Ana içeriğe atla

ALERJİ TESTLERİNDEKİ BİLİNMEYENLER

Günümüzde alerjinin sadece belli bir organa yönelik durum olarak algılanması terk edilmiş ve bugün "Alerji" tüm vücudumuzu ilgilendiren ama bazı organlarda daha yoğun yakınmaya neden olan tablo olarak tanımlanıyor. 

Sosyal medyada bazı alerji testlerinin yapılması için tavsiyelerde bulunuluyor. Sizler de bu tür iletilere benim gibi rastlıyorsunuzdur. Halbuki olması gereken bu testlerin yapılmasını hekimin kişinin sağlık durumuna özel istemelidir.  “Hem bir çocuk alerji uzmanı hem de alerjik bir hastayım. Anlayacağınız alerjiyi bir yandan yaşıyor öte yandan da tedavi etmeye çalışıyorum” diyen Hacettepe Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Bülent Enis Şekerel, bilimsel geçerliliği olan ve olmayan alerji testleri hakkında bilgi verdi. 

Alerji nedir?
Bağışıklık sistemimiz, vücudumuzun bütünlüğünü korumakla görevli bir sistemdir. Bu sistemde, aralarında kompleks ilişkiler olan, değişik hücre ve moleküller bulunur. Basitçe anlatmak gerekirse bağışıklık sitemimiz mikrop gibi zararlı olan bir etken ile karşılaştığında onu ortadan kaldırmaya veya verdiği zararı sınırlandırmaya yönelik tepkiler üretir. Yabancı olmasına karşın vücudumuz için zararsız bir madde ile karşılaştığında ise ya tepkisiz kalır ya da ölçülü tepkiler verir ve tolere eder. Bu kapsamda alerji, zararlı olmayan bir maddeye karşı bağışıklık sistemimizin beklenenden daha güçlü tepki vermesi durumudur.  Bu tepki vücudumuz için rahatsızlık vericidir ve kişinin yaşam kalitesini bozar.

Ne zaman alerji olduğumuzu düşünmeliyiz?
Bağışıklık sisteminin elemanları vücudumuzun hemen her yerinde bulunur. Ama özellikle de dış ortama açılan alanlarda daha yoğundurlar. Alerjen ile temas hangi yerde veya hangi organda olursa o bölgeye ait yakınmaların daha fazla görülmesi beklenir. Örneğin alerjen cilde temas ederse kaşınma-kızarıklık, burundan girerse aksırık-akıntı, solunursa akciğerde öksürük-nefes darlığı ve ağızdan alınırsa bulantı-kusma şeklinde yakınmalara neden olabilir. Tabii bu yakınmalar, burada saydıklarımdan çok daha da çeşitlidir ve ağırlıkları da alerjinin şiddeti ve temas edilen miktar ile orantılı olarak artabilir. 

Bir birey olarak vücudumuzun bir maddeye olağandışı şiddette bir tepki verdiğini gözlemliyorsak alerji olasılığını akla getirmemiz gerekir. Ama alerjen ile temas sonrası yakınmaların daha geç bir dönemde ortaya çıktığı hastalıklarda alerjiyi akla getirmek kolay olmayabilir. Klasik hastalıklar ile izah edilemeyen yakınmalar varlığında alerji düşünülmesi de yaygın görülen bir hekim refleksidir.    

Alerjinin tespiti için ne gibi testler yapılıyor?
Bağışıklık sistemi tepkilerini farklı şekillerde verir, yani tepkisini farklı mekanizmalar üzerinden gerçekleştirir. Tepki verirken şiddetini de etkenin zarar verme potansiyeline göre arttırıp azaltabilir. Alerjik reaksiyonlar, bağışıklık sisteminin bu farklı mekanizmalarından herhangi birinden ileri gelebilir. Bu nedenle alerjiyi ortaya koyan altın değerinde tek bir test yoktur. Kanda alerjene karşı gelişmiş IgE yapısındaki antikorların ölçümü, alerjene deride verilen yanıtı ölçen deri testi ve deri yama testi sık kullanılan ve teşhis değeri kanıtlanmış testlerdir. Ancak bu  değerli testler kadar güvenilir olmayan ve teşhis, tedaviye ne kadar yardımcı oldukları tartışmalı başka testlerde vardır. Örnek vermek gerekirse hastanın kanından elde edilen hücrelerin bir tüp içinde alerjen ile karşılaştırılmasına ve hücrenin verdiği yanıtı ölçmeye dayanan ileri testlerde vardır, ama henüz rutin günlük kullanıma uygun olmadıkları düşünülmektedir.  

