
Aşk nedir? Beyin mi yoksa kalp işi midir? Aşık olunca hayatımızda neler değişir? Yapılan bilimsel çalışma sonuçları ne söylüyor? Aşk ve Beyin dosya haber ile merak edilenler yanıt buluyor.
Aşk, aşırı sevgi ve bağlılık duygusudur. Seni Seviyorum,
insanoğlu varolduğundan beri üremesinin ve ölümsüzlüğünün temelinde bu iki
kelimeyi kullanarak bugünlere gelmiştir.
Google internet arama motorunda “love” kelimesi 2.080.000.000 kez web üzerinde
görüntülenirken, tıbbi literatürlerin arandığı arama motoru olan Pubmed’de ise
9926 kez görüntülenmektedir. Google’daki popülerliğinin yanısıra bilimsel
olarak da aşk konusu üzerinde birçok araştırma yapılmıştır.
Aşkın
Nörolojisi
MESA Hastanesi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet
Zülküf Önal, şu bilgileri verdi: “Aşk;
kompleks nörobiyolojik bir fenomen olarak, güvenin, inancın, hazzın ve ödül
aktivitelerinin beyinde yer aldığı bir süreçtir. Limbik sistemin bütünlüğünün
işaretidir. Romantik aşk bizlere hayat verir ve motive eder. Bu süreç türümüzün
devamlılığı için de gereklidir. Romantik aşkın olmadığı bir süreç, bizi
birbirine benzeyen, yaratıcı özelliğini kaybetmiş, sosyal gruplara dönüştürür;
ki bu hayvanlardan bizi ayıran en önemli özelliklerimizden birinin yokluğu
demektir. Beyindeki kimyasallar aşkın farklı basamaklarında rol oynar ama esas
hedef; türlerin devamlılığını sağlamaktır.
İlk Bakışta Aşk Var
İlk bakışta aşk vardır,
üstelik bunu sağlayan kimyasal karışım, uzun bir beraberliğin
garantisidir. İlk bakışta aşkın mistik
bir yanı yoktur, aşk ve cazibeyi yöneten duygular değil; moleküllerdir.
Kadın Erkek Beyninin Farkları
Beynin
yüzde 40’ı “gri madde”, yüzde 60’ı “beyaz madde”den oluşur. Gri madde, bilginin
işlendiği hücre gövdelerinden oluşur ve beyinde kullanılan oksijenin yüzde
94’ünü kullanır. Beyaz madde, yağlı bir protein olan myelin’dir. Aksonlardan ve dentritlerden oluşan iletişim ağının
temel yapısıdır. Zeka, gri ve beyaz maddenin yani işlemci ve kablo
bağlantılarının birlikte ve hızlı çalışmasını gerektirir. Kadınlardaki beyaz
maddenin ön loblarda yoğunlaşmış olduğu, erkeklerdeyse ön loblarda daha az
beyaz madde olduğu bilinmektedir. Ön loblar; duygusal kontrol, kişilik ve karar
almada önemlidir. Erkekler beynin sol tarafını kullanmaya meyillidir. Kadınlar
ise beynin her iki tarafını kullanırlar.
“Erkeklere
göre Kadınlar Üç Kat Daha Fazla İntihar Girişimine Eğilimli”
Kadınların
limbik lobu erkeklerden daha büyüktür. Limbik sistemin büyük olması kadınların
ilişkilerde daha istikrarlı ve tutarlı olmalarını sağlar. Kadınlar daha az
serotonin ürettikleri için depresyona daha kolay girerler. Erkeklere göre üç
kat daha fazla intihar girişiminde bulunmaları da bu nedenledir. Erkek ve kadın
genetik kodunun yüzde 99’dan fazlası aynıdır. İnsan genomundaki 30 bin genin
yüzde 1’inden daha azı cinsiyetler arası değişiklik gösterir. Erkek beyni kadın
beynine göre ortalama yüzde 9 daha büyüktür. Erkek beyni kadınlara göre yüzde 4
daha fazla nörona sahiptir. Ancak kadınlarda hücresel bağlantı daha çoktur. Bu
durum, kadınların beyinlerini daha etkili ve verimli kullanmalarını
sağlamaktadır.
“Aşık
Olan Beyinde Aktive Olan Bölgeler Ödül Sisteminin Çekirdeğidir”
Bir
erkekle kadın sıradan bir konuşma yaparken beyinleri taranarak, bir çalışma
yapılmıştır. Erkeğin beyninde cinsellikle ilgili bölgeler aktive olurken bu
durum kadın beyninde izlenmemiştir. Erkek bu görüşmeyi potansiyel bir cinsel
randevu olarak görürken kadın bu durumu konuşan iki insan olarak algılamıştır.
