Ana içeriğe atla

NÖRONAL NOTALAR

En ilkel kabilelerden en gelişmiş ülkelere kadar her toplumda müzik, insan yaşamının vazgeçilmez unsurlarından biridir. Müzik bazen bizi neşelendirir, zaman zaman dans ettirir, bazen hüzne boğar, bazen de yıllar öncesine götürür. Son yıllarda nörobilimde elde edilen gelişmelerle artık müziğin beynimizi nasıl etkilediğini öğrenmeye başladık. Bu çalışmalar sonucu müziği evrensel kılan sırların perdesini aralarken müziğin olağanüstü gücü ile beynimizin fiziksel yapısını değiştirebileceğimizi ve müzik eğitimi ile başarımızı artırabileceğimizi de öğrendik.

Müzik sadece "hoş zaman geçirmek, rahatlamak veya heyecanlanmak" için dinlenen ses dizilerinden ibaret değil; müzik doğrudan beynimizi biçimlendirici ve hayatımızı yönlendirici bir etkiye sahip. Beyinin gizemli kıvrımlarında birlikte gezmeye ne dersiniz? Aşık Veysel; içindeki müzik aşkından öyle bir beslenmişti ki gözleri kör olsa bile beyin ona çok farklı bir görsel sunuyordu bu yüzden toprağı gördü ve anladı. Beethoven kulakları sağırdı ama kulağa ihtiyacı yoktu çünkü beyni ona görmesi gerekeni duyması gerekeni müzikal olarak sunuyordu. Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz ile bundan sonra her ay beynin gizemli dünyasını keşfe çıkacaksınız.


Müzik Beyinde Nasıl Ilerliyor?
Amerika Birleşik Devletleri Maryland Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Psikiyatri Uzmanı Dr. Ulaş Mehmet Çamsarı, müziğin beyindeki iletilmesi ve etkisi ile ilgili şu bilgileri verdi: “Müziği oluşturan seslerin beyindeki yolculuğu, kulak kepçesinden içeriye girdikten hemen sonra başlar. Kulaktan içeriye giren ses dalgaları dış kulakta kısa bir süre seyahat ettikten sonra, orta kulakta bulunan kulak zarı ve kulak kemikleri aracılığıyla işitme sinirini (8. numaralı kranyal sinir = nervus vestibulocochlearis) kullanarak sinir uyarılarına dönüşür. Ses dalgasını yolculuğu orada bitmiştir ve ses artık nöronların anladığı dile tercüme edilmiştir. Tercüme edilmiş sinir uyarıları içkulakta bulunan koklea epitelyal hücrelerine (hair cells) taşınır ve buradan medullaya geçer. Sinir uyarıları, işitsel medullada bulunan dorsal ve ventral çekirdekler (kalp hızını düzenleyici çekirdekler = cardioregulatory nuclei) aracılığıyla orta beyindeki (midbrain) inferior kolliküle taşınır buradan thalamus bölgesindeki medyal genikulat cisme doğru devam ederler. Uyarılar, thalamusa ulaştıktan sonra buradan beynin temporal lobunun işitsel korteks tabakasına ulaşır. İşitsel korteks sesin sinir uyarılarına dönüşmüş halinin değerlendirildiği beyindeki en üst merkezdir. Müziğin birey tarafından anlaşıldığı ve değerlendirildiği ilk an burada başlar ama yolculuk burada bitmeyecektir. İşitsel kortekse ulaşan uyarılar bir taraftan birey tarafından değerlendirilirken bir taraftan değişik bağlantılar yapmaya devam ederler. İşitsel korteksten amigdala çekirdek grubunun dış kısmı (lateral) aracılığıyla medulla’ya kardiyak düzenleyici çekirdeklere (cardioregulatory nuclei) doğru geri dönerler. Aynı uyarılar amigdalanın basolateral ve sentromedyal çekirdekleri aracılığıyla hipotalamusa ulaşarak değişik salgıların örneğin kortizol düzenlenmesine etki edebildiği bilinmektedir.


