Ana içeriğe atla

“ÜNİVERSİTE HASTANELERİNİN ESAS İŞİ ARAŞTIRMA YAPMAK VE KLİNİK ÇALIŞMALAR YÜRÜTMEKTİR”

Geleneksel hale gelen “Ankara Tıp Biyokimya Günleri”nin bu yıl 4’üncüsü yapıldı. Her sene farklı konuların ele alındığı toplantıda, bu sene “laboratuar çalışmalarının klinik önemi” üzerinde duruldu. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İlker Ökten, “Üniversite hastanelerinin esas işi araştırma yapmak ve klinik çalışmalar yürütmek” dedi.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı’nın her yıl geleneksel olarak düzenlenen “Ankara Tıp Biyokimya Günleri”nin 4’üncüsü 21 Nisan tarihinde gerçekleştirildi. Toplantıya Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İlker Ökten, Tıbbi Biyokimya Ana bilim Başkanı Prof. Dr. Kadirhan Sunguroğlu, öğretim üyeleri ve hemşireler katıldı.
Toplantının açılış konuşmasını yapan Prof. Dr. Ökten, bu yıl dördüncüsü düzenlenen Biyokimya Günlerinin 3’üne dekan olarak katıldığını belirterek “Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki her sene katılım daha da yoğunlaşıyor. Üniversite hastanelerinin esas işi araştırma yapmak ve klinik çalışmalar yürütmek. Her ne kadar üniversite hastaneleri son zamanlarda, ekonomik konularla, işletmecilik sorunlarıyla ilgilenmek zorunda kalıyorsa da bu tür araştırma ve incelemeye yönelik bilimsel toplantı ve konferansları çok önemsiyorum” dedi.

Toplantının açılışında konuşan Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Kadirhan Sunguroğlu ise, “ Bugün 4. Biyokimya Günleri Toplantısında laboratuar çalışmalarının klinik önemi başta olmak üzere biyokimya alanında çok önemli konular konuşulacaktır” diye konuştu.

“Bazı Ülkelerde Sabah Vizitlerine Biyokimya Uzmanlarında Katılıyor”
Prof. Dr. Sunguroğlu Sağlık Dergisi’ne şunları söyledi: “Sabah oturumlarını biraz daha klinik branşlara ayırdık, hastalık tanısını koymada laboratuar bulgularının çok büyük önemi var. Önce hasta dikkatle sorgulanmalı, fizik muayenesi yapılmalı ve gerekli testler istenmeli. Gereksiz testler isteniyor, milli servet boşa giden para. Reaktif kitlerin, testlerin büyük bir kısmı Türkiye’de yapılabilecekken ne yazık ki yerli üretime yeterince önem vermediğimiz için yurt dışından satın alıyoruz. Her sene milyar dolarımız yurtdışına ödeniyor. Gelecek sene konumuz, sağlık alanındaki ve laboratuvar alanındaki buluşlar ve yenilikler olacak. İstenen tetkikleri biyokimya uzmanlarının denetiminde olmalı. Bazı ülkelerde sabah vizitlerine biyokimya uzmanlarında katılıyor, hasta başında gereken tetkikler ve sonuçlar tartışılıyor. Gerçekleşmesi çok kolay değil. Her gün binlerce hastanın başvurduğu hastanelerimizde sınırlı sayıdaki biyokimya uzmanlarımızın bu binlerce hastanın muayene ve teşhisi sırasında denetimi çok zor. Kritik vakalarda görüş alınırsa son derece iyi olur.”

“Teknolojilerin Çok Gelişmesi Hekim-Hasta İlişkisinde Muayeneyi Geri Plana Attı”
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Prof. Dr. Semih Baskan şunları söyledi: “Binlerce yıldır uygulanan hekimlik sanatının temelinde önce hastanın şikayetlerini dinleyerek anamnez almak, daha sonra da hastayı inspeksiyon, palpasyon, oskültasyon ve perküsyon ile muayene etmek gelir. Özellikle son 25–30 yıldır bilgisayar teknolojilerinin çok gelişmesinin hekim-hasta ilişkisinde muayeneyi geri plana attığı ve bunun sonucunda da hekimin hastasından uzaklaştığını ve tanıya giderken önemli bulguları göz ardı ettiği bugün bilim dünyasında yoğun bir şekilde tartışılıyor. Hekim-hasta iletişiminde işlerin düzgün gittiğini söylemek çok zor. Dr. Jerome Groopman “Doktorlar Nasıl Düşünür“ adlı kitabında “Bir Doktor şikayetlerini anlatan bir hastanın sözünü ortalama olarak her 18 saniyede bir keser” diyerek bu açmazı çok güzel bir şekilde ortaya koymaktadır.”


“Tedavi ve Takipte, Biyokimya ve Nükleer Tıp Çok Önemli”
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı Prof. Dr. Erkan İbiş, “Tiroid bezi hastalıklarına toplumda çok sık rastlanıyor. Nodüler guatr, tiroid hastalıklı olguların yaklaşık yüzde 30-40’ını teşkil eder. Tiroid nodülleri kadınlarda erkeklerden daha sık görülüyor. Ancak erkeklerde görülen nodüllerde kanser görülme sıklığı kadınlardan daha fazla. Tiroid kanserlerinin toplumda görülme sıklığı yüzde 3–4 olarak bildiriliyor. Hayat boyunca kadınlarda tiroid kanseri riski yaklaşık yüzde 0,7, erkeklerde ise yüzde 0.25. Tanıda kullanılan ileri teknolojilere bağlı olarak diğer kanser türlerinde olduğu gibi tiroid kanserleri oldukça erken dönemde yakalanabilmekte ve buna bağlı olarak da tedavide yüksek başarılar elde edilebiliyor. Medüller tiroid kanserleri tedavisinde cerrahi sonrası radyoterapi, kemoterapi ve MIBG tedavisi uygulanmaktadır. Özellikle diferansiye tiroid kanserleri tanısında, tedavisinde ve tedavi sonrası takipte çok yüksek oranda başarılı sonuçların elde edilmesinde Biyokimya ve Nükleer Tıp çok önemli rol oynuyor” dedi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

TIBBIN DUAYENLERİ: HASAN BİRİ

Yüz üzerinde yayını bulunan kısa bir süre önce Koru Hastanesi’ni açan ve devamında uluslararası alanda başarılara imza atacak üniversite kurmayı hedefleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, iletişimle birlikte sosyal sorumluluk projeleri düzenlemesinin yaşam felsefesi haline gelişini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. “İyi hekim iyi empati yapan hekimdir” sözüyle hekimlik mesleğinin doğru iletişimden geçtiğini kaydeden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, Akademik ve etik kurallarla çalışan Koru Hastanesi’nin ileride uluslararası başarılara imza atacak üniversite olacağını belirtti. Prof. Dr. Biri, tıptaki her türlü gelişmeyi takip ederek, sağlık sektörünün ihtiyaçlarını gören ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekçi politikalarla büyümeyi hedefleyen bir sağlık kuruluşu olmayı hedeflediklerini söyledi. Kendi ağzından hayatını ve çalışmalarını dile ge