Romantik aşkı tetikleyen görsel uyarıdan başka bir şey değildir. Sanıldığı gibi
ses, zeka, cazibe veya sosyal ve finansal statünün bir önemi yoktur. Aşık olan beyinde aktive olan bölgeler ödül
sisteminin çekirdeğidir; Kortex, Anterior Singulat, Hipokampus, Striatum ve
Nukleus acumbens.
Erkekler
Neden Kadınlardan Daha Kolay “İlk Görüşte Aşık” Olur?
Manyetik
Rezonans Görüntüleme tekniğinden (MRI) yararlanılarak gerçekleştirilen bir
çalışmada, insanların nefret ettikleri birinin fotoğrafına baktıklarında aktive
olan nefret sinir ağının, aşk sinir ağıyla ortak noktaları olduğu saptandı.
İlk
bakışta birbirinden etkilenen çiftlerin incelendiği bir araştırmada simetrik
kemik yapısının, beğenide etkili olduğunu ve bunun doğacak çocukların genetik
yapısını belirlediğini tespit etmişlerdir. Araştırmaya göre, erkeklerin yüzde
60-80’i kalça ölçülerini, doğurganlığın bir simgesi olarak algılıyor. Kadınlar
ise feminen yüz çizgilerine sahip erkekleri daha yumuşak ve güvenilir bulup,
etkileniyor. Aşık kadınlarda beyin taramalarıyla yapılan çalışmalar kadınların
beyninde birçok alanın hareketlendiğini gösteriyor, özellikle içgüdülerle
ilgili alanların, dikkat ve hafıza devrelerinin. Erkeklerdeyse görselliğin
işlendiği alanlarda hareketlenme yaşanıyor. Görsel verilerin işlendiği
bölgelerdeki hareketlilikteki bu artış aynı zamanda erkeklerin neden
kadınlardan daha kolay “ilk görüşte aşık” olduklarının da açıklaması olabilir.
“Beyin
Korteksinin Büyük Bir Bölümü Aşk Esnasında Etkisiz Hale Gelir”
Aşk,
erken dönemlerinde kokain, eroin, morfin gibi uyuşturucuların etkileri gibi
beynin ödül devrelerini tetikleyerek benzer etkiler gösterir. Uyuşturucu etkisi
6-8 ay kadar sürer. Bu süreçte sevgilinin çıkarları, kendini iyi hissetmesi ve
ilişkinin sürdürülmesi kişinin kendisinden öncelikli hale gelir. Beynin
hareketliliği ve dışavurum açısından benzer özellikler gösteren aşk ve nefret
arasındaki en büyük fark ise, muhakeme merkezi olan beyin korteksinin büyük bir
bölümünün aşk esnasında etkisiz hale gelmesidir. Nefret durumunda ise beyin
korteksinin sadece küçük bir bölümü devre dışı kalıyor, çünkü kişinin nefret
ettiği kişiden öç alma, ona zarar verme gibi hamleleri hesaplayabilmesi için o
kortekse "şiddetle" ihtiyacı var.
Romantizmin
Süresi
10
yıldan fazla süredir evli 5 bin çiftle yapılan bir araştırma evlilikteki
romantizmin yedi yıldan daha az sürdüğünü gösteriyor. Yeni evliler arasındaki
romantizm, 2 yıl, 6 ay, 25 gün sonra bitiyor. Bu süreden sonra erkekler
düzenli, kadınlar da bakımlı olmayı bırakıyor. Evliliğin 3. yılında çiftlerin
yüzde 83'ü yıldönümlerini kutlamak için çaba sarf etmemeye başlıyor.
Araştırmaya katılan çiftlerin yüzde 83'ü, evliliklerinin ilk aylarında el ele
tutuşurken, 937.5 gün sonra bu oran yüzde 38'e düşüyor. İlk yıllarda günde
sekiz kez birbirlerine sarılan çiftler, ilk yıldan sonra bunu yapmamaya
başlıyor. Araştırmaya göre, bu oranlar dışarıda sürpriz bir akşam yemeği ve
televizyon kumandasının paylaşılması için de geçerli.
Aşk
stresi azaltan ve sağlıklı yaşam için gerekli, yaşanması gereken bir süreçtir.
Beynin
Hangi Bölgesi Aşkı Başlatır?
Beynin belli bölümleri aşkın başlatılması,
ilerletilip, doyuma ulaştırılmasında farklı derecelerde rol almaktadır.
Ön
Singulat Kortex:
•
Seçenekleri
tartar, kararları verir.
•
Endişe
merkezidir ve kadınlarda erkeklerden daha geniştir.
