Ana içeriğe atla

RADYOLOJİ DERNEĞİ İLE BAKANLIK İŞBİRLİĞİ YAPACAK



Sağlık Bakanlığı ile radyoloji tetkiklerinin yeniden düzenlemesi amacıyla işbirliği yapacaklarını belirten Türk Radyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Okan Akhan, tıpta radyasyon kullanımının ”ölümcül risk” içerdiği bilgisinin yanlış, gereklilik halinde mutlaka uygulanmasının zorunlu olduğunu vurguladı.

Türk Radyoloji Derneği tarafından, tıpta radyasyon konusuyla ilgili son günlerde başlıca tomografi’nin kullanımına yönelik olmak üzere bazı basın ve yayın organlarında, ”tomografi tetkiki yüksek radyasyon dozu alınması nedeniyle yasaklamıştır” ve ”tomografide ölümcül risk” başlıklı haberlerle ilgili olarak basın toplantısı yaptı. Dernekte düzenlenen basın toplantısında konuya ilişkin açıklamalarda bulunan Türk Radyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Okan Akhan, bu tür haberlerin toplumda korkuya neden olduğunu söyledi.

Sağlık Bakanlığı, TRD Iş Birliği Yeni Düzenlemeler Getirecek
Sağlık Bakanlığı özellikle sektördeki açığı ve suiistimali önlemek için Türk Radyoloji Derneği (TRD) ile ortak bir dizi çalışma grubu kuruyor. Bu gruplar, radyolojik cihazların denetlenmesinden, tetkiklerin kalitesine kadar birçok konuyla ilgili çalışmalar yapılacağını belirten Prof. Dr. Akhan şu bilgileri verdi: "Türkiye çapında bu cihazların planlamasıyla ilgili bir çalışma kuruldu. Hizmet alımlarını, kalitesini denetleyecek bir grup kuruldu. Bakanlığın, bizim ve hizmet alımını yapanların temsilcileri gidip denetleyecek. Bu, bilgisiyarlı tomografi protokolüne göre yapılmış mı yapılmamış mı diye."

“Cep Telefonları Başta Olmak Üzere Yaygın Olarak Kullanılan Radyo Dalgalarının Zararı Isınmayla Ortaya Çıkıyor
İyonizan radyasyon olarak değerlendirilen x ışınları ve gama ışınlarının geçtikleri atomların elektronlarını ayırarak iyonizasyona neden olduğunu ve biyolojik zararlarının da buradan ortaya çıktığını ifade eden Prof. Dr. Akhan, elektromanyetik radyasyonlar içerisinde yer alan mor ötesi (ultraviyole) ve kızıl ötesi (infrared) ışınların da tıpta yaygın olarak kullanıldığını belirtti. Prof. Dr. Akhan, başlıca manyetik rezonans görüntülemede kullanılan ve günlük hayatta da cep telefonları başta olmak üzere yaygın olarak kullanılan radyo dalgalarının ise zararlarının daha çok ısınmaya yol açarak ortaya çıktığını söyledi. Prof. Dr. Akhan, şunları kaydetti:”Bu enerjilerin biyolojik zararları hala tartışmalıdır. Ultrason yüksek frekanslı ses enerjisini (ultrases) kullanır. Ultrases radyasyon grubuna girmez ve bilinen bir yan etkisi bulunmamaktadır.”

“MR ve Ultrasonografide İyonizan Radyasyon Bulunmuyor”
Modern tıbbi görüntüleme yöntemlerinin uygulama alanına yaygın olarak girmesiyle tıbbi uygulamalardan alınan radyasyonun dozunun kontrolünün önem kazandığını dile getiren Prof. Dr. Akhan, ”Tıbbi radyasyon başlıca radyoloji, nükleer tıp ve radyoterapi birimlerinde tanı ve tedavi amaçlı işlemlerde kullanılmakta ve bu işlemler yapılan bireylerde radyasyon maruziyetinin nedeni olmaktadır. Radyoloji başlığı altında Bilgisayarlı Tomografi (BT), Röntgen, Anjiografi ve Mamografi gibi yöntemlerde X ışınlarıyla radyasyon söz konusudur. Manyetik Rezonans (MR) ve Ultrasonografide iyonizan radyasyon bulunmamaktadır. Nükleer tıp uygulamalarında gama ışını kullanılmaktadır. Sintigrafi olarak da adlandırılan taramayla başlıca kemik, kalp ve tiroid sintigrafisi yanı sıra son yıllarda PET yöntemiyle de radyasyona maruz kalınabilmektedir. Radyoterapide ise başlıca kanser tedavisinde olmak üzere yüksek dozlu radyasyon kaynakları kullanılmaktadır” dedi.