Müzik Beyindeki Yolculuğu Sırasında Ne Gibi Etkilere Yol Açabilir?
Müziğin (ses dalgalarının) beyinde yürüdüğü yollara bakılarak kalp hızını, kan basıncını ve buna bağlı olarak kişinin kaygı (anksiyete) seviyesini etkileyebildiğini ileri sürmek mümkündür. Bu düzenlemelerin tam olarak nasıl yapıldığını açıklayacak yeterli derecede veri yok. Ancak bu değerlendirmeler sadece ses dalgalarının işitsel kortekse, diğer deyişle, beynin müziği “okuduğu” alana ulaşana dek geçtiği yollarda yaptığı düşünülen etkilerdir. Müziğin işitsel kortekste “okunmasından” sonra bilinen devam yolları dışında, ne gibi ileri uyarılar verdiği ve uyarıların bireyden bireye nasıl değişiklik göstereceği konusu bir sırdır. Müziğin “anlamlandırıldığı” andan itibaren her bireydeki anlamlanma sürecine göre, beyin korteksinde diğer alanlardan bilgi çağıracağı (anılar), duyu merkezlerinden daha önce alınmış verilere ulaşabileceği, müziğin daha önce dinlendiği anda kaydedilen tatlar, kokular, duyular düşünülürse eğer, her bireyin beyninde aynı müziğin tam olarak ne yaptığını genel geçer nörofizyolojik bir mekanizma ile açıklamak mevcut bilimsel bilgiler ışığında mümkün değil.

Müzik Bağımlılık Yapabilir mi?
Müziğin nöral verilere dönüştükten sonra işitsel kortekse kadar ulaştığı yollarda bağımlılık yolağı olarak bilinen nucleus accumbens, ventral tegmenal alan sistemi ile direk ilişki kurduğuna dair bilimsel bir veri yok. Ancak daha önce açıklandığı üzere, müziğin oluşturduğu sinirsel verinin işitsel kortekse değerlendirildikten sonra çok karmaşık bir değerlendirmeye tabi tutulduğu ve bireyden bireye sınırsız bir çeşitlilik göstereceği tahmin edilebilir. Eğer işitsel korteks, okuduğu bu veriyi “motive bir davranışa” dönüştürmenin bir sinirsel yolağını oluşturabilirse (nucleus accumbens -ventral tegmental alan yolağında nörotransmitter salınımına ulaşabilirse) o halde, oluşacak motive davranış, ödüllendirilmiş (reinforced) bir davranış haline gelebilir. Fizyolojik bağımlılık olarak adlandırılan sendromların bilinenlerinin tamamı alkol, uyuşturucu ve ilaç bağımlılığı beyinde nucleus accumbens-ventral tegmental sistemi kullanarak bağımlılık sendromunu ortaya çıkarır ve bunun devamı için gerekli motive davranışlara yol açarlar. Müziksel verinin, beyin tarafından okunduktan sonra bu özel alana sinirsel yolla ulaşabilen ve geribildirim alabilen bir sinirsel, döngü oluşturabildiğine dair bilimsel bir veri yoktur,

Müzik Parçalarındaki “Zirve Peryotlari” Nelerdir?
İnsanların müzik dinleme biçimleri incelendiğinde görülecektir ki, bir müzik parçasının her anı eşit derecede keyifli uyarıya yol açmaz. Müzik parçasının bazı kısımları özellikle beğenilir ve yeniden dinlendiğinde o kısımlar beklenir. Bu “zirve peryotları” parçanın çoğunluğunu oluşturuyorsa o parçayı severiz ve yeniden dinlemek isteriz. Bu zirve peryotları çok uzun bir parçanın ortasına saklanmışsa aynı derecede istekle dinlemeyebiliriz ya da o kısmına ulaşmak için ileri sarabiliriz. Eğer bu zirve peryotlarından hiç yoksa, diğer deyişle, keyif verici müziksel veri parçanın hiçbir yerinde yoksa, o halde bu parçayı genellikle bir daha dinlemek istemeyiz. Müziğin insan beyninde yol açtığı karmaşık etkilerin (özellikle işitsel korteks tarafından okunduktan sonrakiler) sırrı bu “zirve” noktalarındadır. Kimi zaman bize güzel bir anıyı hatırlattığı için, kimi zaman sevdiğimiz bir tadı aklımıza getirdiği için, kimi zaman ise sadece zirve peryodunun işitsel korteksteki tercümesinin bize verdiği anlık keyif nedeniyle bazen parçaları dinlerken bu zirve noktaları hiç bitmesin isteriz. Zirve anlarının her bireyde sınırsız derecede çeşitlilik gösterebilmesi de bu zirve anlarının işitsel korteks tarafından “okunmasından” sonra oluşabildiğini desteklemektedir, şayet müziksel verinin daha once açıklandığı üzere, kulaktan girdikten sonra işitsel kortekse kadar aldığı yol tüm insanlarda benzerdir, ama her müziksel verinin “anlamlandırılması” sürecinden sonra olup bitenler sırrını korumaktadır. Bu zirve peryotları sırasında yaşanan çok kısa süren “keyif” anının nasıl oluştuğu ve bu süreçte beyindeki bağımlılık merkezi olarak bilinen nucleus accumbens, ventral tegmental alan yolağında herhangi bir etkinlik olup olmadığı bilinmemektedir.