•
Düzgün
çalışırsa kişi dikkatini bir şeyden diğerine kolayca aktarabilir.
•
Zor
durumlarda kolay çıkış yolları bulur.
•
Hataları
bağışlar, geçmişin acılarına takılıp kalmaz.
• İyimser
bir bakış açısı ile geleceğe umutla bakarlar. Esas olarak ilişkinin iniş ve
çıkışlarıyla başetmeyi bilirler.
Prefrontal
Kortex:
•
Duyguları
kontrol eder ve çıldırmalarını engeller.
•
Kadınlarda
daha geniştir ve erkeklere nazaran bir, iki yıl daha erken olgunlaşır.
•
Düzgün
çalışırsa hedefe yönelik davranışlarda bulunabilir.
•
Kelimelerini
ve davranışlarını etkili bir şekilde denetleyebilir.
•
Harekete
geçmeden düşünür ve hatalardan dersler çıkarır.
•
Çelişkiye,
gerilime ve telaşa düşmez.
• Beyin
korteksi, kişinin duygusal ve cinsel anlamda yaşadıklarından öğrendiklerini
daha sonra kullanılmak üzere depolama işlevini görmektedir.
• Beynin
frontal korteksi kişiler arası ilişkiler, duygusal ve cinsel seçimlerde ve
kişisel eğilimlerde görev alacak öğrenme işini üstlenmiştir.
Temporal
Kortex:
•
Duyma,
okuma, sosyal işaretleri okuma, kısa süreli hafıza, anıları uzun süreli
kaydetme, müziği işleme, seslerin tonu ve duygudurum dengesi ile
ilişkilidir.
•
Doğru
çalışırsa kişi duygusal olarak dengelidir.
•
Doğru
anlar, uygun kelimeler kullanır.
•
Hafızası
canlıdır.
Bazal
Gangliya
•
Endişe
merkezidir.
• Duygu,
düşünce ve hareketleri bütünler, vücudun rölanti ayarını yapar, hareketleri
yumuşatır, motivasyonu düzenler, zevke vasıta olur.
• Bazal
ganglion olarak adlandırılan “accumbens çekirdeği” bir ilişkiyi ya da cinsel
işlevi başlatmada ve zevk alma işlevinde uyarıcı görev üstlenmektedir.
Limbik
Sistem:
Olumlu ve olumsuz duygusal hafızayı depolar. Uyku ve iştah döngülerini kontrol
eder. Kokuları doğrudan işler. Koku uyarıları kortekse ulaşmaz, bu da kokunun
ne kadar önemli bir ayrıntı olduğunun bir başka göstergesidir. Doğru çalıştığı
zaman kişi iyimser olur ve rahat ilişki kurar. Aldıkları bilgileri süzgeçten
geçirip çevresindekilere olumlu olarak yansıtır. Neşeli, cinsel açıdan çekici
ve tutkulu olabilir.
Aşktan
sorumlu bazı hormonlar ve moleküller;
· FENİLETİLAMİN:
Beyinde aşkla ilgili oluşan en önemli kimyasaldır. Doğal amfetamindir
· ÖSTROJEN: Güçlü,
kontrolü elinde tutan, her şeyi tüketen, bazen sadece işle ilgilenen bazen
baştan çıkarıcı; dopamin, serotonin, asetilkolin ve norepinefrinin arkadaşı
(beyne kendini iyi hissettiren kimyasallar)
· PROGESTERON:
Östrojenin arka planda kalan ama güçlü olan kardeşi; zaman zaman ortaya çıkar;
bazen östrojenin etkilerini tersine çeviren bir fırtına bulutu gibidir, bazense
arada eriyip gider.
· TESTESTERON:
İddialı, odaklanmış, herşeyi tüketen, erkek, baştan çıkartıcı, saldırgan,
hissiz.
· DHEA: Bütün
hormonların koruyucusu, bağımsız, baştan çıkarıcı, hayatın özünü içinde
barındıran, enerji verici, testesteron ve östrojenin annesi ve babası, takma
adı “anne hormon”, hormonların Zeus ve Hera’sı; gençlikte bol miktarda bulunur,
yaşlandıkça azalır.
· ADRENALİN: Kalp
hızını arttırır, tansiyonu yükseltir ve vücut tetiktedir. Zevk ve heyecanın
oluşmasının zeminini hazırlar.
· DOPAMİN: Zevk,
motivasyon ve konsantrasyonla ilgilidir. Beynin ödül merkezinde yer alır.
Yeterli dopamin düzeyi kişinin kendine güvenini arttırır. Aşkın ilk
dönemlerinde yüksek dopamin seviyesi ve düşük serotonin seviyesi gözlenir.
