunuyor. Yoğurt mayalarken bu ürünleri kullanabilirsiniz. Ama dikkat etmeniz gereken nokta çok yüksek ısılar bu bakterilere zarar verir. Ayrıca aynı yoğurdu tekrar mayalayarak aynı etkiyi elde etmenin garantisi yoktur yani tek seferlik mayalama yapılabilir.

Gıda takviyesi probiyotikler nelerdir ve neye göre alınabilir?
Gıda takviyesinden kasıt, eczanelerde bulunan probiyotikler ise bunlar son 2 yıl içinde oldukça arttı. Aslında dünyada vitamin ürünlerinin kullanımı azalırken, probiyotikler yükselişte. Ancak her geçen gün yenilerinin eklendiği bu pazarda dikkat etmemiz gereken temel nokta, arkasında bilimsel çalışmaların olduğu ürünleri tercih etmek. Tabiri caizse, merdiven altı, ne olduğu belli olmayan, ürünleri almamak. Çünkü bu ürünler canlı mikroorganizmalardır ve iyi koşullarda üretilmiş ve saklanmış olmalıdır.

Probiyotik ürünler ne zaman kullanılmaya başlanabilir?
Bunun cevabı her zaman olabilir. Ama en önemlisi antibiyotik kullanırken berberinde alınmasıdır. Çünkü antibiyotikler bazı yararlı bakterilerimizin geri dönmemek üzere kaybolmasına neden olur. Bunun psikiyatrik, nörolojik, obezite, insülin direnci, alerjiler gibi yan etkileri vardır. Antibiyotiğin yanına probiyotik eklendiğinde bu zararlı etkilerden büyük ölçüde korunduğumuz gösterilmiştir.

Diğer bir durum ise sık seyahat edenler ve uyku bozukluğu olanlar. Son yıllarda bu kişilerin de bağırsak mikrobiyotasının bozuk olduğu görülmüştür. Bağışıklık sistemi çökmesi bu kişilerde sık görülür. Bu kişilerin probiyotik kullanması çok önemlidir.

Probiyotik ürünlerde canlı bakteriler mi vardır?
Mutlaka canlılığını muhafaza eden kaliteli, bilimsel çalışması yapılmış, içeriği bilinen ürünler kullanılmalıdır. Canlılık konusu çok önemli çünkü kötü koşullarda saklanan ve taşınan probiyotiklerde canlı bakteri kalmaz ve içildiğinde hiçbir faydası olmaz. Bir de mide asidine dayanıklılık çok önemli.

Bazı probiyotikler bağırsaklara canlı ulaşabilsin diye çift kaplama gibi teknolojilerle üretilirler. İlk kaplama mide asidinden korur, ikinci kaplama ise bağırsaklara ulaşıldığında açılır. Böylece azami sayıda yararlı bakteri bağırsaklara ulaştırılır.

Bazı ürünler ise mide asidinden etkilenmeyen mikroorganizmalar içerir. Bazıları ise kist formunda bağırsağa geçer ve orada aktifleşir. Yani her bir probiyotiğin bağırsağa canlı ulaşmak için farklı bir yolu var. Önemli olan bunun ispat edilmiş, denenmiş olanlarını tercih etmek.

Kimler probiyotik kullanamaz?
Kesin olmamakla birlikte, beyaz küre sayısı çok düşük olanlar  yani kanser kemoterapisi alırken,  bağışıklık sisteminde kalıtımsal bazı bozuklukların olduğu durumlarda ve şiddetli pankreatitte kullanmıyoruz. Çok küçük bebekler ve yenidoğanlarda ise pediatrist önerisi olmadan kullanılmamalıdır.

Gebelikte kullanılabilir mi?
Özellikle hamile, çocuk ve yaşlılarda probiyotiklerin yararlı olduğu gösterilmiştir. Hamilelerde probiyotik alımı erken doğum, gebelikte görülen şeker hastalığı gibi durumları önlediği gösterilmiştir. Ayrıca annenin aldığı yararlı bakteriler anne karnındaki bebeğe de geçerek daha doğmadan yararlı etkiler gösterebilir.
Çocuklarda alerjik hastalıklar, ishal kabızlık durumunda ilaç yerine kullanılabilecek doğal ürünlerdir. Yaşlılarda ise yaş ile zayıflayan bağışıklık sistemini güçlendirir. Yaşlılarda yapılan çalışmalarda soğuk algınlığına yakalanma riskinin yüzde 30 azaldığı gösterilmiştir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he...

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay...

JAPONYA’DA TUS SINAVINI GEÇEN OFTALMOLOJI ALANINDA İLK TÜRK OLARAK HASTA MUAYENE EDEN VE OPERASYON YAPAN DR. MURAT DOĞRU

Japon TUS’unu geçen ilk  yabancı doçent ve oftalmolojideki ilk Türk olmayı başaran Keio Üniversitesi ve Tokyo Dental College’de öğretim üyesi Doç. Dr. Murat Doğru, araştırmaları ve eğitimdeki yaşadıkları ile ilgili meslektaşlarına rehber olacak bilgiler verdi. Keio üniversitesi ve Tokyo Dental College’de öğretim üyesi olan Doç. Dr. Murat Doğru, Japonya' da oturma izni hakkı almasının yanında iki aşamalı Japon Tıpta Uzmanlık Sınavını geçerek bir ilke imza attı. Göz kuruluğu üzerine çalışmalarını sürdüren Doğru, Japonya’daki yaşam şartları, çalışma koşulları ve tıp eğitimi hakkındaki görüşlerini Med-Index’e anlattı. Ne üzerine çalışıyorsunuz? Kornea ve ön segmenti üzerine çalışıyorum. Kuru göz ve alerji üzerine uzmanlık yaptım. Yeni tanı teknikleri geliştirilmesi yani gözyaşı miktarı ve gözyaşı kalitesinin tanımlanması ile ilgili diyagnostik tetkikler üzerine araştırmalarımı yürütüyorum. Gözyaşı bezi ile ilgili temel çalışmalarım var. Yeni göz damlalarının geliştirilmesi...