Ana içeriğe atla

KLİNİK ANATOMİYE İLGİ GİDEREK ARTIYOR

Anatominin sadece tıp fakültelerinde ders olarak görülmesinin dışında artık klinik branşlarla ortak çalışma yapılmaya başlandı.

Anatomi bölümü dendiğinde ilk akla gelen tıp fakültelerinde işlenen dersler ve kadavra incelemeye duyulan merak oluyor. Hekimlik mesleğinin temelini oluşturan anatomi, artık olmazsa olmazlardan biri olarak yerini alıyor. Anatominin eğitim alanı sadece tıp fakülteleri ile kalmıyor, Antropoloji, diş hekimliği, eczacılık fakültesi, eğitim fakülteleri hatta beden eğitimi yüksek okullarında da ders olarak veriliyor. Anatomist olarak sadece tıp fakültelerinde verdikleri eğitimlerle tanındıklarından yakınan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Tekdemir, öğrencilerin mezuniyet sonrasında eksik kalan yanları tamamlamak, yeni uygulamaların yapılması ve yapılan araştırmaların paylaşılmasını sağladıklarına dikkat çekti. Yeni teknolojik gelişmelere paralel olarak yeni çalışmaların öncelikle hem adaptasyonunu hem de bu konudaki ilerlemeleri sağlamak amacıyla kadavra üzerinde geliştirilmesi gerekliliğinin üzerinde duran Prof. Dr. Tekdemir, “Klinisyenler anatomistlerle uyumlu bir grup oluşturmalı ve çalışmalar başlatılmalı. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi çatısı altında 1992 yılında ilk defa klinisyenlerle çalışmaları başlattık, bu tarih anatomistler için dönüm noktası oldu. Elde edilen sonuçların diğer meslektaşlarla paylaşılıyor olması ve tecrübelerin kurslar ile devam etmesi sağlandı. Dünyada birçok üniversitede ‘Klinik anatomi’ adı altında dersler ve bu konuda dernekler, dergiler oluşturulmuştur. Anatomi temelinde yapılan çalışmalar bilimsel olarak ciddiyetini arttırmasının yanında yeni ameliyatları şekillendirmek yönünden de etkili olmaktadır” dedi.



Psikiyatri Anatomi İşbirliği
Tıp fakültesindeki tüm branşların anatomi ile çalışmasını hayal ettiğini belirten Prof. Dr. Tekdemir, bu isteğinin kısa sürede gerçekleşmesini şöyle anlatıyor: “Psikiyatri ile ortak çalışma yapılıyor olması bunun göstergesi oldu. Psikiyatri her ne kadar ruh hastalığı gibi görünse de temelinde beyinden kaynaklanan rahatsızlıklar yatmaktadır. Bir psikiyatristin insan beyninin anatomik yapısını iyi bilmesi gerekir. Anatomik yapı denildiğinde de direkt olarak psikiyatri ile anatomi bir araya gelmektedir. Beynin davranışları ve bütün hareketleri yönlendirmesinden kaynaklandığı için hangi semptomlara göre beyinde nasıl bir değişiklik olduğunu göstermeye çalışılıyor. Mesela depresyon geçiren bir hastanın beyninde ne gibi bir değişim olduğunun gösterilmesi bütün dünyada araştırmaları sürdürülmektedir. Bu nedenle de yapılan çalışmalarla birlikte bir anatomist olarak 3 senedir psikiyatrinin düzenlediği kongrelere de panelist konuşmacı olarak katılmaktayım.”
Ayrıca ortopedi, KBB, ortopedi, anestezi, göz ve özellikle cerrahi branşlarda anatomi ile olan çalışmaların üzerinde durulduğunu dile getiren Prof. Dr. Tekdemir, nöroşirurji, anatomi ve KBB bir araya gelerek her branş kendi yönüyle sorunların çözüm bulunduğunu vurguladı.