· SEROTONİN: İyi
hissettiren moleküldür. Duygudurumun düzenlenmesi ve duygusal esneklikte rol
oynar. Düşük serotonin düzeyi yeni aşıklarda görülürken ayrıca depresyon,
anksiyete, obsesif-kompulsif bozuklukta da görülür. Bu düşük seviyeye paralel olarak tutkulu
aşıklarda bazal gangliya ve ön singulat girus da artmış aktivite tespit
edilmiştir. Aşırı serotonin artışına
neden olan antidepresif ilaçlarda cinsel işlev bozukluğuna neden olurlar.
Kimyasal Senfoni
•
Çekim: östrojen, testesteron, nitrik oksit ve
feromonlar
•
Karasevda:
adrenalin, noradrenalin, dopamin, serotonin ve feniletilenamin
•
Bağlılık:
oksitosin ve vazopressin
•
Ayrılık:
serotonin ve endorfin (azalırlar)”
fMRG, Verilen Özel Bir Uyaranın Beynin Hangi
Bölgelerinin Çalıştığını Ortaya Koyuyor
Özel
Ege Sağlık Hastanesi Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Sultan Tarlacı şunları söyledi: “İlk çalışmalar gözlemler ve psikiyatrik ölçeklerle
yapılmış. Ancak artık Bir konuyla ilgili (emek, tat, görme,
koklama, dokunma, işitme veya daha karmaşık olan keman çalma gibi bir sistemin
beyinde var olup olmadığını anlamak için en çok kullanılan fonksiyonel MR beyin
görüntülemesi (fMRG) yapılmaktadır. fMRG, verilen özel bir uyaran veya işe bağlı
olarak beynin hangi bölgelerinin çalıştığını ortaya koyabilen bir yöntemdir.
Temel prensibi basittir: beyinde yapılan işle ilgili olarak belli bölgelerde
kan akımı ve oksijen değişiklikleri oluşur. Normal kişilerle, yani ilgilenilen
işi yapmayan kişilerin beyinleri karşılaştırılarak, farklı çalışan beyin
bölgeleri fMRG ile gösterilebilir.
“İlk Görüşte Aşkta Beynin Subkortikal
Ödül-Mükâfat Sistemi Çalışıyor”
Uzun yıllar, ömrünü insan görme sisteminin
beyin kabuğu organizasyonunu anlamaya adamış Semir Zeki ve arkadaşları 2003
yılında, “birisine âşık olduğu kişinin fotoğrafı gösterildiğinde beyninde acaba
ne oluyor?” diye sorup ilk çalışmayı yayınladılar ve bulgular ciddi bir etki
yarattı. 18 sırılsıklam âşık çalışmaya aldılar ve âşıklarının yüz fotoğrafı bu kişilere
gösterilerek beyinde ne oluyor fMRG ile anlaşılmaya çalışıldı. İlk gördükleri
beynin subkortikal ödül-mükâfat sisteminin çok yoğun çalıştığıydı. Sonuçlar
herkes için bir sürpriz olmuştu. Bazı beyin bölgeleri özellikle ödül sunan
olaylara tepki verirler. Elde edeceğiniz bir ödül muhtemelen ödülle sonuçlanan
davranışları tekrar etmeye neden olur. Besin, su, seks, sigara, kokain, olumlu
sosyal etkileşimler gibi. Sonunda öznel bir tatmin vardır. Ödül hücreleri de
artık uyarana doydukları zaman sessiz hale gelirler. Tekrarlı davranışlar azalarak sonlanır.
“Periferde Nor-Epinefrin Artışı Taşikardi,
Çarpıntı Ve Sevgilinin Yanında Ellerde Titremeye Neden Olur”
Aşkın
yeri bedende beyindir, kalp değildir! Aşkın yoğun fizyolojik bedensel yansımaları vardır. Bunlar arasında iştah
azalması, yemekten içmeden kesilme, nabız artışı, çarpıntı, terleme, titreme,
barsak hareketleri, mide asidi ve yutma sıklığı artması sayılabilir. Uzun
asırlar boyunca, bu fizyolojik yansımalardan dolayı insanların kalpleriyle âşık
olduğu düşünülmüştür. Aşkın uzun yıllar kalple ilgili olduğu kabul edilmiştir
ve bugün bile aşkı belirtmek için kalp resimleri çizilir. Bunun nedeni aşkın
erken dönemlerinde yükselen merkezi (beyinde) ve periferik nor-epinefrin (NE)
düzeyidir. Periferde NE artışı taşikardi, çarpıntı, kan basıncı yükselmesi ve
sevgilinin yanında ellerde titremeye neden olur. Kalp üzerinde bu abartılı
uyarıcı etkisi ile aşk beyin de değil kalpte yansımasını bulur. Merkezi sinir
sisteminde artışı ise locus seruleus üzerinden olur sevgiliye odaklanmada ve
dikkat vermede artışa neden olur. Odaklanma ve dikkat verme ile aşka dair küçük
detaylar hatırlanır hale gelir. Aynı zamanda uykusuz gecelere ve iştah
azalmasına neden olur. NE yine seksüel motivasyona neden olur. Dışarından uygun
dozda verilen amfetamin, dopamin ve NE üzerinden bu etkilerin tümünü aynı
şekilde potansiyalize eder.