Müzik Kadında ve Erkekte Farklı Etkilere Yol Açar mı?
Kadın ve erkek beyni birbirinden hem yapısal olarak hem de gelişimsel olarak farklıdır. Her iki beynin birbirine üstün olduğu değişik alanlar olduğu bilinmektedir. Anne karnında cinsiyet belirlendiğinden itibaren ve yaşam boyunca her iki cinsiyet farklı hormonlara maruz kalarak gelişmektedir. Yaşam boyu devam eden hormonal dengelerin ve yapısal değişikliklerin aynı kökene sahip ama ciddi yapısal ve işleyiş farklılıklarına sahip iki değişik beyni ortaya çıkardığı çok açıktır. Birçok bilgiyi farklı üstünlüklere ve özelliklere göre değişik işleyen erkek ve kadın beyninin, müziksel veriyi de işlerken farklılık gösterebileceği ileri sürülebilir. Ancak müziğin beyinde yaptığı değişiklikler yukarı açıklandığı üzere çok daha temel noktalarda bireysel çeşitliliğin yarattığı kompleks bir takım mekanizmalara tabidir ve kadın erkek beyninin bu konudaki farklılıklarının detaylı değerlendirilmesini yapabilmek mevcut bilimsel veriler ve bilinen mekanizmalar ışığında mümkün görünmemektedir.”



Müzik ve Zihin Üzerine Çarpıcı Gerçekler
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Fizyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Sinan Canan müziğin beyine etkisi üzerine şu bilgileri verdi: “Müzik algısı, "lisan" dediğimiz özelliğimiz ile yakından ilişkili, insana has bir algılama yeteneğine verdiğimiz isimdir. Belli frekansta duyulabilir seslerin (nota) belli kalıplarla (gam veya makam) dizilmesiyle oluşan sesler, her insanda farklı duygu ve düşüncelerin ortaya çıkmasına, bazen beynin çalışma sisteminin tamamen değişmesine kadar varan etkiler yapabiliyorlar. Beynin ve zihnin sadece sesle böyle şekillendirilebilmesinin altında, beynimizin doğuştan lisan ve müzik algısına göre yapılandırılmış olması yatıyor.

“Alzheimer Hastalığı gibi Yıkıcıo Durumlarda Bile, Müzikle Uğraşmış Insanların Müzikal Yetenekleri Çok Az Zarar Görüyor”
Beynin bütün bilişsel yeteneklerini birer birer kaybettiği Alzheimer hastalığı gibi yıkıcı durumlarda bile, müzikle uğraşmış insanların müzikal yetenekleri çok az zarar görüyor ve kimi zaman kendi adını dahi hatırlayamayan insanlar, eskiden öğrendikleri ezgileri rahatlıkla hatırlayıp terennüm edebiliyorlar, Oliver Sacks'ın kitabında bu konuda ilginç örnekler var. Bu da müziğin beynimizde ne kadar derin ve kalıcı bir biçimde kaydedildiğinin bir başka göstergesi.

Yazar Daniel Levitin'in "This is Your Brain on Music" adlı kitabında beynin müzikle olan ilişkisi hakkında çok ilginç bilgiye yer veriyor. Kişiler, belli bir yaştan sonra, duydukları herhangi bir müzik ezgisini, zihinlerindeki bu şemalara göre değerlendirerek algılıyor ve onlarla bu şemalara göre bağlantı kuruyorlar. Levitin'e göre bu şemalar, algımızı belirleyen yaşamsal öneme sahip süzgeçler gibi iş görerek, neyi nasıl algılayacağımızı dahi belirliyorlar!

Beyin, Dinlediği Müzik Türlerine göre "Formatlaniyor"
Çocukların müziğe olan ilgisi anne karnından başlamakla birlikte yaklaşık 10 yaş civarında şemaların teşekkül etme süreci başlıyor ve bu dönemde müzikal arayışlar gündeme geliyor. 14 yaş civarında ise o zamana kadar dinlenen müzik kalıplarına hissi olarak yapılan bağlantıların da etkisiyle, müzik tercihleri sağlam bir şekilde oturmaya başlıyor. Beyin, dinlediği müzik türlerine göre "formatlanıyor" dersek, konuyu çok abartmış olmayacağız!


