Ana içeriğe atla

MEME KANSERİNDE ULTRASONOGRAFİK ÇÖZÜM



Real Time Tissue Elastography cihazın kullanılan diğer cihazlardan farkını anlatan Prof. Dr. Selma Tükel, elastografi kullanılarak yapılan malign – benign ayrımının doğruluk oranının yüzde 90’nın üzerinde olduğuna dikkat çekti.

Yeni bir yöntem olan elastografi, dokuların sertliğini renklerle kodlayarak bir anlamda renk haritası oluşturan yöntemin birçok avantajı beraberinde getiriyor. Bu yöntemin gereksiz biyopsi oranlarını azalttığını ifade eden METAM Meme Tarama ve Tanı Merkezi Sorumlusu Prof. Dr. Selma Tükel, sonografik özellikleri normal meme dokusu gibi olsa dahi, içerisindeki sert kitlelerin algılanmasını sağladığını kaydetti. Meme hastalıklarının tanısındaki yeni gelişmeler hakkında bilgi veren Prof. Dr. Tükel, her geçen gün hızla ilerleyen teknolojiler sayesinde, tungsten anod kullanarak memeye verilen radyasyon dozunu yüzde 30 azaltabildiklerini, Sonografi cihazında ise ileri teknoloji US incelemeleri yapılabildiklerini belirtti. Meme hastalıklarının yaklaşık yüzde 90’ının iyi huylu olduğunu anımsatarak yüzde 10’unda kanser gelişme riski olabileceğini belirten Prof. Dr. Tükel, erken tanı ile tedavi edebilen bu hastalığın, ileri evrelere ulaştığında yaşamı tehdit ettiğine dikkat çekti.



Cihazdan Alınan Sonuçlar Şaşırtıcı
Yeni nesil ultrasonografi cihazlarında bulunan “Real Time Tissue Elastography” teknolojisi konusunda bilgi veren Prof. Dr. Tükel, “Gerçek zamanlı olarak probun uygulandığı her noktadaki kitlenin sahip olduğu esneme oranlarına göre oluşturduğu renk şeması sayesinde, saniyeler içerisinde, dokuların kimliğini deşifre ederek malign - benign ayrımına olanak sağlamaktadır” dedi. Bu teknoloji ilk olarak Japonya’ da 2002 yılında, meme dokusu içerisindeki kitlelerin incelenmesini sağlamak amacıyla geliştirildiğini kaydeden Prof. Dr. Tükel, günümüzde ultrasonografinin kullanıldığı meme, tiroid, boyunda lenf nodu, karaciğer, pankreas, cilt altı, kas iskelet sistemi, prostat, anorektal, obstetrik, jinekolojik, Distal Ven Trombozu ve endosonografik (endoskopi ile birlikte) uygulamaların tamamında kullanılabildiğini söyledi. Elastografi yönteminin 2008 yılına kadar Japonya’da 200, Avrupa’da ise 250’nin üzerinde cihazda tecrübe edildiğini anlatan Prof. Dr. Tükel, “Şu anda da kullanılmakta olan yaklaşık 500 cihazdan alınan sonuçlar gerçekten şaşırtıcıdır. Elastografi kullanılarak yapılan malign – benign ayrımının doğruluk oranı yüzde 90’nın üzerinde” değerlendirmesini yaptı. Özellikle üzerinde çalışılan konunun kanser hücresi gibi her türlü verinin erken teşhis ve tedaviye büyük katkı sağlayacağı bir konu olduğun üzerinde duran Prof. Dr. Tükel, elastografinin önemin ortaya çıktığını söyledi.

Sistemin genel olarak hücrelerin yapısal farklılıklarının sertlik dereceleriyle bağlantılı olması temeline dayandığını kaydeden Prof. Dr. Tükel, “Bilinen ultrasonografi yöntemlerinde prob sabit tutularak görüntü alınırken, elastografi yönteminde prob ile sık aralıklarla, uygun ve olabildiğince sabit bir basınçla dokuya baskı uygulanır. Bu hareketle uygulandığı bölgenin sertlik değerlerinin renk skalası değerleriyle görüntülenmesini sağlar böylece teşhise yardımcı olur. Ayrıca yeni geliştirilen Fat Lesion Ratio (FLR) özelliği, renk haritasının kesin tanıda yetersiz kaldığı durumlarda bağımsız olarak seçilebilen iki nokta arasında karşılaştırma yaparak sayısal bir değer elde edilmesine olanak sağlar. Yorumun doğruluk oranlarını ve güvenilirliğini arttırır. Ben elastografiyi tecrübe ettiğim 6 aylık süreçte kitle bulduğum her olguda veya fibrokistik tip memelerde karar vermek zorunda kaldığım bölgesel farklılıklarla karşılaştığımda bu tekniğin sağladığı olanaklardan yararlandım. Biyopsi ile tanı alan olgularda elastografinin gösterdiği tanının doğruluğu dikkat çekiciydi. Ancak burada dikkat edilmesi gereken elastografi değerlerinin diğer yöntemlerle birlikte yorumlanmasıydı. Örtüşen bulgularda çözüm tüm yöntemlerin bileşkesindeydi. Böylece hastayı gereksiz işlemlerden de korumuş oldum” dedi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he...

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay...

JAPONYA’DA TUS SINAVINI GEÇEN OFTALMOLOJI ALANINDA İLK TÜRK OLARAK HASTA MUAYENE EDEN VE OPERASYON YAPAN DR. MURAT DOĞRU

Japon TUS’unu geçen ilk  yabancı doçent ve oftalmolojideki ilk Türk olmayı başaran Keio Üniversitesi ve Tokyo Dental College’de öğretim üyesi Doç. Dr. Murat Doğru, araştırmaları ve eğitimdeki yaşadıkları ile ilgili meslektaşlarına rehber olacak bilgiler verdi. Keio üniversitesi ve Tokyo Dental College’de öğretim üyesi olan Doç. Dr. Murat Doğru, Japonya' da oturma izni hakkı almasının yanında iki aşamalı Japon Tıpta Uzmanlık Sınavını geçerek bir ilke imza attı. Göz kuruluğu üzerine çalışmalarını sürdüren Doğru, Japonya’daki yaşam şartları, çalışma koşulları ve tıp eğitimi hakkındaki görüşlerini Med-Index’e anlattı. Ne üzerine çalışıyorsunuz? Kornea ve ön segmenti üzerine çalışıyorum. Kuru göz ve alerji üzerine uzmanlık yaptım. Yeni tanı teknikleri geliştirilmesi yani gözyaşı miktarı ve gözyaşı kalitesinin tanımlanması ile ilgili diyagnostik tetkikler üzerine araştırmalarımı yürütüyorum. Gözyaşı bezi ile ilgili temel çalışmalarım var. Yeni göz damlalarının geliştirilmesi...