“Dopamin aynı zamanda yenilik arayışı ve
yaratıcılıkla yakından ilişkilidir”
En dikkat çekici çalıştığı görülen bölge
ventral tegmental alanda (VTA) A10 bölgesi yeridir. VTA, substansiya nigra ile
birlikte beyindeki dopaminin yüzde 90 kaynağıdır. Bu bölge dopaminden zengin
olduğundan tüm ödül-mükâfat uyaranlarında devreye girer. Aynı zamanda
uyanıklık, dikkat, libido artışı, motivasyon ve ödüle isteme ve ulaşma çabasını
sağlar. Dopaminin temel işlevi, ödül sisteminde “istemek”tir. Dopamin aynı
zamanda yenilik arayışı ve yaratıcılıkla yakından ilişkilidir. Tekrarlayıcı
düşünce ve davranışların kaynağıdır. Bunun klinik patolojik hali şizofrenide ve
Parkinson hastalarında dopamin disregülasyon sendromunda aşırı dopaminerjik
uyarım sırasında görülür. Aynı zamanda dopamin aşık olunanla bir olma (unity)
duygusunu oluşturur. Şairlere âşık dönemlerinde şiir yazdıran, müzisyenlere
müzik yaptıran dopamindir. Pallidium ve kaudat çekirdek ise ödül tespiti ve
amaca yönelik hareketi sağlar. Anterior singulat beyin kabuğu, içsel ve dışsal
uyaranları değerlendirir, bunlara uygun emosyonel yanıtlar oluşturur. Karar
verme, risk analizi ve kendine farkındalığı sağlar. Hipotalamus, daha önceki
çalışmalardan bilindiği üzere hem seksüel uyaranlarla hem de aşık olunan
uyaranları ile çalışır. Otonom sistem ve bazı seksüel hormonların merkezi
üreticisidir. Aynı zamanda açlık, susuzluk ve beden ısısını düzenler. İnsüler
beyin kabuğu, aşk sırasında içimizin kıpır kıpır olmasını ve emosyonlarımızın
bedene nabız yükselmesi ve terleme şeklinde yansımasını sağlar.
“Aşık Kişiler, Aşık Olduklarını Gördüklerinde
Subkortikal Yapılarda Ödül, Yolaklarında Dopamin Okyanusuna Düşerler”
Özetle, âşık kişiler, aşık olduklarını
gördüklerinde subkortikal yapılarda ödül-mükâfat yolaklarında dopamin
okyanusuna düşmüş olurlar. Subkortikal yapılarda bunlar olurken beyin kabuğunda
neler olur peki? Aynı fMRG çalışmalarının sonuçlarına göre âşık kişilerin beyin
kabuklarında, subkortikal aktive olan bölgelerin aksine kortikal bazı alanlarda
de-aktivasyon ortaya çıkar. Bu bölgeler prefrontal bölge,
parieto-temporo-oksipital bölge ve temporo-parietal bölgede de-aktivasyon,
azalmış aktivite görülmüştür. Parieto-temporo-oksipital bölge ise kişinin
kendine uzay içinde yer edinmesini sağlar ve uzayda ben ile ötekini ayırır. Bu
bölge de-aktive olduğunda “ben ve öteki” ayrımı biter ve kişi öteki maşukla
“birlik” hissi yaşar. Böylece insan sarhoş olduğunu saklayamadığı gibi âşık
olduğunu da saklayamaz duruma gelir.
Hemen hemen hem bedensel hem de
beyinsel tüm hormon ve sinir ileticilerinde bir çalkantılı durum ortaya
çıkar. Dopamin pik yapar, endorfinler,
sinir büyüme faktörleri beyinde artar. Testesteron erkekte azalır, kadında
artar kanda. Aynı zamanda serotoninde kanda azalır. Başlangıçta tutkulu aşk
döneminde bunlar olur. Zamanla aşk sevgiye dönünde, artanlar azalır ve
oksitosin-vazopressin artarak sevgideki bağı oluşturur.