“Müzik Algılaması ve Dil Yeteneğinin Beyinde Yönetildiği Noktaları Kısmen Biliyoruz”
Müzik sadece "hoş zaman geçirmek, rahatlamak veya heyecanlanmak" için dinlenen ses dizilerinden ibaret değil; müzik doğrudan beynimizi biçimlendirici ve hayatımızı yönlendirici bir etkiye sahip. Müzik tüm insan toplumlarında ortak bir özellik. Dünyanın ücra köşelerinde yaşayan bazı kabilelerde, sayı ve renk gibi kavramlar bulunmazken, bir "dil" ve özel bir "müzik" muhakkak karşımıza çıkıyor. Müziğin evrenselliği hususunda başlı başına ilginç bir bulgu. Müzik algılaması ve dil yeteneğinin beyinde yönetildiği noktaları kısmen biliyoruz. Fakat bunların arasındaki ilişkileri; veya eğer mevcutsa, dilin müziğini ve müziğin dilini çözümleyen ortak beyin bölgelerini henüz tam olarak keşfedemedik. Bildiklerimizden bazıları şunlar: Müzik ve sesler, öncelikle beynimizin yan kısımları olan temporal loblardaki işitme merkezlerinde çözümleniyor. Ardından, parietooksipitotemporal korteks denen, beynimizin sol yan-arka bölümlerinde yer alan ve içinde Wernicke alanı olarak bildiğimiz özel bölgeleri de içeren "ilişkilendirme" (asosiyasyon) alanlarında, bu verilerin "anlamı" çözümleniyor.

“Beynin Sağ Bölgesindeki Hasarlar Genellikle Müziğin Duygusunu Anlamayi Etkiler”
Ardından beyin devrelerimiz müzk verilerini beynin iç kısımlarında "limbik sistem" olarak bildiğimiz, hislerimizi ve iç dünyamızı kontrol eden bölgelere yönlendirmesiyle, müziğin "duygusal" anlamları deşifre ediliyor. Bu deşifreye göre de bedenimizde, beynin üst kısımları ve hipotalamus dediğimiz kontrol merkezi üzerinden karmaşık tepkiler üretiliyor. Gözlerimiz yaşarabiliyor, kas gerginliğimiz azalabiliyor, hatta bağışıklık sistemimizin çalışması değiştirilebiliyor. Bunlar beynimizin daha ziyade "sol" yarısında olan işler. Bu bölgelerin sağ taraftaki karşılıkları ise müziğin "armonik" çözümlemesini yaparak, duygusal deşifreyi sağlayacak olan limbik sisteme ilave veri sağlıyorlar. Nitekim, beynin sağ bölgesindeki hasarlar genellikle müziğin duygusunu anlamayı etkilerken, soldaki hasarlar daha çok metrik çözümlemeyi ritim, tempo ve ton algılamasını bozuyor.

“Beyincik Gürültü Işitilmesinde Aktifleşmiyor Ama "Müzik" Duyulduğunda Aktif Oluyor”
Amigdala ve hippokampus, sırasıyla duygulanım ve hafıza ile görevli olan en önemli limbik alanların başında gelir. Hipotalamus ise çok küçük hacimli bir bölge olmasına rağmen tüm vücut üzerinde kontrol sahibi olan adeta vücudun orkestra şefliğini üstlenen bir bölge ve duygusal dünyamızın bedenimize şuursuz olarak yansımasını kontrol eden bölgelerin de başında geliyor. Beyincik (cerebellum), aslında hareketlerimizi kontrol eden, dengemizi korumamızı sağlayan bir hareket bilgisayarı gibi işlev görür. Beyne oranla bayağı küçük olmasına rağmen, beyindeki toplam sinir hücresi sayısının yarısından fazla sayıda sinir hücresi içermesi açısından dikkate değer bir bölgedir. Bütün vücuttan denge ve duyu verilerini alarak vücudun durumu hakkında bilgi edinen, hareketlerimizin konuşma dahil amacına uygun gerçekleşmesini sağlayan bu yapının müzikle aktive olması ilginçtir. Yapılan deneyler, beyinciğin gürültü işitilmesinde aktifleşmediğini ama "müzik" duyulduğunda aktif olduğunu gösteriyor. Hareket sistemimizin kalbinin bu şekilde müzikten etkilenmesi de elbette ki "dans" dediğimiz hadisenin sadece öğrenilen bir tepki olmadığını gösteriyor. Zira bir çok deneyde, çalınan müziğin temposuna uygun beden hareketleri bir çok denekte kendiliğinden ortaya çıkıyor.”