Anestezide periferik sinir blokajları uygulamalarından daha etkili ve daha iyi sonuç alınabilmesi için mutlak kadavra çalışmasına ihtiyaç duyulduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Tekdemir, “Prof. Dr. Yeşim Ateş ve Uz. Dr. Taylan Akaya ile başlattığı çok önemli kurs çalışmaları olmuştur. Haziran ayında yapılan ağrı ve anestezi kongresine katıldım ve orada yaptığımız çalışmalar çok ilgi gördü. Fizik tedavi de lokomotor sistemlerde yapılan çalışmaların iyi sonuç vermesi için anatomiye iyi hakim olunmasını gerektiriyor. Plastik cerrahi de başlangıçta Dışkapı Hastanesi Plastik Cerrahi Klinik Şefi Doç. Dr. Ali Teoman Tellioğlu ile başlayan çalışmalarımız, fleplerdeki vasküler anatominin çalışılması ve yine hayvan deneylerinde özellikle kimyasalların etkisi, yara iyileşmesi, fleplerin iyileşmesi konusunun değerlendirilmesi, varyasyonel anatominin tanımlanması veya mikrotopografik bölgesel anatominin tanımlanmasının çalışması devam ediyor. Ayrıca Ortopedi alanında Doç. Dr. Murat Bozkurt’un, KBB da Uz. Dr. Samet Özlügedik’in ve Beyin Cerrahisinde Uz. Dr. Hasan Çağlar Uğur’un destek ve yönlendirmeleriyle anatomi, hem tez çalışmalarının yapıldığı ve hem de çok yönlü multidisipliner araştırma çalışmalarının da sonuçlandırldığı bir alan olmaktadır.
Ortopedi, Beyin Cerrahisi, KBB ve Plastik cerrahide uzmanlıklarını alan Meslektaşlarımız anatomide doktora yapmaktadırlar” şeklinde konuştu. Anatomi alanında düzenlenen kursların web sayfalarında her dönem çok yoğun katılım gerçekleştiğini söyleyen Prof. Dr. Tekdemir, kadavra kullanılan kursların ekim-kasım ve nisan-mayıs aylarında düzenlendiğini kaydetti.