Aşk kadın ve erkek beyninde
işleyişinin gözlemlenmesi için
fMRG yapılan, tutkulu aşık 7 erkek ve 10 kadının incelendiği bir çalışmada
farklı alanlar olduğu tespit edilmiştir. Erkeklerde penil tümesans ile ilişkili
sağ dorsal insüla ve güzel yüz görme bölgesi ve görsel integrasyon alanının
daha fazla aktive olduğu görülmüştür. Kadınlarda ise dikkat, bellek ve emosyon
bölgeleri daha fazla aktivite göstermiştir. Buradan anlaşılan erkeklerin cinsel
uyarılmayı da içerecek şekilde kadınlara ve yüzlerine aşık olduğu, kadınların
ise aşkın duygusal içeriğine yani aşka aşık olduğudur!
Evrendeki canlı ya da cansız
her şey bir gün ölür! Aşk da bir gün ölür! Aşkın kimyası üzerinden ve beyindeki
kimya değişikliğinin normale dönmesinden bahsedecek olur isek, aşkın ömrü 12-18
ay kadardır. Genelde aşkın beyinde yaptığı çalkalanmalar, aşk kimyası
değişiklikleri en fazla 2. yılda normale döner. Yani aşk biter. Çok nadir
durumlarda, binde bir kişide normale dönmez ve daha sürekli ve ısrar eden aşk
duygusu yaşanır ki, bu da normal değildir. Doğaya aykırı, patolojik, hastalıklı
bir durum gibidir.
Aşk Gelir, Akıl Gider!
Aşka
mantıklı davranmak için hiçbir şey yapamazsınız. Aşk gelir, akıl gider!
Dolayısı ile çabalamak boşunadır. Kendinizi bırakmaktan başka yol yoktur. Neden
derseniz, beyindeki prefrontal yani alın lobu bölgesi insanlar için
akılsallaştırma, niyet ve karar verme ve mantıksal çıkarımlar için en önemli
bölgedir. Mantığın ve sosyal kurallara uymanın, ahlakın ve saygının kaynağıdır.
Âşıklarda bu bölgede çalışmada azalma, işlevlerde zayıflama ve kayıpla
sonuçlanır. Bu durumda Aşk-ı Memnu (Yasak Aşk) gibi filmlerin temel dayanağını
oluşturur ve Behlül amcasının eşi Bihter’e âşık olup yasak aşk yaşayabilir.
Çünkü mantığın ve toplumsal ahlakın kuralları için ilgili beyin bölgeleri
yeterli çalışmamaya başlamıştır. Mantığın kuralları işlemez olur aşk olunca.
Bir şekilde aşk gelir akıl gider. Âşık olanlar bu nedenle aptalca ve mantıksız
riskler almaya eğilimli olurlar. İmkansız aşk olduğu konusunda kendilerini ikna
etmeye çalışanlara aldırmazlar.
Aşk ile Sevgi
Aşk
daha delicesine kararsız bir durumdur. Kontrol kaybedilir ve mantığa elveda
denilir. Sevgi daha kalıcı ve mantığın, kuralların işlediği bir duygu halidir.
Beyinsel olarak da her ikisi farklıdır.
“Aşık
Kişide Ağrıyı Giderir, Beyni
Gençleştirir, Evrene Bakışı Değiştirir”
Aşk yaratıcılığın temel
tetikleyicisidir. Ressamlar, şairler, müzisyenler aşkla var olmuşlardır. Bunun
yanında aşık kişide ağrıyı giderir, beyni gençleştirir, evrene bakışı
değiştirir. Tutkulu ve
sırılsıklam aşk döneminde dopamin okyanusunda yüzmek, âşık şairler ve
müzisyenler için yaratıcılığın başlıca kaynağıdır. Beyni genç tutan en önemli
nörotrofik faktör Nöron Büyüme Faktörüdür (NGF). Tutkulu sırılsıklam yeni
âşıklarda serum NGF düzeyleri yalnız yaşayan ve aşkı olmayanlara göre iki kat
kadar anlamlı yüksek tespit edilmiş. Uzun dönemde âşıkların NGF düzeyleri, ilk
altı ayındaki tutkulu döneme göre yüzde 45 azalarak, normal kişilerin bile
altına düşmüş. NGF nöronların yaşaması ve dendritik filizlenme için esastır.
Myelinizasyonu arttırır, yara iyileşmesini hızlandırır ve anjiojenik
özellikleri vardır. Bunların yanında opioid duyarlılığını, kortizon ve
vazopressin salınımını arttırır. Düşüklüğü ise bazı patolojik durumlarla
ilişkili bulunmuştur: nöral yozlaşma, demans, depresyon, otizm, ağrıya
duyarlılıkta artma gibi.