Sürekli Müzik Aleti Çalmak Beynin Büyüklüğünü Olumlu Yönde Etkiliyor
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Odyoloji ve Konuşma Bozuklukları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erol Belgin, şunları söyledi: “Müzik dinlemenin ve müzikle uğraşmanın faydaları çok boyutludur. Müzik çocukların kendini ifade etme yeteneklerini geliştirir, estetik, yaratıcı ve yapıcı düşünme kapasitelerini artırır. Müzikle birlikte disiplin gibi konular çocuğa yavaş yavaş aşılanabilir. Müzik akademik performansı da olumlu etkiler. Okul çağındaki çocukların daha hızlı okumaları; yazma, anlama ve düşünmede öğrenme güçlüğü çeken çocukların eğitimleri; stresin ve sıkıntının azaltılması yine müzikle başarılabilir. Bilim adamlarına göre müzik, bilişsel düşünme kabiliyetini artırmaktadır. Bilişsel düşünme ile müzik arasında güçlü bir ilişki olduğundan müzikle uğraşanlarda ya da sık müzik dinleyenlerde beyin aktivitesi artmaktadır. Almanya’da Friedrich Schiller Üniversitesinde yürütülmüş araştırmalar sonucunda profesyonel ya da amatör olarak müzikle uğraşan insanların beyinlerinin daha büyük olduğu belirlenmiştir. Düzenli olarak müzik aleti çalmanın beynin görme, duyma, hareket etme ve koordinasyonla ilgili bölümlerinin büyümesini sağladığı tespit edilmiştir. Araştırma çerçevesinde, müzikten anlamayan ve müzikle amatör veya profesyonel olarak ilgilenen kişiler seçmişlerdir. Yapılan MR (manyetik rezonans) görüntülerinin müzisyenlerin beyinlerinin daha büyük olduğunu açıkça gösterdiğini belirlemiş, müzisyenlerin beyinlerinde duyma, görme, hareket etme ve koordinasyonla ilgili bölgelerde daha fazla “gri madde (gri hücre)” olduğunu saptamışlardır. Ayrıca MR görüntülerinden müzik aleti çalan ve günlük hayatta ağırlıklı olarak sağ elini kullandığını ifade eden kişilerin aslında sol ellerini de daha sık kullandıklarını tespit ederken, sürekli müzik aleti çalmanın beynin büyüklüğünü olumlu etkilediği sonucuna varmışlardır. Bunu da beynin kaslar gibi egzersiz yaptıkça büyüdüğünü; örneğin, piyano çalmanın notaları algılayan beynin tuşlara dokunan parmaklara ve pedallara basan ayağa emir vermesiyle bir koordinasyon oluşturarak beynin birden fazla bölgesini aynı anda çalıştırdığını, çok yönlü düşünmeyi ve bağlantılar kurmayı sağladığını, dolayısıyla da beynin kullanımını geliştirdiğini belirtmişlerdir.

“Kaliteli Müzik Beyine Yeni Nöral Bağlantılar Kazandırır”
Müzik hem bir sanat hem de bir bilimdir. Matematiksel bir mantık, disiplin, diyalog kurma, zamanı kullanma ve ilişkiler sanatıdır. Seslerin özel bir matematiksel dizilimidir. Bununla birlikte, müzik, beyin gelişimi için önemli bir uyarandır. Çocukların beyinlerinin hızlı gelişimi doğum öncesi dönemde başlar ve doğumdan sonra da devam eder. Doğumdan önce hücre oluşumu neredeyse tamamlanmasına rağmen yenidoğan bir bebekte yaklaşık 100 milyar beyin hücresi vardır. Beyin maturasyonu, önemli nöral yollar ve bağlantılar doğumdan sonra erken çocukluk döneminde ilerleyici olarak gelişir. Bu nedenle, erken çocukluk dönemi, beyin ve santral sinir sisteminin nasıl büyüyüp geliştiğinin belirlenmesinde önemli bir etkiye sahip olan çevrenin gelişimindeki bir süreçtir. Bilimsel araştırmalar, beynin bu kritik dönemde uygun uyarı almadığında, daha sonraki zamanlarda yeni nöral bağlantılar oluşturamayacağını belirtmektedir. Kaliteli müzik beyine yeni nöral bağlantılar kazandırır ve beyin gelişimini hızlandırır. Örneğin, müzisyenlerde, corpus callasum daha kalındır. Corpus callosum, sağ ve sol hemisfer arasındaki bağlantıyı sağlar ve hemisferler arası iletişimi kolaylaştırır. Buna karşılık, doğumdan önce ve yaşamın ilk yıllarında dinlenilen kalitesiz müzik, beyin gelişimini ve yeni nöral bağlantıların oluşumunu engeller. Sesteki özel matematiksel düzenleme beyindeki alfa dalgalarını uyararak kişiyi sakinleştirir ve gevşetir. Klasik batı ve Türk müziğinin insan beyni üzerinde olumlu etkileri olur. Anne karnındaki bebek klasik müzik dinleyince yumuşak hareketler yaparken, rock türü müzikler dinleyince tekmelerin şiddeti artıyor. Bilim adamlarına göre, alçak frekanslı tonların fazlaca bulunduğu rock müzik, kişiyi mekanik olarak hareketlendirir ancak, mental ve fiziksel enerjiyi deşarj eder. Nitelikli müzik, beynin işitme yani müzikle ilgili bölümü olan sağ temporal lobunu ve “uzaysal algı”yı güçlendiriyor.