”Tıpta Radyasyon Kullanımında Nelere Dikkat Edilmeli?”
Prof. Dr. Akhan, aşırı radyasyon korkusunun radyasyon kaynağının çok gerekli bir aşamada kullanılmamasına ve hastada bir yarar kaybına neden olabilirken, radyasyon riskinin göz ardı edilerek radyasyon kaynaklarının gereğin ötesinde kullanılmasının da gereksiz doz alınmasına neden olabildiği uyarısında bulundu.

”Alınan Radyasyon Dozu Arttıkça Risk De Artmaktadır”
Tıbbi uygulamalarda radyasyon dozunun azaltılması için, iyonizan radyasyon içeren tanı ve tedavi yöntemlerinin bilinmesi, gerekliliklerinin tekrar sorgulanması, tıbbi işlemin mümkünse önce iyonizan radyasyon içermeyen yöntemlerle yapılmasının sağlanması gibi tedbirler alınması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Akhan, şunları söyledi: “Radyasyon işlemi bittikten sonra bu radyasyonun vücutta birikimi söz konusu değildir. Nükleer tıp uygulamalarında ise durum farklıdır. Vücuda verilen radyoaktif maddeler radyasyon yaymaya devam etmektedir. Verilen radyasyonun miktarı ve yarılanma ömürlerine göre hastada belirli bir dozda ve sürede radyasyon bulunmaktadır. Bu hastalar aldıkları maddenin dozuna göre bazı durumlarda belli bir süre dışarıya çıkarılmamaktadırlar. Yine bu kişilerin idrarları ve dışkıları bir süre korunup, zararsız düzeylere geldiklerinde atılmaktadır. İngiltere Sağlık Bakanlığı, herhangi bir hastalığı olmayan sağlıklı bireylerde tarama amacıyla yapılan Tomografi uygulamalarını yasaklamıştır. Haklı gerekçelerle alınan ve tarafımızca da onaylanan bu karar, sadece sağlıklı bireylerdeki tarama amaçlı tetkiklere yöneliktir. Burada yıllık araç muayenesi yapar gibi belli aralıklarla tüm vücut Bilgisayarlı Tomografi yapılmasına yönelik bir yasaklama olup, hastalık durumu için kesinlikle söz konusu değildir. Tıpta alınan radyasyonun zararsız olabileceğini söyleyebileceğimiz bir alt sınırı bulunmamaktadır. Alınan radyasyon dozu arttıkça risk te artmaktadır. Radyasyon kazalarında ölümcül radyasyon dozu 10.000 mSv iken, aralıklı olarak kanser tedavisinde toplam 50.000 mSv (Günde yaklaşık 1.000 mSv) dozunda radyasyon verilebilmektedir. Günümüzde aldığımız radyasyonun yüzde 48′i doğal kaynaklardan yani topraktan, güneşten ve uzaydan gelen kozmik ışınlardan kaynaklanıyor, yüzde 46′sı tıbbi uygulamalar ve yüzde 6′sı ise nükleer santral ve nükleer silah denemeleri nedeniyle atmosfere salınmış radyoaktivite gibi insan yapımı sebeplerden kaynaklanmaktadır.Normal sağlıklı bireylerde 5 bin kişiden bin adedi kansere yakalanma riskiyle karşı karşıya iken yaklaşık 10 mSv doz alınan bir tetkik yapılan bireyde riskler birleştirildiğinde 5 bin bireyden bin 5 adedi bu riskle karşı karşıya kalmaktadır. Yani riske sahip bin bireye ek risk taşıyan 5 birey daha ilave olmaktadır.”

Prof. Dr. Akhan, X ışınlarının tıpta gerektiğinde kullanılması gerektiğinin altını çizerek, ”Endikasyon çerçevesinde tanı konulmuş kişilere uygulanmalıdır. Kesinlikle sağlıklı kişilere uygulanmamalıdır. Hastadaki endikasyon kararına da hekim karar vermelidir. Gereksiz uygulamalardan kesinlikle kaçınılmalıdır” diye konuştu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

TIBBIN DUAYENLERİ: HASAN BİRİ

Yüz üzerinde yayını bulunan kısa bir süre önce Koru Hastanesi’ni açan ve devamında uluslararası alanda başarılara imza atacak üniversite kurmayı hedefleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, iletişimle birlikte sosyal sorumluluk projeleri düzenlemesinin yaşam felsefesi haline gelişini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. “İyi hekim iyi empati yapan hekimdir” sözüyle hekimlik mesleğinin doğru iletişimden geçtiğini kaydeden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, Akademik ve etik kurallarla çalışan Koru Hastanesi’nin ileride uluslararası başarılara imza atacak üniversite olacağını belirtti. Prof. Dr. Biri, tıptaki her türlü gelişmeyi takip ederek, sağlık sektörünün ihtiyaçlarını gören ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekçi politikalarla büyümeyi hedefleyen bir sağlık kuruluşu olmayı hedeflediklerini söyledi. Kendi ağzından hayatını ve çalışmalarını dile ge