Herkes
gerçek sevginin peşine düşüyor. Gerçek sevgi bulunduğunda ise masalların
sonundaki gibi bir hayat düşleniyor hep. Oysa gerçek sevginin anlamı herkes
için farklı aslında. Mesela, Kaybedenler Kulübü filminde olduğu gibi, bazen
amacı olmadan yaşayanların oltasına takılır aşk denilen pırıltı. O kadar ışık
saçar ki gözleri kamaşır, midesinde kelebekler uçuşur. Kadın daha çok
bağlandıkça korkar sevgilisini kaybetmekten, erkek ise amaçsızdır yaşarken ve hayatında
diğer kadınlara da yer vardır. İlişkisinde hep fedakar davranır kadın, ileriye
dönük adım atmak ister, oysa kopan iplerin ardından erkeğinden sadece “gitme”
demesini bekler. Erkek ise aşık olduğunun farkına bile varmadan, yaşadığı girdabın
sersemliğindedir. Yalnızlıktan kaçarken, arap saçına dönmüş hayatı daha çok
çeker dibe kendini bilmeden.
Günümüzde
kadınlara verilen öğütlerde, hep erkeğin haklılığı üzerinde mi duruluyor?
Kadınlar fedakarken ve gerçekten sevdikleriyle birlikte gelecek hayalleri
kurarken, erkekler ne düşünüyor? Reddedilme korkusu yaşayan erkekler “Kaçınan
bağlanma” şeklinde mi davranıyor? Sorumluluktan
kaçış aslında bağlanamama sorununun göstergesi mi? Uzm.
Psikolog Tarık Solmuş ile erkek ve kadın ilişkilerindeki bu karışık süreci
konuştuk.
Kaybedenler kulübü filmindeki
Kaan isimli karakter, sorumsuz erkek şeklinde mi tanımlanıyor?
“Karizmatik”
erkek diye tanımlanıyor. Türkiye’de karizmatik erkek denilince hepimizin
aklınıza ilk neler gelir? Mesela uzak, mesafeli, az konuşan, hani “ağır abi”,
“olgun erkek”. Tamam da acaba bunlar onun gerçekten de karizmatik bir kişiliğe
sahip olduğunu mu gösterir yoksa aslında birtakım kaygılarının, korkularının
gayet iyi bir maskesi, kılıfı mıdır? Aslında bizim psikolojide kaçınan bağlanma
stili dediğimiz gruba giriyor. Yani kısaca bebekliğinde annesi tarafından
reddedilince, yeterli sevgiyi, ilgiyi, şefkati göremeyince yetişkinliğinde tüm sosyal
ya da romantik ilişkilerden kaçan kişiyi temsil ediyor. Bir kaçınanın en önemli
özelliği içinde aitlik, yakınlık, bağlılık yani bağlanmayı ifade eden her türlü
sosyal ya da özel ilişkiden uzak durmasıdır. Bu nedenle de genelde tek gecelik
ilişkiler kurar. Tabi bu açıdan bakıldığında dediğiniz de doğru. Yani bu
kaygıları nedeniyle bir ilişkinin de sorumluluğunu almayacaktır. Mesela
evlenebilir de ama bir eş olmanın getirdiği sorumluluklardan olabildiğince
kaçmaya çalışacaktır. Eşiyle daha az vakit geçirip, sınırlı paylaşımlarda
bulunup işini ya da kariyerini hayatının merkezine koyacaktır.
Kaçınan bağlanma şeklinde
davranış temelindeki sorun ne? Neden böyle davranıyor? Amacı olmadan insan
yaşayabilir mi?
Temel sorun
anneyle sağlıklı ve güvenli bir bağlanma ilişkisi kuramamak ve bunu artık
herkese genellemektir. Şöyle düşünün; ihtiyaçlarını gidermesi için annesiyle
her yakınlaşma çabası sonuçsuz kalır. Her sevgi talebi, örneğin daha fazla
kucağa alınıp sevilme arzusu reddedilmiş olur. Bu nedenle de canı yanar.
Dolayısıyla da artık şunu öğrenir; “demek ki artık hayatım boyunca kimseye
bağlanmamalıyım, bağlanmaya kalkışırsam reddedilirim”. Bu tabi hep bilinçaltına
bağlı bir durumdur. Hayatı boyunca da hep bu algıyla, beklentiyle yaşar.
İsteyip de reddedilmek yerine hiç istemez. Her şeyi tek başına halletmeye
çabalar. İçinde yakınlık, aitlik, bağlanmışlık olan tüm ilişkilerden uzak
durur. Diyelim ki kontrolünü kaybedip de bağlanmaya başladığı anda da kendisini
geri çeker, uzaklaşır, duygularını soğutup bir anda ortadan kaybolur.
Bu tip erkeklerin gerçekten
duyguları var mı? Yani üzülüp, sevinebiliyorlar mı? Neden tepki vermiyorlar?
Tabi ki var.
Fakat sorunuzu ikiye ayırmak gerek. Bazı kaçınanlar bahsettiğim kaygıları,
korkuları o kadar derin, yoğun yaşarlar ki hayatları boyunca hep bastırırlar.
Bastıra bastıra da zamanla artık hiç yaşamamaya başlarlar. Mesela bir
arkadaşını kaybeder ama tek damla gözyaşı dökmez, çünkü dökemez. Artık
duyarsızlaşmıştır. Bazı kaçınanlar ise tüm duygularını yaşarlar ancak bunu
kendilerine saklarlar. Mesela sevinci paylaşmak için birileri gerekir, yani
birilerine bağlanmış olmak. Peki ama bağlanma korkusunu nereye koysundur? Bu
yüzden de bazı kaçınanlar “tepkisizdir” ya da “ilgisizdir”. Mesela neden empati kuramazlar? Çünkü empati
her şeyden önce bir yakınlaşmayı gerektirir.
Flörtöz davranan her erkek böyledir
diyebilir miyiz?
Diyemeyiz.
Evet, flörtöz davranışlar kaçınanlarda sıklıkla görülür ama her flörtöz erkek
kaçınandır ya da her kaçınan flörtözdür demek bir genelleme olur. Mesela
düşünün; yakınlık kaygısı o kadar yoğun olabilir ki kişi hiç kimseyle flört
bile etmeyebilir. Aseksüel dediğimiz bir hayat tarzıyla hiçbir cinsel deneyimde
bulunmayabilir.
Tedavisi var mı? Uzun süreli
ilişki yaşayıp, gelecek planları kurabilecek hale gelebilirler mi?
Tabiki
mümkündür. Bazen mutlaka bir profesyonel terapi gerekirken bazen de çok güvenli
bir romantik eşle çok güvenli bir ilişki de tüm sorunları çözülebilir. Tabi burada
kritik nokta; kaçınanın tüm bu kaygılarını ne kadar derin, yoğun, ciddi biçimde
yaşayıp yaşamadığıdır.
Uzm. Psikolog Tarık Solmuş kimdir?
Yazar, çift ve
evlilik terapistiyim. Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden lisans ve
yüksek lisans derecelerimi aldım. Bugüne kadar 31 kitaba ve 130’dan fazla
makaleye imza attım. Halen çalışmalarımı Ankara’da bir danışmanlık merkezinde
çift / evlilik ilişkileri üzerine sürdürüyor ve özellikle bağlanma, romantik
ilişkiler, aşk, evlilik ve aile ilişkileri konularında konferanslar veriyorum.
Ayrıca sinema ve psikoloji ilişkisi bağlamında profesyonel senaryo danışmanlığı
ve film analistliği yapıyorum.
Yorumlar