Müzik Endorfin Salgılatır
Sesteki özel matematiksel düzenleme beyindeki alfa dalgalarını uyararak kişiyi sakinleştirir ve gevşetir. Klasik müzik matematiksel düşünceyi güçlendirir ve öğrenme fonksiyonuna yardımcı olur. Sesteki özel matematiksel düzenleme beyindeki alfa dalgalarını uyararak kişiyi sakinleştirir ve gevşetir. Bu durum, öğrenme kapasitesini artırır. Müzik ayrıca, beynin doğal bir kimyasalı olan ve salgılanması halinde rahatlık, güzel duygular ve heyecan veren endorfin salgısını artırır. Endorfinin salgılanması, ağrıyı ve stresi azaltır, yaşlanma sürecini yavaşlatır. Hoş melodiler beyini yiyecek ve seksten daha üst düzeyde uyarır. Şarkı söylemek beynin duşudur, hayatın gerçek tadıdır. Nasıl söylediğiniz önemli değil.

"Enstrüman Dersi Alan Okul Öncesi Çocuklarda Uzaysal Algı, Bu Eğitimi Almayanlardan Yüzde 34 Daha Fazla"
“Müzik ruhun gıdası” sözü çok doğru ve bilimsel bir ifade. Kulaktan beyne giden sesler beyinde olağanüstü elektriksel ve metabolik hareketlilik sağlar. Beyin birtakım hormonlar salgılar. Damarlar genişler, tansiyon düşer, tüm vücuda canlılık ve zindelik gelir. Hangi yaşta olursanız olun enstrüman çalmak, işitme ve konuşmayla ilgili temporal lobları önemli ölçüde geliştirir ve işitme ve lisanla ilgili yetileri güçlendirir. Enstrüman çalarken beyin kabuğunda fizyolojik değişiklikler, çok sayıda aktivite göze çarpar. Enstrüman dersi alan okul öncesi çocuklardaki uzaysal algının bu eğitimi almayanlardan yüzde 34 daha fazla olduğu görülmüştür.

“Hamile Kadınlar 7. Aydan Itibaren Bebeklerine Müzik Dinletsin”
İnsanın müzik ile iletişimi anne karnında başlar. Küçük yaştan itibaren iyi müzik ile beslenen çocuklar, büyüdükleri zaman müzisyen olmasalar bile iyi birer müzik dinleyicisi olurlar. Hamile kadınların yedinci aydan itibaren bebeklerine müzik dinletmesi, çocuğun kişiliğinin oluşmasına, davranışlarının ve gözlem yeteneğinin gelişmesine katkı sağlıyor. Bebekler, anne karnında dinledikleri müzikleri doğduktan sonra hatırlar. Anne karnında klasik müzik dinleyen bebekler, yumuşak hareketler yapar. Rock türü müzik dinleyen bebekler ise, sert tekmeler atar. Bebek, bu tarz müziklerden hoşlanmaz. İnsan dünyaya geldiği zaman hayatına ilk giren müzik, 'ninni'dir. Ninni, dinginlik sağlayan bir makama sahiptir. Anne sesi ile bütünleştiği zaman da bebeği huzura kavuşturarak, uyutur. Erken dönemde ninni ile başlayan ve ardından gelen düzgün uyarılar, çocuklarda kendini iyi ifade edebilme becerisine, estetik duygusuna, spor gelişimi ve ritmik gelişimine, ses ve dil gelişimine, sosyal ve grup gelişime katkı sağlar. Bir çocuğun gelişmiş ölçütleri de bunlar ile orantılıdır. Piyano çalmak beyin gelişimine büyük katkı sağlar. Müzik eğitimi için mutlaka bir enstrüman çalmak şart.

Fonksiyonel MR Görüntüleme ve Müzik
Avrupa Nöroradyoloji Dernek Başkanı Prof. Dr. Turgut Tali konu ile ilgili şu bilgileri verdi: “Fonksiyonel MR görüntüleme, BOLD "blood oxygen level dependent" tekniği kullanılarak yapılır. Hastalara değerlendirilecek fonksiyon (sensörimotor, konuşma veya bellek gibi) ile ilgili paradigmalar uygulanarak nöronal aktiviteye sekonder gelişen doku kanlanmasındaki anlık değişikliklerden sinyaller elde edilir. Sinirsel aktivitedeki artış oksijen tüketiminde ve enerji metabolizmasında artışa neden olur. Oksijenini yitiren hemoglobin konsantrasyonu artar ve manyetik sinyalde küçülme meydana gelir. Yerel kan akımındaki artış ile saniyeler içerisinde oksijen tüketiminde artış olur. Beyin kan akımındaki artış, oksijen tüketimindeki artışın üzerine çıktığından oksi-hemoglobin konsantrasyonu artar ve sinyal büyüklüğünde artış görülür. Fonksiyonel MRG; tümör ve epilepsi cerrahisi öncesinde preoperatif planlama açısından çok önemlidir, böylece lezyonlarin motor-duyusal korteks, konuşma ve bellek merkezleriyle ilişkisini belirlemek mümkün olmaktadır. Müzik insan türünün en eski ve en temel sosyokognitif parçalarından biridir. İnsanın müzik yeteneğinin dilin evriminde anahtar filogenetik öneme sahip olduğu ve müzik yapma davranışının iletişim, grup koordinasyonu ve sosyal birliktelik gibi evrimsel fonksiyonların gelişiminde rol oynadığı düşünülmektedir.