Negatif Belleği Siler, Pozitif ve İyilik Hallerini Bellekte
Güçlendirir
Aşkta bağımlılık yapan nedenlerden birisi de
“sevme” olayına neden olan enkefalinlerin
artmasıdır. Morfinerjik ve enkefalinerjik yolaklar ödül-haz sisteminde
bulunurlar. Özellikle mü3
reseptörlerinin uyarılması
“iyilik hissi” yaratır. Negatif
belleği siler, pozitif ve iyilik
hallerini bellekte güçlendirir. İyi anıları bellekte güçlendirerek, sadece iyi
şeyleri seçici hatırlamaya neden olarak, âşıkların karşısındakinin “her şeyini”
gerçeği görmesini engeller. Her şey sadece “pembe renklerde” görülür hale
gelir. Aynı zamanda morfinerjik sistemden bekleneceği üzere non-farmakolojik
ağrıya duyarlılığı azaltabilir.
“Aşık Olunan Kişinin Elini Tutmak
Veya Fotoğrafını Görmek Ağrı Skorunda Olumlu Bir Düşmeye Neden Oluyor”
Bir
çalışmada aşklarının ilk dokuz ayında olan 15 kişinin eline şiddetli ve hafif
derecede termal ağrı uygulanmış. Aşık oldukları kişinin yüz fotoları
gösterildiğinde, şiddetli ağrı skorlamaları 7.2’den 6.2’ye düşerken, hafif ağrı
skorlamaları 3.7’den 2.4’e düşmüştür. Bu görsel ağrı skalasında hem şiddetli
hem de hafif ağrıda yaklaşık bir puanlık azalma demektir.
Diğer bir
çalışmada da uyarıyla oluşturulan termal ağrı sırasında, aşık olunanın kişinin
elini tutma ve fotosunu görmenin ağrı üzerindeki etkisi incelenmiş. Aşık
oldukları kişinin elini tutma durumunda ağrı skorlamaları yaklaşık 0.5 puan
daha düşük ölçülürken, yabancı birinin eli tutulduğunda 1.5 puan kadar fazla
ağrı hissedildiği tespit edilmiş. Yine aynı çalışmada deneklere aşık oldukları
kişinin fotoğrafı gösterildiğinde de benzer bir etki elde edilerek ağrı
skorlamaları bir puan kadar düşük tespit edilmiş. Yabancı bir yüzü görmek veya
bir nesnenin fotoğrafını görmek ise ağrı skorunda çok ılımlı bir artışa neden
olmuş. Yani aşık olunan kişinin elini tutmak veya fotoğrafını görmek ağrı
skorunda olumlu bir düşmeye neden olmakta ve daha az ağrı hissetmektedirler. Sevgi
ve sevilen desteğinin ağrıyı azalttığı düşünüldüğünde, ağrı durumlarında
âşıkların bir arada olması veya hiç olmaz ise fotoğraflarının görülecek şekilde
yakınlarda bulundurulması non-farmakolojik ağrı azaltıcı olarak işe
yarayabilir. Diğer yandan, aşkta mutsuz olanların neden sürekli baş, boyun, bel
ve diğer ağrıları yaşadıklarını anlamak bu çalışma sonuçlarına göre daha kolay
olmaktadır.
“OXY Kadınlarda Bağlılık İçin Ön Plana
Çıkarken, VZP Erkeklerde Bağlılıkla Daha Çok İlişkilidir”
Memelilerde bağlılığı sağlayan iki hormon
vardır: oksitosin (OXY) ve vazopressin (VZP). Hipofizden salınıp, doğrudan
bedende uzak etki eden tek hormonlar bunlardır. Her ikisi de benzer yapıdadır.
OXY ve VZP’in bu periferik etkilerine karşın merkezi sinir sisteminde belli bölgelerde
daha yoğun olmak üzere, beyin sapından omuriliğe kadar birçok bölgede etki
etmelerini sağlayan reseptörleri vardır. OXY reseptörleri accumbens çekirdeği,
amigdala ve hipokampusta yoğun olarak bulunur. Sosyal bellek oluşumunu, yüz
emosyonunu tanıma ve karşıdaki kişiye güven duygusu sağlarken, gebe ve annede
agresyon yapar. Erkek-kadın eş bağı ve anne çocuk bağlılığı için esastır.