Ülkemizde Kadavra Sorunu
Tıp alanında Anatomi eğitiminin arzu edilen seviyelere ulaşması ve eğitim etkinliğinin artırılabilmesi için mutlaka kadavra eğitimine öncelik verilmesi gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Tekdemir, “Bu gereklilik artık herkes tarafından tartışmadan uzak değişmez bir gerçek olarak kabul edilmiştir. Ne var ki bu gerçeğin bilinmesi ve tespit edilmesi yeterli olmamaktadır. Ülkemizde kadavra temini bu güne kadar çok büyük zorluklar içinde gerçekleştirilebilmektedir. Kadavra temin edilebilmesinde ki en önemli zorluklar; dini inançlarımız ve yaşarken sahiplenilmemiş insanlarımızın ölümlerinden sonra mutlaka sahiplenilmesidir. Bu konulara açıklık getirmek istiyorum. İnsanımız inançları gereği olarak ölümden sonra bedenin mutlaka toprakla buluşması gereğine inanmaktadırlar. Bu nedenle bedenin ölüm sonrası bağışlanması pek de mümkün olmamaktadır. Bu hususta Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan aldığımız görüşlerde “İnsanlık ve eğitime hizmet edecek olan bedenin bağışlanmasının faydalı ve hayırlı bir uygulama olduğunu “ belirtmektedirler. Tabiatıyla bu görüşlerin din görevlilerimiz tarafından tüm halkımız her yerde tekrar tekrar anlatılması gerekmektedir. Diğer bir konu ise yaşamları boyunca sahiplenilmemiş şahısların ölümlerinden sonra bedenlerinin bilimsel çalışmalarda kullanıldıktan sonra defnedilmeleri yönünde pratik bir görüş benimsenmiştir. Fakat bu uygulamada genellikle halkımızın duyarlılığı nedeniyle, sahiplenilmemiş bile olsa ölümünden sonra mutlaka sahiplenilerek cenazelerin defin edilmelerine neden olmaktadır. Aslında yukarıda açıkladığım iki konu tüm dünyada kadavra temin edilebilmesi için başvurulan ve çözüme kavuşturulan bir yöntemdir. Bu yöntem dünyada halen geçerli olarak uygulamaktadır. Bunlardan sonuç alamayınca son çare olarak Adli Tıp Kurumu Başkanlıkları’yla temas ederek “Ölüm nedenleri yapılan otopsi ve bilimsel laboratuar çalışmalarıyla tespit edilmiş olan cenazelerin sahipleri çıkmadığı taktirde 15 gün Adli Tıp Kurumlarında ve sonrasında 6 ay süreyle herhangi bir bilimsel çalışma yapılmadan o bölgedeki Yüksek Öğretim Kurumları’nda bekletilerek zamanın sonunda halen sahiplenilmemişse eğitim ve bilimsel çalışmalarda kullanılması yönünde Adli Tıp Kurumu Kanunu ve yönetmeliğine bir madde ekletilmiştir. Şimdilik bu kaynaktan azda olsa bir kadavra temini söz konusu olabilmektedir. Tahmin edebileceğiniz gibi bu yöntemle elde edilen kadavralar tıbbi ve adli otopsi yapılmaları nedeniyle vücut bütünlüğünü kısmen de olsa kaybetmektedirler. Bu durum yapılacak eğitim ve araştırmalarda beklenen ve istenen sonuca ulaşılmasında zorlayıcı olmaktadır. Ama yinede bizleri biraz olsun rahatlatan ve eğitim ve bilimsel çalışmalar açısından yüz güldürücü bir gelişmedir. Kadavra olarak bağışlanan bedenler da organ naklinden çok daha faydalı olduğunu unutmamak gerekiyor. Kadavra olan bedenler tıp alanında yapılan çalışmalara ve bilime katkı sağlamaktadır. Bu anlamda bağışın üzerinde durularak halkın bilinçlendirilmesi gerekiyor” dedi. Bu uygulamanın yapılandırılmasında Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanı Dr. Ahmet Hakan Dinç’in çok büyük destek ve katkısı sağladığını ifade eden Prof. Dr. Tekdemir , halen Dinç’in bilimsel çalışmalar ve eğitim açısından kadavra temini açısından katkı sağlamaya devam ettiğini belirtti.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

JAPONYA’DA TUS SINAVINI GEÇEN OFTALMOLOJI ALANINDA İLK TÜRK OLARAK HASTA MUAYENE EDEN VE OPERASYON YAPAN DR. MURAT DOĞRU

Japon TUS’unu geçen ilk  yabancı doçent ve oftalmolojideki ilk Türk olmayı başaran Keio Üniversitesi ve Tokyo Dental College’de öğretim üyesi Doç. Dr. Murat Doğru, araştırmaları ve eğitimdeki yaşadıkları ile ilgili meslektaşlarına rehber olacak bilgiler verdi. Keio üniversitesi ve Tokyo Dental College’de öğretim üyesi olan Doç. Dr. Murat Doğru, Japonya' da oturma izni hakkı almasının yanında iki aşamalı Japon Tıpta Uzmanlık Sınavını geçerek bir ilke imza attı. Göz kuruluğu üzerine çalışmalarını sürdüren Doğru, Japonya’daki yaşam şartları, çalışma koşulları ve tıp eğitimi hakkındaki görüşlerini Med-Index’e anlattı. Ne üzerine çalışıyorsunuz? Kornea ve ön segmenti üzerine çalışıyorum. Kuru göz ve alerji üzerine uzmanlık yaptım. Yeni tanı teknikleri geliştirilmesi yani gözyaşı miktarı ve gözyaşı kalitesinin tanımlanması ile ilgili diyagnostik tetkikler üzerine araştırmalarımı yürütüyorum. Gözyaşı bezi ile ilgili temel çalışmalarım var. Yeni göz damlalarının geliştirilmesi