Yakınmaların alerjen ile karşılaşmadan ne kadar sonra ortaya çıktığı, süresi, neden olduğu yakınmaların şekli ve boyutu hekime hangi mekanizmanın sorumlu olduğuna yönelik değerli ipuçları verir. Bu ipuçlarından yararlanarak hekim; uygun testin seçimi üzerinden alerji varlığını kanıtlanmaya çalışır. Testlerin sonucu ne olursa olsun, alerjenin uzaklaştırılmasının yakınmaların kaybolması ile sonuçlanması beklenmelidir. 

Tanı koyduracak uygun testlerin olmadığı alerjilerde hastanın eliminasyondan yarar görmesi ve alerjen teması ile yakınmalarının tekrardan ortaya çıkması şeklinde bir yaklaşımda bulunulabilir.  Ayrıca hekim gözetiminde hastayı alerjen ile karşılaştırma uygulamasından yararlanabiliriz. Bu uygulamada hastayı giderek artan dozlarda şüphelenilen alerjene maruz bırakıp vücudun verdiği tepkileri yakından takip ediyor ve alerjik tepkinin gerçekleşip gerçekleşmediğine karar veriyoruz. Böylece hastalarımızın hayatlarını bir kabusa çeviren gereksiz kısıtlamaları azaltabiliyor ve sorunların gerçek nedenini bularak, hayat kalitesini artırabiliyoruz. Ancak bu karşılaştırma testleri, sahip oldukları riskler nedeniyle, yetkin, özelleşmiş, deneyimli ve donanımlı merkezlerde yapılması gerekiyor. 

Besin intolerans testleri nedir? Bu testler güvenilir midir?
Günümüzde oldukça medyatik olan testlerden söz ediyorsunuz. Popülerliklerinin aksine teşhis ve tedaviye katkıları bilimsel olarak ispat edilmemiş testlerdir. Bunlardan biri ilk piyasaya çıktığında "besin alerjisini saptadığı" iddiası ile çıkmıştı. Nitekim bilimsel çevrelerden gelen tepkiler ve insanları "şu besine alerjin var" şeklinde etiketleme ile oluşturdukları riskler nedeniyle geri adım atıldı ve "alerji" ifadesi kullanılmamaya başlandı. Şu anda bu testler ile "besin intolerans"ını saptadığı iddia ediliyor ki intolerans terimi tıp biliminde fazla anlaşılmamış muğlak ve bilinmez bir alanı tanımlıyor.    

Bu testlerde kanda besinlere karşı gelişen IgG yapısındaki antikorlar ölçülüyor. Oysa bağışıklık sistemimiz kendisi için zararsız bir madde ile karşılaştığında onu tolere etmeyi bir oranda tepkisiz kalmayı öğrenmektedir. Günümüzdeki bilimsel görüşe göre; IgG yapısında antikor üretiminin bu tolere etme mekanizmalarından biri olabildiğine inanılmaktadır. Yani kanda belli bir besine karşı IgG antikoru varlığı bağışıklık sisteminin bu besinle karşılaştığını gösteren bir tepkidir, yoksa alerji veya intoleransa işaret etmez. Ve zaman içinde bu antikorların miktarlarında besin tüketme alışkanlıklarına paralel olarak artma ve azalmalar olabilir. 

Kanda besinlere karşı IgG antikoru ölçen testlerin herkese uygulanması durumunda toplumun en az yarısını "intoleransı var" şeklinde etiketlemek gerekir. Pratik uygulamaya bakarsanız; bir test yaygın kullanıma sunulmuş ve sigorta kurumlarınca geri ödeme listesine dahil edilmiş ise o testin teşhis ve tedaviye yararı bilimsel yöntemler ile bir şekilde ispat edilmiş demektir. 

Kanda besine karşı IgG ölçen testlerin, sadece sayılı merkezlerde yüksek bedeller karşılığında yapılması, sigorta kurumlarınca geri ödenmemesi, sadece yetişkin yaş grubunda kullanılabileceklerinin ifade edilmesi ve de tek bir test ile bir çok soruna çözüm olabileceğinin iddia edilmesi gibi özelliklerine bakıldığında, birçok kişide şüphe uyandırıyor. 