Emziren annelerin sütünden çocuğa geçerek anne-çocuk bağlılığını arttırır. OXY geni
işlevsizleştirilince toplumsal olayları hatırlama ve tanıma ile ilgili sorunlar
yaşanır. Sosyal bellek bozulur. OXY reseptörü annede bloke edilince yavruya
bakım azalır. Arka hipofizden OXY
salınımı kanda östrojen artışına paralel yükselir. Sarılma, emzirme, doğum
sırasında, seksüel uyarılma ve orgazm sırasında da belirgin olarak yükselir.
OXY’e sarılma hormonu da denebilir. OXY kadınlarda bağlılık için ön plana
çıkarken, VZP erkeklerde bağlılıkla daha çok ilişkilidir.
Tek
veya Çok Eşlilik
Doğaya bakıldığında tüm türlerin sadece
%3-5’i monogamik yani tek eşlidir (albatroslar, kır fareleri gibi). Monogami ve poligami ile yapılan en ilginç
hadise, bir durumun diğerine bir hormonla veya genle dönüşeceğini gösteren
çalışmadır. İki fare türü farklı eş bağlılığı ve davranışı özellikleri gösterirler.
Bozkır fareleri monogamik iken çayır fareleri poligamiktirler. Bir farenin
monogamik olduğu nasıl anlaşılır? Bir fare labirentine, bir erkek ve 5-6 dişi
fare konulur. Erkek fare bunlardan sadece birisi ile koklaşır, zamanının çoğunu
ona ayırır, ilgisini ona gösterir ve onunla çiftleşir. Eşlerini kaybettiklerinde yavrularının
bakımlarını üstlenirler ve yeni bir eş seçmez, çiftleşmezler.
Monogamik bozkır farelerinin beyinleri
incelendiğinde, accumbens çekirdeğinde OXY’nin etki edeceği reseptörler çok
yoğun iken, ventral pallidumlarında ise VZP1a reseptörleri çok yoğun tespit
edilmiştir. Bozkır farelerinde kromozon 2’de OXY hormonunu yapan gen
bilindiğinden, bu gen etkisiz hale getirilirse (gene knockout) OXY hormonu
artık o farede üretilemez. Doğuştan monogamik olan bozkır faresi erkeği artık
polgamik ve “ahlaksız” hale gelir. Önüne gelen dişi ile çiftleşir, yavrularına
ilgi göstermez. Yani tek gen ile eş bağı oluşturma engellenebilir. Diğer yandan
monogamik bozkır farelerinin beyin boşluklarının içine VZP1A reseptörlerini
bloke eden bir madde verilir ise genleri sağlam bir monogamik fare yine
poligamik hale gelir.
Çayır fareleri ise üreme alışkanlıkları açısından
poligamiktirler. Eş bağı oluşturmaz ve yalnız gezerler. Sosyal bellekleri
zayıftır. Bu farelerin beyinleri incelendiğinde, monogamik farelerin aksine,
accumbens çekirdeklerinde ve ventral pallidumda OXY ve VZP1A reseptörleri yoğunluğu doğuştan
azdır. Bu poligamik farelere intraserebral ventiküler OXY verildiğinde
monogamik hale gelirler. Poligamik davranışları kaybolur ve iyi, ahlaklı aile
babası haline gelirler. Belki de gelecekte, poligamik erkekler önceden gen
analizleri ile ortaya konabilir. Kimlik kartlarına “poligamiye eğilimli, bir
gecelik aşk için, bağlanmaz” veya “monogamik, iyi aile babası olur” şeklinde
yazılabilir ve kadınlar tarafından önceden seçimlere imkan verir.
Diğer yandan OXY ile ilgili çalışmalarda da
benzer kanıtlar elde edilmiştir. OXY hormonu ilk sentezlenen peptid hormondur.
1953’de sentezleyen kişi Nobel ödülü almıştır. OXY burun spreyi ve intravenöz
şekli ticarı olarak satılmaktadır. Daha çok ineklerin sütünü arttırmada yaygın
olarak kullanılmaktadır. İnsanlarda hormonun “sosyal güven verici” özelliği
neredeyse çok nettir. Sosyal korkuyu ve kaygıyı bu güven üzerinden azaltır ve
otizm tedavisinde bu etkisi ile kullanılmıştır. Karşıdaki kişiyle olan
ilişkilerde güven kazandırdığından risk almayı (hem aşkda hem para söz konusu
olduğunda) kolaylaştırır. Aşk ve evlilikler bittiğinde büyük bir oalsılıkla “o
serseriye nasıl güvendim, inandım” dememizin nedeni, OXY hormonunun, bağlılık
ve güven azalmasına paralel olarak kanda düşmesi ile aklımızın başımıza
gelmesidir. Yani OXY ouşturduğu sahte
güvenin ortadan kalkmasıdır.”
Yorumlar