“Fonksiyonel MR Çalışması ile Düzenli veya Düzensiz Akortta Parçalar Dinletmek”
Fonksiyonel MR, dinletilen müziğin beyinde nasıl bir metabolik etki oluşturduğunu tespit etmeye yarar. Bir fonksiyonel MR çalışmasında polifonik müzikle istirahat eden bireylerde beyin korteksinin ön ve yan bölgelerinde (frontal, temporal, pariyetal) kan akımı artışı olduğu ve sonuçta dikkat, hafıza, anlamlandırma ve hedefe yönelme fonksiyonlarının arttığı gözlenmiştir. Değişken derecelerde müzik eğitimi almış 10 yaşındaki çocuklar, daha önce müzik eğitimi almamış erişkinler ve erişkin müzisyenlerle yapılan bir fonksiyonel MR çalışmasında, gönüllülere düzenli veya düzensiz akortta parçalar dinletilmiştir. Düzensiz akort dinletilen erişkenlerde inferior frontal girus, orbital frontolateral korteks, anterior insula, ventrolateral premotor korteks, superior temporal girusun anterior ve posterior alanları, superior temporal sulkus ve supramarginal girusta aktivasyon sinyalleri izlenmiştir. Çocuklardaki aktivasyon paterni sağ hemisferde erişkinlerdekine benzer iken, erişkinlerde sol hemisferde supramarginal girusta, prefrontal alanlarda ve temporal alanlarda daha geniş aktivasyon alanları izlenmiştir. Hem erişkin, hem de çocuklarda müzik eğitimi almış olmak frontal operkulum ve superior temporal girus anterior kesiminde daha kuvvetli aktivasyon sinyalleriyle sonuçlanmıştır.

Yüksek Frekanslı Müzik
Fransız tıp ve bilim akademileri üyesi Dr. Alfred Tomatis’e göre, beyin hücrelerindeki elektriksel enerjinin azalması konsantrasyonun bozulmasına ve yorgunluğa sebep olmaktadır. Bu durumda beynin piller gibi şarj edilmesi gerekmektedir. Tomatis, beynin enerjiyle şarj edilme yollarından biri olarak 5000 ila 8000 Hz arasında yüksek frekanslar içeren müziklerin dinlenmesinin olduğunu saptamıştır. Yıllar süren analizlerden sonra Tomatis bu frekans aralığındaki seslerin Mozart müziklerinde çok sayıda mevcut olduğunu tespit etmiştir. Mozart müziği sağ temporal lobu güçlendirmekte ve uzaysal algıyı geliştirmektedir.”


“Müzik Beynimize Güç Veriyor”
RTGD Medya Oscarlarında bu yıl Yılın Radyo Dj'i seçilen ve yıllardır müzikle iç içe olan MaX FM Yayın Editörü Özgür Aksuna, gözlemlerini paylaştı: “Müzik demek aslında hayatın tüm duygularını içinde barındıran ve gerekli olduğu dönemlerde insanın ihtiyaç duyulan türünü ve çeşidini yaşadığı bir mucize demektir. Sabah uyanmak için hareketli ve neşeli şarkılar, dinlenmek için yumuşak ritimler, hüznü paylaşmak için duygu dolu sözlerin olduğu dizeler, aşık olduğunuzda bunu ifade etmek için aşk dolu ritimler, dans etmek için bol bol davullar, yemek yerken ruhu da doyuran enstrümanlar ve hayatta yaşanan her ana hitap eden notalarla dolu şarkılar vardır her yanımızda. Radyo da bu mucizeye insanların istedikleri zaman ulaşmalarını sağlayan büyük bir güçtür çünkü radyo insanın olduğu her yerde her zaman vardır. Radyo dinleyen insanların daha mutlu ve daha başarılı oldukları bir çok araştırma ve anketle tespit edilmesi aslında müziğin beynimize de güç verdiğinin en önemli göstergesidir. Müzik mutlu eder,güç verir,paylaşır, azaltır, çoğaltır, güldürür, ağlatır, sevdirir, özletir ve benzer yüzlerce insani hislere tercüman olur o yüzden aslında müzik hayat demektir.”