Tedavi için neler uygulanıyor?
Alerjik hastalıklarda, alerjiyi ortadan kaldıran bir tedavi şekli şuan için mevcut değil. Alerjenin kişinin hayatından uzaklaştırılması ile yakınmaların kaybolması veya bariz bir şekilde azalması beklenmelidir. Ancak, alerjenin kişiden yüzde 100 uzaklaştırılamadığı ve yakınmaların kişinin hayatını olumsuz etkilemeye devam ettiği durumlarda giderek artan dozlarda alerjenin vücuda verilmesine dayanan immünoterapi ki halk arasında alerji aşısı denen yöntem uygulanabilir.  Tedaviden yarar gören hastaların alerjen ile karşılaşma durumunda yakınmalarının tekrardan ortaya çıkabileceğini bilmeleri gerekir.  

Bu alanda yapılan yeni testler ve tedavi seçenekleri var mı? 
"Umut fakirin ekmeği" diye güzel bir söz var. Birçok şeye genellenebilir. Yeniliklerin ve arayışların sonu olmaz. Bugünkü teşhis ve tedavi yöntemlerinin dünden iyi olduğunu söyleyebilirsek de mükemmel oldukları ifade edemeyiz. Daha iyi tanı ve tedavi yöntemlerine ihtiyacımız var. Araştırmalara bakarak söyleyebilirim ki kısa ve orta vadede her iki alanda da yenilikler olacak. Ülkemiz için güzel olan bunların gelişmiş dünya ile hemen hemen aynı zamanda kullanıma girecek olmaları. Kötü olan ise bunların üretiminden ziyade hizmet sunumunda iddialı oluşumuz. Ama alerjinin ortadan kaldırıldığı tedaviler için daha uzun süreler beklememiz gerekecek gibi.  

Prof. Dr. Bülent Şekerel kimdir?
Hacettepe Üniversitesi Çocuk Alerji ve Astım Bilim Dalı gibi iddialı ve başarılı bir birimin başkanı olmam nedeniyle şanslıyım. Daha iyi ve kaliteli bir hizmet sunumunun yanısıra ülkemizde bilimsel üretimde iddialı ve önder olmaya çabalıyoruz. Daha iyi olmak için projelerimiz ve planlarımız var ve şanslı isek bunları yaşama geçirme imkanı bulabiliriz. 
Öte yandan birinci ve ikinci basamak hekimlerin alerji alanında daha iyi hizmet verebilmelerini sağlayacak eğitimi vermeye çabalıyoruz. Bu amaçla bu yıl hem "İnek sütü protein alerjisi" isimli sempozyumun düzenlenmesine hem de  "Çocukluk Çağında Alerji, Astım ve İmmünoloji" isimli bir kaynak kitabın oluşumuna önderlik ettim. Kitap alanında ülkemizde bir ilkti ve yurtdışı benzerleri ile kıyaslandığında hem daha kapsamlı hem de daha iddialıydı. Özetle her ikisi de  başarılı birer proje oldu.

Hasta haklarına saygılı, hasta ve ailesini karar süreçlerine dahil eden, gereksiz ilaç kullanımından kaçınan ve sağlıklı yaşamak alışkanlıklarını kazandıran bir hekim olmaya çaba gösteriyorum.     

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

TIBBIN DUAYENLERİ: HASAN BİRİ

Yüz üzerinde yayını bulunan kısa bir süre önce Koru Hastanesi’ni açan ve devamında uluslararası alanda başarılara imza atacak üniversite kurmayı hedefleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, iletişimle birlikte sosyal sorumluluk projeleri düzenlemesinin yaşam felsefesi haline gelişini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. “İyi hekim iyi empati yapan hekimdir” sözüyle hekimlik mesleğinin doğru iletişimden geçtiğini kaydeden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, Akademik ve etik kurallarla çalışan Koru Hastanesi’nin ileride uluslararası başarılara imza atacak üniversite olacağını belirtti. Prof. Dr. Biri, tıptaki her türlü gelişmeyi takip ederek, sağlık sektörünün ihtiyaçlarını gören ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekçi politikalarla büyümeyi hedefleyen bir sağlık kuruluşu olmayı hedeflediklerini söyledi. Kendi ağzından hayatını ve çalışmalarını dile ge