Yorumlar

Nazmi dedi ki…
Enfes bir potbori olmuş, Tşk...
Unknown dedi ki…
Müzik evrensel bir dilin telepatik yöntemidir.
Unknown dedi ki…
Müzik evrensel bir dilin telepatik yöntemidir.. Örneğin ; hüzünlü bir solo, milleti ne olursa olsun, insan içerisinde aynı duyguyu uyandırır ve Sözlere ihtiyaç yoktur. Örnek müzik; white lion ( when you children cry ) / alta gracia / every think l do / gül pembe / dònence vb.. Mükemmel bir matematiksel dizilişe sahip bu şarkıların her noktasında zirve peryotlarını aynı kalitede hissedeceksiniz...

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR EŞİ OLMAK!

Sağlık sisteminde yapılan değişikliklerle ilgili hekimlerin yaşadığı mesleki sorunlar gündeme gelirken evlerinde bu durumun yansımaları konuşulmuyor. Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ve farklı hekimlerin eşleriyle konuşarak Sağlık Dergisi’nde daha önce ele alınmamış bir konuyu gündeme taşıyoruz. Performans sistemi, Tam Gün uygulaması gibi sağlık çalışanlarının meslekleri ile ilgili sorunlarının sık sık gündeme geldiği şu günlerde, bu durumun özel hayatlarına nasıl yansıdığını araştırdık. Doktorların işlerinde yaşadığı sorunlarını yakından bilen eşleri bu durum hakkında ne diyor. Bu zamana kadar değinilmemiş bir konu olan “doktor eşi olmak” ve sorunlarla uğraşırken nelerin olduğunu öncelikle farklı meslek gruplarından doktor eşlerine sorduk. Sonrasında da Evlilik ve Aile Danışmanı Psikolog İlkim Öz ile konuyu değerlendirdik. Tiyatro Sanatçısı ve Doktor Evliliği Görüştüğümüz ilk doktor eşi tiyatro sanatçısı İpek Çeken Önal, Prof. Dr. Zülküf Önal ile evli. İpek Hanım, eşiyle he

TIBBIN DUAYENLERİ SARUHAN ÇEKİRGE

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Girişimsel Nöroradyoloji bölümü kendi alanında dünyanın en tepesindeki birkaç merkezden biri olarak kabul ediliyor. Bu alanda birçok ilke imza atan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, bu merkezin hikâyesini Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. 2000 yılında TÜBİTAK Bilim Adamı Teşvik Ödülü’nü ve 2001’de Hacettepe Üniversitesi Bilim Teşvik Ödülü’nü alan Prof. Dr. Saruhan Çekirge, “Ünitemizde beyin damar hastalıklarının noninvazif tedavisinde geliştirilen tedavi teknikleri, bu merkezi dünyanın en iyisi olarak kabul ederek, özellikle son 10 yılda dünyanın pek çok ülkesindeki önemli tıp merkezlerinden Ankara’ya gelen, uzman doktorlara eğitim veren bir yapıya dönüştürdü” dedi. Kendi tıp alanında yarattığı gelişmeler devrimsel olarak nitelendirilen Prof Dr Saruhan Çekirge, Prof Dr Işıl Saatci, Doç Dr Kıvılcım Yavuz ve Doç Dr Serdar Geyik’ten kurulu bu ekip tarafından geliştirilen tedavi metotları, tüm dünyadaki hekimler tarafında da yay

TIBBIN DUAYENLERİ: HASAN BİRİ

Yüz üzerinde yayını bulunan kısa bir süre önce Koru Hastanesi’ni açan ve devamında uluslararası alanda başarılara imza atacak üniversite kurmayı hedefleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, iletişimle birlikte sosyal sorumluluk projeleri düzenlemesinin yaşam felsefesi haline gelişini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı. “İyi hekim iyi empati yapan hekimdir” sözüyle hekimlik mesleğinin doğru iletişimden geçtiğini kaydeden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Biri, Akademik ve etik kurallarla çalışan Koru Hastanesi’nin ileride uluslararası başarılara imza atacak üniversite olacağını belirtti. Prof. Dr. Biri, tıptaki her türlü gelişmeyi takip ederek, sağlık sektörünün ihtiyaçlarını gören ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekçi politikalarla büyümeyi hedefleyen bir sağlık kuruluşu olmayı hedeflediklerini söyledi. Kendi ağzından hayatını ve çalışmalarını dile ge